Başbakan Erdoğan,Türk Milleti çerçevesinde devletin elit kadrolarını esaslı bir İslamcı kadro hareketiyle tüm yapılardan sildi.
Hareketini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenledi.
Yeni Türkiye Devletini reelpolitik çerçevede Avrasya’ya yönelik politikalarda da kurumsallaştırdı.
*
Şimdi, yeni bir anayasa ile Kurtuluş Savaşının birikiminde Türk Milletinin bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş karakterli Türkiye Cumhuriyeti ve idealist taahhütlerini temelinden değiştirmeyi öngörüyor.
Yerine -giderek, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodlarının değişimiya da modernleşmesi hülyasını ikame etmeye çalışıyor.
*
Bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın halkı PKK teröristlerin baskısından korumak, güvenliğini sağlamak ve devleti örgütün bölücü taleplerinden uzak tutmak stratejisi ve mücadelesi de fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Şimdi bunun -meğer,Türkiye’den gelişerek Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarında Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürme, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırma, sosyal seferbercilikle cemaat kodlarını bütünleştirmeci ve -güya,batılaşmanın sosyal muhayyileyi sıfırlama etkisini geçersizleştirme hülyası kapsamında bilerek eksik bırakıldığı ve başarılmadığı anlaşılıyor!
*
Çünkü Erdoğan’ın yeni Anayasa’dan en temel beklentisi, onun toplum yapısına nufuz edici gücüyle toplumsal ilişkileri düzenlemesi ve sosyo-politik hayatı şekillendirmesidir.
Üstelik yeni Anayasa’nın, Türkiye ve Ortadoğu sosyolojileri değişirken çıkabilecek mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara neden olmaması için milliyetçi değil çoğunlukçu ve otoriter olması yanında “Başkanlık” modelini de sağlaması gerekiyor.
*
Erdoğan dünyada uygulanan Başkanlık Sistemlerinin çok ötesinde bir model öngörmektedir; 5 yılda bir ve aynı sırada yapılan seçimle tek bir meclis ve Başkan’ın seçileceği,
Başkan’ın partili olabileceği, Bakanlar Kurulunu atayacağı ve bakanları görevden alabileceği -teminen, milletvekili olmayan bakanların parlamentoya karşı sorumlu olmayacağı ve parlamentonun da başkanı ve bakanları görevden alamayacağı bir sistem!
Ya da -işte,yeni anayasa ile birlikte halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşündüğü İslam ülkelerini devletler konfederasyonu halinde oluşturmayı temin edecek dehşet otoriter bir Başkanlık !
*
Erdoğan -işte,bu esasta yeni bir Anayasa için Meclis Uzlaşma Komisyonunda uzlaşamamıştır.
Şimdi Uzlaşma Komisyonu karar mercii değildir,uzlaşma olmayınca biz kendi anayasa taslağımızı getiririz, gerekirse referanduma gideriz düşüncesinde yürüyor.
Bu noktada neden terörle mücadele stratejisinde başarısız olduğu,
Neden PKK hareketinin yerleşim yerlerinde hiyerarşik, kadro merkezli örgütsellik ve kitlesel hareketlilik sağlayan mekanizmalarında dirileşmesine engel olmadığı anlaşılıyor.
*
Meğer-ki, yeni Anayasa’nın çıkarılması ve Başkanlık Sisteminin oluşturulmasında Kürtçü Hareketi “Kazan-Kazan” sistemi çerçevesinde hep bir müzakere ortağı olarak öngörmüştür!
*
İnsanların ve toplumların birbirleri ile ilişkilerini “Kazan-Kaybet”,”Kaybet-Kaybet”,”Kaybet-Kazan”,”Kazan-Kazan”,”Kazan”, “Kazan-Kazan yoksa anlaşma yok” türünde altı paradigma oluşturuyor.
Başbakan Erdoğan öngördüğü yeni Anayasa’nın ve Başkan’lığının doğrudan-doğruya ya da referandum vasıtasıyla çıkmasını teminen
sürdürdüğü -şimdiki,müzakerelerde önce karşı tarafın gereksinimi ve kaygısını oluşturan;
Kürt Sorununu ya da farklı ideoloji, görüş ve inançta, içe kapalı siyasi oluşumlarıyla Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanması talebini esas alıyor.
Sonra bu sorunla ilgili ulus/üniter devlet, Atatürk Milliyetçiliği, resmi dil, bayrak, genel af,hakikat komisyonu, terör örgütünün bir isyan hareketine dönüşmemesi gibi kaygıları, kabul edilecek çözümün toplumsal sonuçlarını ve o sonuçlar için mümkün olan yeni seçenekleri kurguluyor.
*
Karşısında dağdan indirilip silahlarını bırakmaları ve siyaset zeminine çekilmeleri istenen Kürtçü Hareket ise ideolojik olarak;
Kürdistan üzerindeki sömürgeci Türk egemenliğine ve etkilerine son vermek,bunların Kürdistan’daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemenin mücadelesini veriyor.
*
Müzakerelerde demokratik özerkliği model olarak önermekte -fakat ” Başkanlık Sistemi tartışılmasın demiyoruz ama demokratik özerkliği bölücü ilan edip başkanlık sistemini tartıştırırsanız,asıl bölücülük bu olur” çizgisindedir.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Çıksın kendisi, ‘ben başkan adayı olmayı düşünmüyorum,ben siyaseti bırakacağım,başkanlık sistemini de kendim için istemiyorum,buyurun tartışın’ desin daha özgür tartışılır.
Ama kendisi ne başbakanlığı bırakıyor,ne cumhurbaşkanlığından vazgeçiyor. İkisini birleştirip başkanlık sistemi gibi, Türkiye’de yerel yönetimleri ile hazır olmayan, idari model olarak ta Türkiye’nin kendini adapte edemediği bir sistemi öneriyor.
Eyalet sistemine karşı, özerkliğe karşı, federalizme karşı. Bütün bunlar tartışılmadan, başkanlık sistemini nasıl tartışacağız. Bunun adı diktatörlük olur işte” diyor!
*
Müzakereler henüz terör örgütünün silahlarını bırakması ve sınır dışına çıkması için TBMM’den yasal teminat istemesi aşamasındadır
-ki, uluslararası statü kazanmayı umuyor.
Erdoğan ise “Silahların susması demiyorum, silahın bırakılması diyorum. Operasyonlar dursun deniyor. Operasyonlar nerede durur, silah bırakılırsa. Güvenlik gücü silahlı görürse ne yapacak, müdahale edecek. Bunun için yasal güvence talebiyle geliyorlar. Böyle olmaz” diyor.
*
Yeni bir Anayasa’nın ve Başkanlık Sisteminin hayata geçirilmesinde zaman giderek daralmaktadır.
Henüz müzakerelerin başındayken kademe kademe ve sürecin sonunda taraflardan birinin kısa vadeli kazancı fakat uzun vadede kaybına dönüşeceği çok açık bir kumara oturulmuştur;müzakerelerden dönmenin yolu aranmaya başlanabilir!
*
Yazık ki,son Türk devleti hâlâ yaşamı olanaklı, iyi bir hayatı mümkün kılmak için yasal biçimde oluşturulmuş insanlar topluluğu olarak devam etmiyor.
Yerine Erdoğan’ın yönetiminde yeni Türkiye ise -tıpkı, bir insanın var olma mücadelesinde donanımlı ve cesur olması gerekliliği gibi eşit derecede bağımsız güçlere karşı kendisini ortaya koymak için kesinlikle güçlü olmak zorunluluğunu dahi yerine getiremiyor.
Çünkü Başbakan Erdoğan aynı toprağın insanlarının sürekli çatışmasının bastırılmasında bir nesilden diğerine geçen yüksek bir ahlaka dayanan ulusal onuru kırmıştır.
*
Ulusal benlik ayağa kalmaya-görsün, sığınılacak bir delik bulunamaz…
1.4.2013
Bir yanıt yazın