Orta Doğu’da Güç Dengesi Açısından Özür
İsrail’in Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak Türkiye’den özür dilemesinden sonra akla “niçin şimdi?” sorusu gelmektedir. “Üç yıldan beri ne değişti de İsrail bugün özür dileme ihtiyacı duymaktadır” sorusuna verilecek muhtemel cevaplar uzun süre tartışılacaktır.
Öncelikle İsrail’in yıllardır reddettiği noktaya gelmesi, Türkiye’nin ise şart koştuğu üç maddede taleplerinin karşılanması Ankara açısından elbette olumlu bir gelişmedir. Bu sonuçta hükümetin kararlı tutumunun önemli payı vardır. Verilen mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla tazminat ödemede bir sorun olmayacak olup “özür” şartı istenen lafızlarla yerine getirilmiştir. Gazze konusunda ise biraz yuvarlak ifadelerle söz verildiği halde uygulamada sorunlar çıkabilecektir.
İsrail’in bugüne kadar özellikle özürde direnmesinde iç siyasi dengelerinin payı vardır. Kanaatimce İsrail’in diğer kayıpları dikkate alındığında tazminat bu ülke için çok da önemli değil. Fakat resmen özür dilemek devletin prestijiyle alakalıdır. Bugünlerde aynı zamanda koalisyon ortağı partinin lideri ve dışişleri bakanlığı koltuğunun asıl sahibi Lieberman, geçirdiği soruşturmalardan dolayı bakanlığını vekaleten Ayalon’a bırakmıştır. Netanyahu daha önce de bir şekilde bu sorunu kapatmak istediği halde Lieberman’ı aşamamıştır. Bizzat Lieberman’ın bulunmadığı kabinenin başbakanı olarak Netanyanu’nun seçtiği zamanın bu boyutu da bulunmaktadır. Şimdi hem bu sorun ortadan kalkmış hem de Obama gezisinin tantanası arasında ülkesi için gerekeni yapmıştır.
Hamas’ın önde gelen liderlerinden ez-Zahhar’a göre İsrail’in özür dilemesi bölgede yaşanan değişikliklerden korktuğunu göstermektedir. Bu durumun Uluslararası İlişkiler literatürü açısından anlamı bölgede güç dengesi üç yıl öncesinden çok farklı hale gelmiştir. Ez-Zahhar’ın bu tespitinde önemli ölçüde gerçeklik payı vardır. Gerçi Mısır’da Mubarek halen yerini muhafaza ediyor olsaydı bile bugün İsrail’in Türkiye ile iyi ilişkilere Türkiye’nin kendisiyle olandan daha fazla ihtiyacı vardır. Son yıllardaki gelişmelerle başta Mısır’daki ihtilal olmak üzere İsrail açısından çember iyice daralmıştır. İsrail bu sıkışmayı İran istikametinde patlayarak, böylece ABD ve batıyı arkasına alarak aşmak istemektedir. Ancak Beyaz Saray’dan manzara çok farklı görülmektedir. Kongredeki Musevi lobisine dolayısıyla İsrail’e ihtiyacı olan Obama, İsrail’in istediği desteği bu şartlarda vermek istemeyip, Türkiye’yi bir bakıma “payanda” olarak öne sürmektedir. Daha önce Türkiye’yi ziyaret eden üst düzey ABD yetkililerinin de bu yöndeki gayretlerinin altında İsrail “yükünün” sadece ABD’ye kalmaması hesapları bulunmaktadır.
Öte yandan Ez-Zahar, “Türkiye’nin bu şartlarda İsrail’in özrünü kabul etmemesi lazımdı” demektedir ki bunda da haklılık payı vardır. Ankara’dan yapılan açıklamada “Netanyahu, İsrail’in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dâhil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle kaldırdığını ve sükûnet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini ifade etmiştir” şeklinde nakledilen sözler oldukça yuvarlak olup garantisi yoktur. Esasen Sayın Başbakanımız da bu yönde tereddütleri olduğunu açıklamıştır. Provakatif bir eylem sonucu İsrail yönetimi “onlar sükûneti bozduklarından ablukayı tekrar koyduk” diyebileceklerdir.
Özrün, Obama İsrail’den ayrılmadan gerçekleşmesi ile Obama’nın huzurunda İsrail, bir girdaptan kurtulmuş, kurtarılmıştır. Bir daha seçilme ihtimali olmadığına göre Obama’nın İsrail’e ihtiyacı olmayacağı, dolayısıyla son Ortadoğu gezisi ve bu gezideki icraatlarının Beyaz Saray açısından pek de önemi olmadığı görüşü hatalıdır. Obama’nın her ne kadar tekrar seçilmesi mümkün değilse de önünde oldukça zor bir 4 yıl bulunmaktadır. Bunun da sebebi Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Cumhuriyetçilerde olmasıdır. Musevi lobisinin gücü dikkate alındığında Obama, İsrail’e “karşı” tutumlarında pek rahat olamamaktadır.
İsrail’in bundan sonra atacağı adımlar özür sürecinin başarısını belirleyecektir. Gazze’ye yönelik politikaları yanında Suriye, Irak, Lübnan gibi sorunlu bölge ülkeleri ile ilişkilerinin de bu bağlamda önemi bulunmaktadır. Özür telefonu ertesinde işgal altındaki Golan tepelerinin ötesindeki Suriye topraklarının bombalanması son derece anlamlıdır. Bir adım sonra İsrail’in burada da bir güvenlik bölgesi oluşturmasından endişe edilmektedir. Türkiye ile barışık İsrail’in bir bakıma Türkiye’nin de kullandığı dil ile Suriye’yi vurması muhtemel güç dengesinin ipuçlarını vermektedir.
ABD’de kararları olgunlaştıran kurumların bundan sonraki bölgesel denklemlerde Türkiye-İsrail değişkenlerini nasıl kullanmak istedikleri dikkatle izlenmelidir. ABD’nin birinci derecede hesabı kendi çıkarları ve İsrail’in güvenliğidir. Bu bağlamda Türkiye’nin terör sorununu çözmesi veya Suriye’nin yahut Irak’ın parçalanma tehlikesi Beyaz Saray açısından ikinci plandadır, hatta hiçbir önemi olmayabilir. Hatta bizlerin tehlike olarak gördüğü hususlar ABD açısından dış politika aracı addedilebilir. Bütün bunlara karşın Ortadoğu haritasının yeniden belirlendiği bir dönemde suyu üfleyerek içen bir dış politika izleri görülmeye başlanmıştır. Özetle “İsrail, istenenleri yaptı, sıra sizde” denildiğinde nelerin isteneceğine karşı politikaların olgunlaştığı tahmin edilmektedir.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın