Araştırmacı gazeteciliğin saygın isimlerinden ve dahi “yiğidin harman olduğu yer” olarak bilinen Yozgat eşrafına mensup birisi olan Saygı Öztürk, 23 Mart 2013 tarihli ve “Türk ve Atatürk’e bir darbe de Diyanet’den” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“İki yıl öncesine kadar Çanakkale Deniz Zaferinin yıldönümlerinde tüm camilerde hutbeler okunurken, Atatürk’ün askeri dehası ve kahramanlığından söz ediliyordu. Şimdi, hutbelerden Atatürk’de, Türk silindi. Camilerde okutulacak hutbeler, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün onayından geçirildikten sonra okutuluyor. Çanakkale Deniz Zaferinin yıldönümü nedeniyle her yıl okutulan hutbeler de, Atatürk ve Türk milletinin kahramanlığından söz edilirken, son iki yılda hem ‘Atatürk’ hem de ‘Türk’ hutbelerden kaldırıldı.
Ankara Müftülüğü’nün web sitesinde ‘Hutbeler’ bölümünde, 2008 yılından itibaren yayınlanan 18 Mart Çanakkale Zaferi için yayınlanan hutbelerde yer alıyor. 2012 yılına kadar okutulan hutbelerde Atatürk ve Türklük vurgusu yer alıyor. Ancak 2012 ve 2013 yılında yayınlanan hutbelerde ise dünya da eşi benzeri görülmemiş bir savaşı yaşayan, savaştan ne pahasına olursa olsun galip çıkmaya kararlı olan Türk illeti ve Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilmiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, Atatürk’ün adının hutbede yer almadığını, ancak bazı dualarda adının geçtiğini söylediler.”(1).
Galiba Saygı Öztürk’ün yazısının yayınlandığı sabahtı. Telefonum çaldı. Arayan sadece benim değil, bütün Türkiye’nin yakından tanıdığı bir bayandı. Bana Saygı Öztürk’ün yazısında bahsetmiş olduğu konuyu ve 15 Mart günü okunan Cuma hutbesinde Çanakkale Zaferi’nin konu edilip edilmediğini, eğer edildiyse içinde Mustafa Kemal Paşa’nın adının geçip geçmediğini soruyordu. Dilimin döndüğü kadarıyla ve hatırlayabildiğim kadarıyla anlattım kendisine. Vermiş olduğum bilgiler kısaca şöyleydi:
“Ben o günkü Cuma Namazı’nı Ankara’da Seyranbağları Merkez Camii’nde kıldım. Çanakkale Zaferi’nden bahsedildi ama galiba ne Mustafa Kemal Paşa’nın, ne de bir başkasının adı geçmedi hutbede. Sadece Mehmet Akif’in konuya ilişkin şiirinden bazı bölümler okundu.
Ancak galiba bahsetmiş olduğunuz haberde (Saygı Öztürk’ün yazısı olmalıdır) bazı bilgi hataları bulunmaktadır. Şöyle ki;
Diyanet, 1999 yılından başlayarak Şubat/2006’ya gelinceye kadar merkezi hutbe sistemiyle hutbe okutmuştur. Bu sistemde, hutbeler, bazı kesimlerce ‘MGK bildirisi gibi’ diye tanımlanan bir şekilde Ankara’da DİB merkezinde hazırlanır, Diyanet Aylık Dergi’nin eki olarak veya faksla müftülüklere bildirilirdi.
Ancak Şubat/2006’dan sonra bu kural gevşetilmiş, aynı şekilde hutbe metinleri gönderilmekle birlikte, bu metinlerin okunma zorunluluğu ortadan kaldırılmış ve eğer isterlerse imamların, mahalli şartlara göre hutbe hazırlamalarına izin verilmiştir. Yani, bir anlamda 1999 yılı öncesine dönülmüştür. Bununla birlikte illerde ‘İl Hutbe Komisyonları’ kurularak, hutbe metinlerinin bu komisyonun denetimine tutulması zorunlu kılınmıştır.
Konu, 17.02.2006 tarih ve B.02.1.DİB. 0.12.00.01/230 sayılı DİB genelgesiyle Müftülüklere bildirilmiş bu yazı ekinde gönderilen ‘Hutbe Hazırlama ve Değerlendirme Kılavuzu’ ile hutbelerin nasıl hazırlanması gerektiği, hutbelerde okunacak dua ve ayetlere varıncaya kadar her şey bir bir sıralanmıştır. Hatta bir ara tartışma konusu yapılan Âl-i İmran Suresi’nin ‘Allah katında yegane hak din İslam’dır’ anlamındaki 19. ayetinin okunması da bu genelge ile örtülü bir şekilde yasaklanmıştır! Ta ki; 2009 yılına gelinceye kadar.
Bu yasak, açıktan değil, ancak ‘Hutbe Hazırlama Kılavuzu’nda yapılan hutbe hazırlama tarifinde bu ayete yer verilmeyerek hayata geçirilmiştir. Elbette müftüler toplantısında veya başka bir şekilde bu konu sözlü olarak da din görevlilerine söylenmiş olabilir.
Diyanet’ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 04 Kasım 2011 günü TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Diyanet’in bütçesinin görüşülmesi sırasında kendisine sorulan soruları cevaplandırırken “2007 yılında yayınlanan bir genelgeyle hutbelerin illerce mahallince hazırlandığını, sadece Ankara Kocatepe cami’nde okunan hutbelerin Başkanlıkça hazırlanmakta olduğunu” söylemiştir(2). Buna göre ve elbette bildiğim kadarıyla; Kocatepe Camii dışındaki Ankara camilerinde ve diğer illerdeki camilerde okunan hutbeler İllerde kurulan ‘İl Hutbe Komisyonları’ tarafından hazırlanmakta veya en azından bu komisyonun denetiminden geçerek okunmaktadır.”
Gerçekten de 15 Mart Cuma günü bizim imam hem hutbede, hem de namaz kıldırırken “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” anlamına gelen Bakara Suresi’nin 154’üncü ayetini filan okudu ama Çanakkale’deki kahramanlığa fazla değinmedi. Hatta yanılmıyorsam geçtiğimiz 22 Mart Cuma günü de bir miktar değindi bu konuya. Hatta bu Cumaların birisinde Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre diyerek şehitlerin cennette gördükleri nimetler karşısında yüz kere dünyaya dönüp yüz kere daha şehit olmayı istediklerini bile söyledi bizim imam!
Diyanet’ten Kovulan Türklük ve Atatürk!
Evet, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 98’inci yıldönümünün ve Şehitler Haftası’nın kutlandığı geçen haftaki Cuma günü, benim namaz kıldığım camide kıyısından köşesinden Çanakkale savaşlarına ve zaferine değinildi ama bu savaşın kahramanlarından ve zaferin mimarlarından hiçbirisine, bu arada Mustafa Kemal Paşa’ya da değinilmemiştir. Bunun nedeni nedir? Elbette kesin olarak bilmiyorum!
Ancak DİB tarafından hemen her sene yenilenen ve o sene içinde yayınlananlarla birlikte, o güne kadar yayınlanan ve yürürlükte olan bütün genelgelerin bir arada topluca bulunduğu “GENELGE” isimli bir mevzuat vardır. Örneğin 06.08.2007 tarihinde B.02.1.DİB.0.65.02-010.06.02-920 sayısıyla yayınlanan “GENELGE 2007” isimli mevzuatın “Vaaz ve hutbeler” başlığını taşıyan 10’uncu maddesinin “ç” bendinde şöyle denilmektedir:
“Vaaz ve hutbelerde; siyaset ve şahsiyat yapmaktan kaçınılacak, konu bütünlüğü sağlanacak, iç ve dış politik konulara kesinlikle girilmeyecektir.” denildikten sonra aynı mevzuatın “İl hutbe komisyonları” başlıklı 11’inci maddesinde şöyle denilmektedir:
“(1) Her ilde il müftüsünün başkanlığında valilik onayı ile en az dört, en fazla yedi kişiden teşekkül eden “İl Hutbe Komisyonu” oluşturulacak, ilde okunacak hutbeler İl Hutbe Komisyonu tarafından hazırlanacak ve okutulması sağlanacaktır.
(2) Mahallinde ihtiyaç duyulması halinde, sosyal şartlara göre okunacak hutbenin konusu köylerde, dış mahallelerde ve merkezî camilerde ayrı ayrı olabilecektir.
(3) Hutbe komisyonlarınca okutulması uygun görülen hutbeler, en az bir ay öncesinden Başkanlığımıza gönderilecektir.”(3).
Bu bilgilerden de anlaşılıyor ki; Saygı Öztürk’ün yazısında en azından mevzuat yönünden bazı bilgi hataları bulunmaktadır. Ancak bu durum, elbette Saygı Öztürk’ün Çanakkale Zaferi’nin ve bu zaferin mimarlarından Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının hutbelerde yer almadığı şeklinde vermiş olduğu bilgilerin doğruluğunu ortadan kaldırmıyor. Ayrıca muhtemelen, bizim imamlar Diyanet’in genelgesinde bulunan “Vaaz ve hutbelerde; siyaset ve şahsiyat yapmaktan kaçınılacak, konu bütünlüğü sağlanacak, iç ve dış politik konulara kesinlikle girilmeyecektir.”şeklindeki yasağın içine Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını da sokuyorlar!
Örneğin Ankara Müftülüğü’nün resmi internet sitesinde bulunan ve 15.03.2013 Cuma günü için hazırlanan “Şehitlik ve Çanakkale” başlıklı hutbede; sadece Akif ve Seyit Onbaşı isimleri geçmektedir. Bunların dışında ne “TÜRK” kavramı, ne de “Mustafa Kemal” ve “Atatürk” kavramları geçmektedir. Dipnotta hutbe metninin Emir Faysal ARVAS tarafından hazırlandığı ve Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından tashih edildiği belirtilmektedir(4).
Öte yandan Türklüğün ve Atatürk’ün kovulması eylemi sadece vaaz ve hutbelerle de sınırlı değildir Diyanet’te. Atatürk ve Türklük, son zamanlarda Diyanet yayınlarından da kovulmuş durumdadır. Yakında makam odalarında yasal zorunluluk olarak takılı bulunan Atatürk portreleri de kaldırılır mı bilinmez ama Atatürk’ün ve Türklüğün DİB yayınlarından da kaldırılmış olması oldukça önemlidir.
Hatırladığım kadarıyla; eskiden her yılın Mart ayı geldiğinde özellikle Diyanet Aylık Dergi, hemen bütün yazılarını Çanakkale Savaşı’na ve zaferine ayırır, bu anlamda yazılmış yazılardan ve şiirlerden oluşurdu. Ancak üzülerek söylemeliyim ki ve Diyanet’in resmi internet sayfasından anlayabildiğim kadarıyla Diyanet Aylık Dergi’nin Mart/2003 sayısı olarak yayınlanan 267’nci sayısında Çanakkale Zaferi hakkında yazılmış hiçbir yazı bulunmuyor!
Derginin “Sanat ve edebiyat” köşesinde (sayfa: 56-58) bulunan ve İlahiyat Profesörü İsmail Lütfi Çakan’a ait “Âkif ve Kahraman Ölüm” başlıklı yazıda ise Çanakkale, İslam, Müslümanlık, Şehit gibi kavramlara ve Çanakkale’de bayram namazı kılan asker fotoğraflarına yer verildiği halde yazıda bir tane bile “TÜRK” ve “MUSTAFA KEMAL” kelimesi geçmemektedir!(5)
Yine eskiden bizzat Diyanet İşleri Başkanları tarafından kaleme alınan “BAŞYAZILAR” da o ay dergide işlenen gündemlere uygun olur, öyle olmasa bile, geçmişte Mart ayı içinde cereyan etmiş önemli olaylara mutlaka atıfta bulunulurdu. Ancak üzülerek söylemeliyim ki; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Diyanet Aylık Dergi’nin Mart/2013 tarihine ait 267’nci sayısı için yazmış olduğu “Fıtrata rağmen yaşamak: Stres” başlıklı dolu dolu 2 sayfalık başyazısında da ne Çanakkale Zaferi’ne, ne de Türk ve Atatürk kavramlarına yer verilmiştir. Hadis Profesörü Mehmet Görmez, tıpçılardan rol çalarak bir sağlık problemi olan “STRES” üzerine ahkâm kesmeyi tercih etmiştir her nedense…
Açık söylemek gerekirse; Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarınca kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Milleti’nin boğazından keserek vermiş olduğu vergilerle oluşturulan devlet bütçesinden kendisine aktarılan kaynaklarla hazırlamış olduğu yayınlarda, Türk ve Atatürk kavramlarını özellikle kullanmıyor/kullanamıyor efendiler.
Vaaz ve Hutbelerde Atatürk’ü Anmak Zorunlu Mudur?
Hayır, böyle bir zorunluluk elbette yoktur. Atatürk düşmanlarının temel argümanı da zaten budur. Ayrıca onlara göre; Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’de hiç yoktur! Esasen o sırada rütbesi yetersiz bir subaydır Mustafa Kemal!
Ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardır. O da, Milli Mücadele’nin, Çanakkale’nin devamı ve Mustafa Kemal Paşa’nın dehasının ürünü olduğudur. Bu sebeple kendisine ve silah arkadaşlarına minnet borcumuz vardır ve hiç değilse; böyle özel günleri vesile ederek onların ruhları için de dua ve minnet borcumuzu ifade etmek gerekmektedir. Eskiden camilerde verilen vaaz ve hutbelerde en azından “Cumhuriyetimizin kurucusu, Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının aziz ruhları için…” gibisinden klişelerle de olsa bu minnet görevi yerine getirilirdi. Ancak şimdiler de onu da unuttular/unutturdular! Ne diyeyim; bütün bunlara sebebiyet verenlere yazıklar olsun.
Esasen AB ile ilişkiler bozulmasın diyerek bazı Kur’an ayetlerinin hutbelerde okunmasını yasaklayan, “Dinler Arası Diyalog” ve “Medeniyetler Arası İttifak” çalışmalarına aykırıdır diyerek bazı hadislere karşı çıkan zihniyetin, hutbelerden ve vaazlardan Türklüğü ve Atatürk’ü silip atmasına şaşırmamak gerekiyor! Dolayısıyla; Allah, yüce dinimiz İslam’ı ve yaklaşık on asırdır onun biçkiliğini yapan bu aziz milleti, bu karanlık zihniyetli adamların şerrinden ve hışmından muhafaza buyursun. Âmin…
_______________
1-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/haber73738-Turk_ve_Ataturke_bir_darbe_de_Diyanetden.html,
2-http://www.haber7.com/ic-politika/haber/802504-bozdag-hutbe-sistemi-degisecek
3-http://www.diyanet.gov.tr/foyvolant/6_genelgeler/dis_genelge_2007.doc#_Toc17425003,
4- .
“Emir Faysal Arvas ismini taşıyan bir kişinin hazırlamış olduğu hutbede ‘TÜRK’ ve ‘ATATÜRK’ kavramlarının geçmemesi normaldir” dediğinizi duyar gibiyim ama Arvas ailesine mensup Seyit Ahmet Arvasi’nin ‘Türk-İslam Ülküsü’ isminde bir kitap yazdığını da unutmamak gerekiyor. ö.s.
5- ,