Nasipse Barış Olur İnşallah

Nasipse Barış Olur İnşallah

Bizim oğlan ilkokulda iken masal ödevi yapıyoruz, La Fontaine’den tilkili kargalı olan masalı seçtik. 17’nci yüzyıldan bu yana tilkinin kurnazlığı, karganın ise alıklığı temsil ettiği o ünlü peynirli masal!
İnternette bulduk masalı, ama bu kez farklı bir yoruma tosladık.
Bizim açtığımız sitede deniyor ki: “Efendim o peynir o karganın nasibi değilmiş!” Peynir nasibi olsaymış, karga aptal da olsa ağzından düşürmezmiş! O peynir karganın değil, tilkinin nasibiymiş!
Anlatın şimdi kolaysa çocuğa “nasip” ne demek! (Bu arada “Nasipse” diye bir de evlilik sitesi var, onu atlamayalım.)
Nasip denince, anlamında kader, kısmet, fal, baht ve elbette Allah’ın izni var:
Sen ne yaparsan yap fark etmez, akıl ve zekâ da yetmez, sonunda iş olacağına varır!

 

***
 

Nasipse silahlar susacak ve barış içinde yaşayacağız.
Nasipse PKK sınır dışına çıkacak.
(Peki ama Kandil ne olacak? Orası sınırın dışı değil miydi? Ne yersiz ve zamansız bir soru bu! Sorma bunu, Kandil’i susturmak nasipse, o da olur inşallah.)

 

***
 

Din referanslı “win-win” bir tasarım mı? Deneyimli gazeteci Çiğdem Toker’in Diyarbakır’dan geçtiği Nevruz yazısının başlığı buydu. Öcalan’ın Nevruz mesajında “iki” halkın ortak dinine yaptığı atfın altını çizmek gerekir. Bu konuşma metninde dine yapılan göndermeler, yılbaşından bu yana yürütülen görüşmelerin hangi zemine oturtulduğu konusunda bizleri fikir sahibi kıldı. Toker’in sözlerinden alıntıyla; “Bir yanıyla ‘win-win’ diyebileceğimiz bir siyasi mühendislik tasarımıyla karşı karşıyayız”.
Ayşe Sayın’ın dün Cumhuriyet’teki Diyarbakır kaynaklı haberinde altını çizdiği “İslam Bayrağı Vurgusu”na bakalım şimdi de. Ne diyordu Öcalan:
“Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır…”
Nasipse İslam bayrağı altında toplanacağız!
Zaten Türk bayrağını unutun…
(İyi de sevgili karga, bundan 40 ve 30 küsur yıl önce askeri darbe ile işbaşına geçenler de aynı tasarımı yapmaya kalkışmadılar mı? 12 Mart 1971 muhtıracıları Süleyman Demirel’e karşı yurtdışından Necmettin Erbakan’ı getirmedi mi? 12 Eylül 1980 askeri yönetimi de solcuları ezerken şeriatçılara yolu açmadı mı? Kenan Paşa “Din en büyük yapıştırıcıdır” diye üzerine atlamadı mı?
Peki ne oldu? Dindar Kürtler üzerinden barış mı sağlandı?)

 

***
 

Bu satırların yazarı, bu ülkenin gençlerinin, kadınlarının samimi barış isteğini yüreğinde hissediyor.
Ancak iş, din referanslı barış tasarımlarını alkışlamaya gelince, elleri uyuşuyor.
Çünkü beyler, sizin bu eski ve geri kafalarınızla evet, peyniri tilkiler yer!
Sonra da sizler oturup, “Nasibimiz buymuş” diye teselli bulursunuz!

***  - ocalan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir