YÜZDE KAÇ SAVAŞ

Başkomutan Atatürk’ün “Kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen anlam; her kişisi, özellikle subayı, komutanı; medeniyetin ve tekniğin gereklerini kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur” ifadesine rahmet okutan bir zavallılık yaşanıyor.
Onlarca eskortun çakarları eşliğinde Genelkurmay Başkanı, Kara ve Hava Kuvvetleri Komutanları -herbiri bir siyah Grand Cherokee Jeep’te, denetlemelerde bulunmak üzere Kayseri’de bir bulvarda seyretmektedir!

*
O saatte Diyarbakır’da 1 milyonu aşkın kişinin toplandığı alanda heyecan doruktadır, tarihin en büyük teröristlerinden biri PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı okunmaktadır.
“Artık silahlar sussun.Silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yeni bir dönem başlıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor.
Son 90 yılın tüm hata,eksiklik ve yanlışlarına rağmen büyük felaketlere uğramış halkları yanımıza alarak yeni mücadeleye çağırıyoruz.
Tıpkı Misak-ı Milli çerçevesinde! Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Kurtuluş Savaşının derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz ” diyor.

*
Bendeniz -buradan, herbiri bir siyah Grand Cherokee’de yaylanan zevata -biliyorum, boş bir gayret fakat hiddetle, Atatürk’ün “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır” sözünü haykırıyorum -ama,onların şu hazin tabloyu anlayacak ne özgür akılları, ne vicdanları olmadıkları gerçeği ile bir kez daha irkiliyorum -Allah kahretsin, diyorum.

*
Halbuki -bakınız, İsrail’de Başkan Obama ile Başbakan Netenyahu basın toplantısındadır.
Obama İran konusunda bir yandan uzlaşma görüşmeleri öte yanda yaptırımlarla diplomasi kaynaklarının sonuna kadar zorlanması gerektiğini -bu noktada, esas önemli konunun İran yönetiminin bu fırsatı yakalayıp-yakalamayacağı olduğunu vurguluyor.
Başbakan Netenyahu ” Başkan’ın nükleer İran’ı engellemek konusunda bizim kadar kararlı olduğuna ikna oldum” diyor.

*
Netenyahu “İran’ı barışçıl yollarla durdurmak için diplomasi ve yaptırımların,açık ve ciddi bir askeri tehditle artırılması gerekiyor”deyince, Başkan Obama, tüm seçeneklerin masada olduğu ve ABD’nin Suriye’ye yönelik kırmızı çizgisinden bahisle “Suriye rejiminin kimyasal silah kullanması trajik ve ciddi bir hata olur. Bu cini şişeden çıkarmak anlamına gelir!” diyor.

*
İlkin ABD ve İsrail’in İran’a karşı açık ve ciddi askeri tehditi arttırması adına geliştirilen önemli hamlelerin üzerinden kısaca geçmek gerekiyor.
Başkan Obama’nın Suriye hükümetinin elindeki kimyasal silahların kontrolsüz yayılması ve kullanılması halinin ABD’nin kırmızı çizgisi olduğu açıklamalarına -rağmen,Halep’te bir semtte hangi gücün kullandığı belirsiz kimyasal başlıklı bir füze askeri kontrol noktasına düşmüştür.
Kimyasal silahı kimin kullandığına bakılmaksızın,bu halin giderek NATO’nun Suriye’ye müdahale etmesi ve Suriye’de konuşlanan NATO vasıtasıyla İran’a karşı açık ve ciddi askeri tehditin artırılması sürecinin başlatıldığı düşünülüyor.

*
İşte, bir süredir ABD -güya, Suriye siyasetinde olmasını istemediği radikal islami grupların tasfiye edilmesi için rejim muhaliflerini silahlandırmayı öngörmektedir.
Bu halde -elbette, Suriye’de rejim, rejim muhalifleri, kürtler ve radikal islami örgütler olmak üzere dört tarafın birbiriyle çatışacağını
-böylece, işin içinden çıkılmaz bir duruma gelineceğini biliniyor.
Bu kanlı karmaşanın çözümü için BM Güvenlik Konseyinde Rusya ve Çin’in vetosunun aşılmasını ve NATO’nun Suriye’ye askeri müdahale için davet edilmesi gerekliliğinin sağlanmasını düşünüyor.
Teminen önce Arap Birliği Suriye geçici hükümetine temsil hakkı verecektir, ardından Birleşmiş Milletler’de Suriye masası geçici hükümete tahsis edilecek ve İran’a da açık tehdit olması bakımından NATO; Suriye’ye davet edilecektir!

*
NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı Oramiral James Stavridis, NATO’nun Suriye’de olası bir askeri mevcudiyete dair ihtimal planlamaları yaptığını ve Libya’da olduğu gibi bir angajmana girmeleri yönünde talep gelmesi halinde buna hazır olduklarını söylüyor!

*
İkinci olarak ABD ve İsrail’in İran’a karşı açık ve ciddi askeri tehditi arttırmasını teminen -işte,Abdullah Öcalan Diyarbakır’da -tıpkı, İslamcı iktidarın siyasi jargonuyla konuşuyor!
İktidar,Sünni İslam’ın en güçlü temsil kurumu Halife ve Hilafet’in kaldırılmasını Türk İslam milletinin cezalandırılması olduğuna inanmakta ve hareketini Osmanlı Devletinin 1.Dünya Savaşını kaybettikten sonra Kemalistler ile yalnızca Kurtuluş Savaşında birleştikleri noktadan başlamaktadır.
İşte Abdullah Öcalan da Osmanlı kültürler topluluğuna atıf yapıyor!
Osmanlı’da farklı milletler, farklı inançtan insanların aynı coğrafyada Saray’a karşı kısmî özerklikte birarada yaşadığı döneme işaretle,
Bugün de bütün farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil Ortadoğu Konfederal Sistemi içinde bir arada yaşayabileceğini ima ediyor;”Tıpkı Misak-ı Milli çerçevesinde” diyor!

*
Ortadoğu Konfederal Sistemi;İran’dan, Irak’ın güneyi boyunca ve bazı Körfez ülkeleri ve Suriye ile Lübnan’ın Alevi bölgelerinden Akdeniz’e ulaşan Şii koridoruna mukabil,
İran’ın batısından, Irak’ın kuzeyine ve Suriye’nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz’e ulaşan zengin tarım toprağı,suyu ve petrolü ile Sünni koridordur.
Bu koridorun kuzeyinde boydan-boya Türkiye bulunuyor -bu suretle, Türkiye Irak Kürdistan bölgesini “ikinci yavru vatan” yapmak, buna Suriye Kürdistan’ını eklemek ve paralelinde PKK terör örgütünü dağdan indirip silahsızlandırmak ve siyaset zeminine çekmeye çalışıyor.
Ya da Şii koridoruna karşı ABD, İsrail ekseninde yer alınıyor ve İran’a cephe olunuyor!

*
Misak-ı Milli için Atatürk “millî, vatanın dış düşman karşısındaki durumunu ve yerini tespit eden kutsal bir kuraldır” diyor!
O halde Misak-ı Milli nasıl oluyor da Ortadoğu Konfederal Sistemi oluşturulurken -hem, ABD ve İsrail’in İran’a karşı açık ve ciddi askeri tehditi arttırmasına yol açıyor -hem de,iktidar ve Abdullah Öcalan’ın ortaklaştığı siyasetin ortak noktası haline geliyor?

*
Misak-ı Milli Türk Kurtuluş Savaşının siyasi manifestosu, cumhuriyet anayasalarında Türk varlığının devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının dayanağıdır.
Bir yanıyla son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin, diğer yanıyla Türkiye 1.Meclisinin kabul ettiği asgari barış şartlarını kapsıyor.
Ne ki ABD ve müttefikleri Osmanlı Mebusan Meclisinde hazırlanan Misak belgesinde ülke sınırlarının belirlenmesi -fakat, 1.Mecliste ülke sınırlarının ayrıntılı biçimde belirlenmemiş olması gibi bir fark yüzünden Misak’ın geçerliliğine kuşkuyla bakıyor!

*
İktidar ve Abdullah Öcalan’ın ortaklaştığı Ortadoğu Konfederal Sisteminin oluşturulması gerekçesi-ister, ABD ve camiasının Misak-ı Milli algısından kaynaklanan bir yönlendirmesi olsun -isterse, iktidar ve Öcalan’ın ABD ve İsrail’in hedeflerine örtüştürdüğü İslam Birliği
ya da Ortadoğu Konfederal Sistemi olsun;
Sıranın Osmanlı Mebusan Meclisi Misak-ı Milli’sinden hareketle “Türkiye’nin neresi olduğu”propagandası ve tesbitine geldiği anlaşılıyor.

*
O yüzden Abdullah Öcalan,” Son 90 yılın tüm hata, eksiklik ve yanlışlarına rağmen büyük felaketlere uğramış halkları yanımıza alarak yeni mücadeleye çağırıyoruz” diyor…

*
Bahiste akıllarını ve vicdanlarını ABD ve İsrail lehine ve Çin,Rusya,İran,Suriye,Irak,Lübnan aleyhine yatıran ve Kayseri’de onlarca eskortun çakarları arasında herbiri bir siyah Grand Cherokee Jeep’te keyifle seyredenler,
Başkomutan Atatürk’ün,”Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir ” düsturundan da bi-haberdirler…
Ya da İktidar’ın bu yolda başarısız kalması halinde süreci -gerekirse, bir darbe ile sürükleyecek kadar da çakal!

22.3.2013


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir