Şu dünyaya bakınız -bir yanda, ABD askeri gücünü yedekte tutuyor,etkili ekonomik- siyasi gücü ile sınırsız tek bir pazarı oluşturmayı hedefliyor -öte yanda, Rusya ve Çin bölgesel pazarlar istiyor.
Bu durumda yılların güçlükleri ve birikimiyle sağlanmış küresel dengenin bozulmaması; Birleşmiş Milletler Teşkilatı merkezli uluslararası hukukun ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini ya tekil parametrelerde yeniden yapılandırılması ya da çoğulcu parametreler çerçevesinde eşit şartlarda, içişlerine karışmadan ve karşılıklı çıkarlara saygı çerçevesinde yeniden yapılandırılarak uluslararası sistem ağlarına yansıtılmasını bekliyor.
Herşey -mesela,Türkiye’nin demokratikleşmesi, İmralı Süreci,Arap Baharı,Suriye İç Savaşı bu amacın türevidir, İran dehşetin noktası…
*
Barack Obama 20 Mart’ta İsrail ziyareti öncesinde “Bize göre, İran’ın fiilen nükleer silah geliştirmesi için bir yıldan biraz fazla ya da yaklaşık o kadar zamana ihtiyaç var. İran’ın nükleer başlık geliştirmesine ramak kalacak bir duruma ABD izin vermeyecektir. İran’a karşı uygulanabilecek tüm faaliyet seçeneklerini gözden geçiriyoruz ” ikazında bulunuyor.
Demek -ki,bu bir yıl, hep istim üzerinde olmak gerekiyor!
Nitekim İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres, “Hür dünya,Suriye Devlet Başkanı kendi halkına ve çocuklarına karşı katliam yaptığı zaman bekleyemez. Arap Birliği’nin öncülüğünde bir askeri müdahale gerekli “diyor!
*
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 20 Mart’ta ABD ile yapılacak görüşmeler öncesi ülkesinin uluslararası ilişkilerde önemli bir denge unsuru rolü oynadığını açıklarken,
Mao’cu Xi Jinping, Çin’in yeni Cumhurbaşkanıdır, sosyalist hukuk düzeninde ülkesinin sadece Asya Pasifik’te değil Ortadoğu ve Afrika’da da etkinliği ve gücünü arttırmayı hedefliyor.
*
Mütemadiyen silahlanılıyor, Savunma Bakanı Chuck Hagel,ABD’nin kendi topraklarını korumaya yönelik Alaska’da ve Japonya’da füzesavar üsleri kuracağı açıklıyor.
Suriye’de Rusya’nın yardımı olmadan çözümün olanaksızlığı anlaşılmıştır -üstelik, Cumhurbaşkanı Esad’ın 26 Mart’ta BRICK Zirvesine mesajında Çin,Rusya, Brezilya,Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ni Suriye sorununa müdahale etmeleri daveti -giderek, içinden çıkılması zor bir sürece işaret ediyor.
Rusya Karadeniz’i yeni nesil füzelerle donatıyor, ABD’nin Suriye rejim muhaliflerini silahlandırmasına Akdeniz’de kalıcı görev yapan bir filo oluşturacağı açıklamasıyla yanıt veriliyor.
Suriye’de muhalifler Halep- Khan el Asal köyüne kimyasal başlıklı roket saldırısı yapıyor, gerilim yayılıyor…
*
Ya Türkiye? AKP iktidarı neo-liberalizm yanına aykırı olsa da diğer yüzü İslamcılığı, dünyada yaşayan insanların hepsini ümmet-i asıl ve ümmet-i davet kesiminden olmak üzere bir ümmet olarak kabul ediyor.
Müslümanların oluşturduğu toplum ve teşkilatları adaleti ve doğruluğu tebliğ etmek ve hakim kılmakla mükellef -teminen, iyi ve doğru niyeti ve düşünceyi tasarladıktan sonra fiiliyata geçirmeyi de cihad olarak algılıyor…
*
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu kitabında,” Mustafa Kemal Hilafeti kaldırırken İslâmi Ortodoksluğun (Sünniliğin) tahkimatlı kuvvetlerine ilk açık taarruzu yapıyordu. Geleneksel İslami devlet, teoride ve halk anlayışında Tanrı’nın, iktidar ve hukukun tek meşru kaynağı olduğu, hükümdarın da yeryüzünde onun vekili bulunduğu bir teokrasi idi” diyor.
AKP İslamcılığı, Sünni İslam’ın en güçlü temsil kurumu Halife ve Hilafet’in kaldırılmasını Türk İslam milletinin cezalandırılması olduğuna inanmaktadır ve sergüzeştine Osmanlı Devletinin 1.Dünya Savaşını kaybettikten sonra Kemalistler ile yalnızca Kurtuluş Savaşında birleştikleri noktadan başlıyor.
Bin yıllık Hilafetin yıkılması ve Lâiklik inancının dinin yerine ikame edilmesinin Türk-İslam bölgelerinde fikri,ahlaki ve sosyal zaafiyetlere yol açtığı ve Müslüman milletlerin yönetiminde meşrûiyet boşluğu yarattığı kabul ediliyor.
Türkiye’de yaşayan Türklerin dışında ki unsurların -işte, Kürtlerin ortak değerleri dışlayıp isyana teşebbüsleri bu nedene bağlanıyor.
Kin’in pası bu pınarda yıkanıyor…
*
Ve Başbakan Erdoğan, Çanakkale Deniz Zaferinin 98.yıldönümü töreninde,”Bizim millet,milliyetçilik anlayışımızın sınırları Çanakkale’de çizilmiştir.Çanakkale zaferi bir etnik kökenin,ırkın, kavmin değildir. Dünyadaki tüm kardeş milletlerin zaferidir. Bu muhteşem kahramanlık karşısında İzmir ne kadar iftihar ettiyse Beyrut, Bağdat, Şam o kadar iftihar etmiştir. Çanakkale’yi anlamayan milleti de anlayamaz, milliyeti de anlayamaz, milliyetçiliği de anlayamaz. Bu güçlü Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz” diyor!
*
O sıralarda dünya tarihinin de en büyük teröristlerinden biri Abdullah Öcalan, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş vasıtasıyla Türkiye’ye mesaj geçmektedir.
“Mevcut çözüm süreci olumlu anlamda ilerleyerek devam ediyor. Hedefimiz tüm Türkiye’nin demokratikleşmesidir.Bu amaca hizmet edecek çerçevede 21 Mart Nevruz kutlamalarında bir çağrı yapmak üzere hazırlıklarımı sürdürüyorum. Hazırlayacağım bildiri tarihi nitelikte olacaktır”
*
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da “Stratejik bir değişikliğe girmemiz gerekiyor. Devlet de artık Kürt-Türk ilişkilerinde stratejik bir değişiklik olması gerektiğini düşünüyor. Suriye’de de facto bir devlet var. Türkiye’nin burayla, Güney Kürdistan’la ilişkisi çok önemlidir. Öcalan’ın Nevruz’la birlikte bu değişikliği yaratabilecek bir çağrı yapmasını bekliyoruz” diyor!
*
AKP iktidarı ile Abdullah Öcalan’ın;
İran’dan,Irak’ın güneyi boyunca ve bazı Körfez ülkeleri ve Suriye ile Lübnan’ın Alevi bölgelerinden Akdeniz’e ulaşan Şii yayına mukabil
Paralelinde İran’ın batısından,Irak’ın kuzeyine ve Suriye’nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz’e ulaşan Sünni yay üzerinde uzlaştıkları anlaşılıyor.
Bu yayın kuzeyinde boydan-boya Türkiye -bu suretle, Şii yayına karşı ABD, İsrail ekseninde yer alıyor ve Rusya,Çin,İran’a cephe oluyor.
*
İşte arkasında ABD ve İsrail olan Türkiye, İmralı Sürecini İran’da rejimi çözücü bir parametre olarak sahneye koyuyor.
Bir yandan da İslamcı AKP bölgedeki arayışlarına jeopolitik koşulları da ekliyor ve Türkiye’ye Irak Kürdistan bölgesini “ikinci yavru vatan” yapmak, buna Suriye Kürdistan’ını eklemek ve paralelinde PKK terör örgütünü dağdan indirip silahsızlandırmak ve siyaset zeminine çekmeye yönelik açılım siyaseti izliyor…
*
İran bir dolu ekonomik ve siyasi yaptırımlardan sonra -şimdi, Suriye Kürt bölgesi, Kuzey Irak Kürdistanı ve Türkiye Kürtlerinin demokratik gelişimlerinin ülkesine yansımasından çekiniyor.
Türkiye destekli Irak Sünnilerinin Merkezi hükümete karşı ordu kurma kararı alması,Bahreyn’de Şii nufusu ağırlığın Suudi Arabistan desteğinde krallıkla gerginliği enerjisini dağıtıyor.
Baskılar petrol bölgelerinde Arapları ve Azerileri cesaretlendiriyor.
Kürtlerin, Azeri ve Belucilerin rejime çözücü etki yapmasının önüne geçmek üzere -bir yandan, ekonomik oligarşisi -öte yandan,din-mezhep ve İsrail karşıtlığı yükseltiliyor.
Süratle sınır hattında yeni karakollar inşa ediliyor, var olanlar yenileniyor, korucularla takviye ediliyor, Kürtlere karşı
teyakkuz büyültülüyor.
*
Türkiye gafletin ve dâlaletin pençesinde iki arada bir derededir!
Şırnak’ta Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, “Kürt sorununun çözümünü istiyorlarsa Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak durumundadırlar.Biz Öcalan’ın özgürlüğünü istiyoruz” diyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alan sen değil misin? Başbakan Çanakkale’de bazılarının ezan sesi duyunca kandırıldıklarını iddia etmiştir. Bunların silah bırakarak Osmanlı’ya, Müslümanlara karşı savaşmadıklarını söylemiştir.
Sen kimi kandırıyorsun,Sayın Başbakan? Kutsal topraklarda arkamızdan vuranları unutalım mı diyorsun?” diyor…
20.3.2013
Bir yanıt yazın