Sürekli Darbe Hali!
Başlığa bakınca yazının konusunun bir Fransız filmi olduğunu düşünebilirsiniz. Ya da hüzünlü bir aşk şarkısı… İkisi de değil. Son günlerde süregelen başkanlık ve anayasa tartışmaları, Fransa’da 1964 yılında sosyalist lider Mitterrand’ın Charles de Gaulle’e yazdığı ünlü protesto mektubunu hatırlatıyor. Mektubun başlığı: Coup d’Etat Permanent, “Sürekli Darbe Hali”ydi…
Başkanlık sistemi eleştirisi olarak dünya siyaset tarihine geçen bu metni ilgilenen internet ortamında bulabilir, ayrıntısına girmeyeceğim. Fakat AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi bu haliyle kabul edilirse Türkiye’nin “sürekli darbe” halinde yaşayacağı kesin.
Fransa’da var diye oradaki yarı başkanlık sisteminin daha da ilerisinin bizde olması gerekmiyor. Ancak anlaşılan o ki, Büyük Ortadoğu Projesi bunu dayatıyor. “Kürt sorununun çözümü için başkanlık sistemi şart” algısı kafalara yerleştirilmek isteniyor.
Soru şudur: Askeri darbelerden ağzı yanan bir toplum, bu kez süreklilik arz eden bir sivil darbe ortamında yaşamayı kabul eder mi?
Açıkçası bunu pek olası bulmuyorum. Uyanıklık yapılıp referandumda Kürt sorununun çözümüyle birlikte sunulacak olsa bile milletin bu zokayı yutacağını sanmam. Haliç’teki aç balıklar bile Galata Köprüsü’nden atılan oltalara takılı her yeme kanmıyor.
Varyans Araştırma Şirketi’nin yürüttüğü anket sonuçlarına göre AKP’nin seçmen kitlesi dahil olmak üzere kamuoyu başkanlık sistemine sıcak bakmıyor. AKP seçmeninin yüzde 51.7’si başkanlık sistemi istemiyor.
Geçen yıllarda AKP’nin üst kademelerinden Bülent Arınç ve dönemin Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin gibi isimler de parlamenter sistemin Türkiye’ye daha uygun olacağına yönelik açıklamalarda bulunmuşlardı.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki süreç yavaş ilerliyor. Başbakan Erdoğan tepkisini “Uzlaşma olmazsa kendi anayasamızı hazırlar, referanduma götürürüz” diye dile getirdi.
Buna karşılık AKP’nin çeşitli kademelerinden “başkanlık sisteminin olmazsa olmaz bir konu olmadığı” şeklinde açıklamalar geldiğini gördük.
Pazarlık masasına önce kabul görmesi zor bir unsur sürülüp, sonra da geri çekilmesiyle “uzlaşmaya doğru bir adım atmış olma” havası yaratmak mıdır amaç?
Ya da ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği…
Peki ama sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Hodri meydan!
Bir yanıt yazın