Kürt kimliğine tanınacak statü ile Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkilâp ve ilkeleri doğrultusunda belirlenen Türk vatanı, Türk milletinin varlığı ve Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünden hangi kesintilere gidileceği müzakere ediliyor.
*
KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar,”Sürecin sağlıklı ilerlemesi için bir çatışmasızlık ortamına ihtiyaç vardır. İki taraflı bir ateşkes hemen devreye girmelidir. Barış Konseyi, Anayasa Konseyi, Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonunun kurulup çalışmalara başlaması süreci büyük ölçüde ilerletir” diyor.
*
Tunceli ve ilçelerinin belediye başkanlarının da içinde olduğu bir grup Kılıçdaroğlu’na “savaş politikalarını artık terk et” çağrısı yapıyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na seslenen grup “Çözüm tartışmalarında yapıcı ol. Elini vicdanına koy, barıştan yana tutum takın. Yoksa bunun vebali ağır olur” diyor.
*
Milliyet Gazetesi’nde Fuat Keyman, “Yeni Akıl” köşesinde “CHP Ne Yapmak İstiyor” başlıklı yazısında demokrasinin güçlenmesi ve ileriye gitmesi, siyasal alanda ve toplumsal yaşamda iktidarın gücünün dengelenmesi ve sınırlanması için güçlü ve etkili bir muhalefete ihtiyaç olduğundan bahis ediyor.
CHP’nin çözüm sürecine nasıl bir yaklaşım içinde olduğunun muğlaklığı yüzünden bu ihtiyacı karşılayamadığını yazıyor.
*
Neler oluyor? Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi; AKP’nin oluşturduğu merkezin diğer kutbu haline getirmek üzere Cumhuriyet’in niteliklerine sahip olunması mücadelesi vermek yerine bölüşüm tartışması, sınıfsal sorunlar, kişi hak ve özgürlükleri savunuculuğuna soyundurması,
Seçim bildirgesinde “CHP Türkiye’ye, her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşına daha çok özgürlük, daha çok demokrasi sözü vermektedir ” başlığı ile Türk ifadesini kullanmaktan kaçınması,
“Yasa ile kuracağımız, uluslararası standartlara uygun komisyonlar yoluyla faili meçhulleri aydınlatacak ve kayıpları bulacağız. Sorumluları cezalandırarak halkımızın acılarını dindirecek ve adaleti sağlayacağız. Talep eden yurttaşlarımıza anadil öğrenimi olanağı sunacağız ya da Dersim arşivlerini açacağız” vaadleri -şimdi, çözüm süreci beklentilerini ve eleştirileri haklı kılıyor!
*
Sürec hızla ilerlemektedir -elbette, ailelerine ve Türkiye’ye göz aydınlar olsun.
İşte, Öcalan’ın talimatıyla üzun süredir PKK terör örgütünde unutulmuş 8 esir kamu görevlisi, Tokat/Reşadiye’de 7 Mehmetçik’i şehit düşüren “Baver Dersim” kod adlı terörist tarafından BDP’li heyete teslim ediliyor!
Vay Anasına! Türk halkının bu manzara karşısında devletinin sivil-asker yöneticilerine güveninin bir kez daha sarsılmış olduğunu görmek ve değerlendirmeleri bu esasta yapmak gerekiyor…
Bu yüzden çözüm sürecinin işleyişinde aklın sergüzeştini izlemek ve Türkiye’nin kurucu aklı CHP’nin neyi temsil ettiğini bilmenin çok yararı bulunuyor…
*
“… sonra, insanlar din’in özel bir mesele olduğu düşüncesiyle yalnızca mahrem inançlara ve vicdana ilişkin olduklarında dini sorunlar karşısında taraf olmamak düşüncesinde yetkinleştiler.
Oluşan vicdan özgürlüğüyle inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıklar kaldırıldı, dinin devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddedildi.
Modern devletin kanun çıkarmasının günahkâr insanın işi olduğu kabul edildi -o yüzden,Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine saygı kalktı, akıl ve vicdan özgürleşti.”
*
Sonra 1781’de Alman filozofu Immanuel Kant, “Saf Aklın Eleştirisi” eserinde; insanın duyuları aracılığıyla tecrübe ettiği dünya ile duyusal olmayan ve hakkında bilgi sahibi olunamayacak dünya arasında ayrım yaptı.
Bilimsel bilgiyi gösterdi,varlığın genel ilkelerini -işte,Tanrı’nın varoluşu,ruhun ölümsüzlüğü gibi konuları metafizik saydı.
Aklı üç ayrı devleti idare eden hükümdara benzetti; Teorik Alem, Doğrunun Duyusu Olan Pratik Alem, İyinin Duyusu Olan Estetik Alem!
*
Batının özgür akıl ve vicdanın düşünsel türevi lâik temele dayandırarak ulaştığı uygarlık, Atatürk Türkiye’sinin de biricik hedefi oldu. Laik cumhuriyet din’in toplumsal bir bağ ve ortak duyarlık yarattığını kabulle birlikte dinin toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesinin yanlış olduğunu değerlendirdi.
Egemenliğin kutsallığa değil millete, milletin huzur ve refahının da toplumun temel kurumu devletin rejimi ve işleyişini oluşturan sistematikte millete ve insanlığa adanmış özgür bireylerle sağlanmasının metod ve yöntemleri oluştu.
CHP’nin bu metod ve yöntemlerle pekişmiş aklı -ister, iktidar -ister muhalefette olsun Türk milletinin, ülkesinin ve egemenliğinin belirleyeni ve duruşu oldu.
*
Çözüm sürecinde CHP’nin konumunu belirlemek için Başbakan Erdoğan’ın ABD’nin dünyaya demokrasiyi yayma hedefi ile örtüştürdüğü İslam Birliği doğrultusunda başlattığı iki aşamalı İmralı sürecini de anlamak gerekiyor.
Birinci aşama terör örgütünün silah bırakması ve Türkiye’den çıkması için Kürt Sorununu kısmen halleden fakat tam çözümüne gelecek açan belli değişimler öngörülüyor.
Kürt Sorunu farklı ideoloji, görüş ve inançta, kapalı siyasi oluşumlarıyla tüm Kürtlerin demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen siyasal nicelik ve niteliklerini kazanmasıdır.
Teminen,yeni Anayasa’da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı üzerinde odaklaşılma” sağlanacaktır.
Erdoğan sürecin siyasi hak devri anlamına gelen türden düzenlemeleri kapsamayacağına, Öcalan da dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın ulus-devlet sınırlarına müdahale edilmeden ama bu sınırları anlamsızlaştıracak sosyo-ekonomik ve siyasi tedbirlerle yetinileceğine işaret ediyor…
*
İkinci aşama Öcalan için dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen Kürdistan ulus devletinin kurulması sürecidir.
İkisi birlikte Türk Kurtuluş Savaşının siyasi manifestosu, cumhuriyet anayasalarında Türk varlığının devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının dayanağı olan Lozan Barış Anlaşmasının ihlaline yol açıyor; CHP’nin genleri -elbette bu süreçte, pür dikkat kesilmeyi gerektiriyor…
*
İşte, yapılan anlaşma gereği PKK terör örgütü elinde tuttuğu esirleri salıvermiştir.
Erdoğan KCK tutuklularının da serbest kalacağı beklentisine rağmen 4.Yargı paketini, düşünce-ifade özgürlüğü önünden engellerin kaldırılması ve bu kapsamda birey ve grupların hukuk güvenliğinin sağlanması doğrultusunda beklentileri karşılamayan bir metin olarak TBMM’de ilgili komisyona sunmuştur-ki, bu durum Erdoğan’a -esasen,CHP’ye karşı yeni bir siyasi manevra alanı oluşturuyor.
Nitekim Kılıçdaroğlu,”Haksız tutuklamalar, uzun süreli tutuklamalar, bütün bunların önüne geçileceği ifade edildi. Bireysel hak ve özgürlüklerin genişletileceği söylendi. Ama öyle anlaşılıyor ki 4. paket bu amaca hizmet etmiyor. Umuyorum komisyonlarda görüşülürken sağduyu egemen olur ve toplumun beklediği sorunlar da büyük ölçüde giderilmiş olur” diyor…
Şimdi komisyonlarda haksız tutuklanmış generaller ve gazeteciler ile terör suçluları ayrımının nasıl yapılacağı -yoksa, paketin değiştirilmesinde CHP’nin ödün verdiğinden hareketle Kürt Sorunu ve Kürdistan Sorunun çözümüne yol açacak bir anayasanın çıkarılmasına alet mi edileceği bilinmiyor!
*
Ya da CHP, TBMM’de hali hazırdaki komisyonlardan daha geniş kapsamlı yetkiye sahip, dışarıdan uzmanların da bünyesinde yer alabileceği Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmasını hararetle talep etmektedir -ki, bunun sonucunun Cumhuriyet’ten rövanş isteyen Erdoğan ve Öcalan’a yaramasının önüne nasıl geçileceği endişe oluşturuyor.
*
CHP’nin kurucu aklı Teorik Alem, Pratik Alem ve Estetik Alemi idare eden hükümdarın aklıdır.
Demek ki CHP’nin iktidarda ya da muhalefette olması önem arzetmiyor.
O akıl “Kale düşerse, yer de düşer” noktasında bulunuyor…
14.3.2013