Ocak ayının sonunda (29-30 Ocak 2013) Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da düzelenlenen İkinci Uluslararası İslam Ekonomileri ve İslam Konferansı Teşkilatı Üyesi Ülkeler Ekonomileri (2nd International Conference On Islamic Economics And Economies Of The OIC Countries: ICIE 2013) konferansına katıldım ve bir bildiri sundum.
Bildirimin konu başlıklarına aşağıda değinmeden önce kısaca Malezya hakkındaki izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Malezya, eski Portekiz ve Hollanda sömürgesi olan bir ülkedir. 1957 yılında bağımsızlığına kavuşmuş Malezya Federasyonu’nun 11 devletinin birleşmesiyle kurulmuştur. Singapur 1965 yılında federasyondan çıkmıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi olup, 27 milyon nüfusa sahiptir. İİT (The Organisation of Islamic Cooperation), İslam ülkelerini çatısı altında toplamak üzere 1969 yılında kurulan 57 üyeye sahip, hukuk tüzel kişiliği olan uluslararası bir kuruluştur.
İİT’nın temel organlarından İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Ankara’da, İslami Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) İstanbul’da bulunmaktadır.
Türkiye 1969 yılından bu yana kuruluşa üyedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, (Kıbrıs Türk Devleti adıyla) Rusya Federasyonu, Bosna-Hersek, Tayland ve Orta Afrika Cumhuriyeti gözlemci ülkelerdir.
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu (Türkiye) 2005 yılından bu yana İİT’nın Genel Sekreteridir.
Coğrafi olarak Batı Malezya ve Doğu Malezya olmak üzere 2 bölge 10 devlete ayrılmıştır. Topraklarının yüzde 30’u tarım, yüzde 61’i ormanlık alandır.
Halkın yüzde 50’si Malay, yüzde 23’ü Çinli, yüzde 11’i yerli, yüzde 7’i Hintli ve yüzde 9’u ise diğer etnik gruplardan oluşmaktadır. Etnik bir mozaik yapısına sahip olmasına rağmen hiç kimse ayırımcılık iddiasında bulunmamaktadır.
Ülke nüfusunun yüzde 55’i Müslüman, yüzde 25’i Budist, yüzde 10’u Hıristiyan, yüzde 7’i Hindu, kalanları ise diğer dinlere mensuptur.
Güneydoğu Asya ülkeleri içerisinde büyüme hızı en fazla olan ülkelerden biridir. Dünya kalay üretiminde yüzde 70 paya sahiptir.
Malezya sanayileşme yolunda hızla ilerleyin ülkedir. Petrol arıtma tesislerinin yani sıra otomobil, dayanıklı tüketim malları, tekstil ürünleri, çimento ve diğer inşaat malzemeleri, mobilya ve ağaç ürünleri, kağıt ve kırtasiye, kimyasal maddeler, gübre, kauçuk, plastik eşya, mekanik araçlar, elektrik gereçleri ve ilaç sanayileri gelişmiştir.
Türkiye’nin yerli marka otomobil yapım çabaları devam ederken Malezya yerli otomobili Proton’un Saga modelini 1 Temmuz 1985 tarihinde üretmiş ve bir yıl sonra Bangladeş’e ilk ihracatının gerçekleştirmiştir.
30 Aralık 1996 tarihinde Proton üretim hattından milyonuncu otomobilin çıkışı gerçekleşmiştir.
Proton için yapılmış toplam yurt içi yatırım 2 milyar dolar civarındadır. Başta İngiltere ve Avustralya olmak üzere 20’den fazlaya ülkeye ihracat gerçekleştirilmektedir. Malezya’da 2 merkezde olmak üzere Çin, Vietnam ve İran’da üretim yapılmaktadır.
Malezya’da eğitim dili fen ve mühendislik dallarında yüzde 80 İngilizce, yüzde 20 Malayca, sosyal bilimlerde yüzde 50 İngilizce, yüzde 50 Malayca, yüksek lisans eğitiminde ise İngilizcedir.
Malezya üniversiteleri YÖK tarafından tanınmaktadır.
Malezya, 31 Ağustos 1957’de yürürlüğe giren anayasa ile yönetilmektedir. İki meclisli bir parlamenter sisteme sahiptir. Birinci Meclis 69, ikinci Meclis 180 üyeden oluşur.
Malezya, İslam İşbirliği Teşkilatı, D-8, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği, İngiliz Milletler Topluluğu, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlara üyedir.
Kuala Lumpur, Malezya’nın başkentidir. Parlamento, Kuala Lumpur’dadır. Tüm hükümet ofisleri, Kuala Lumpur’un 25 kilometre güneyinde , KL uluslararası hava limanının yanında, yeni bir yaşam şeklinin yer aldığı Putrajaya’dır. İsmini Malezya’nın ilk başbakanı Tunku Abdul Rahman Putra’dan almaktadır.
Putra, Malay/Sanskrit dilinde prens veya kız çocuk, Jaya ise başarı veya zafer demektir.
Kuala Lumpur’da Malay, İslam, Hint ve Çin kültürleri bir arada bulunur. Dünyanın en yüksek yapılarından olan Petronas İkiz Kuleleri bu kenttedir. Ankara ile 24 Haziran 2006’dan bu yana kardeş şehirdir. Metropolitan alan olarak nüfusu 5.4 milyondur.
Kent merkezinde trafik sıkışıklığına engel olmak için merkeze monoray sistemi inşa edilmiştir. Böylece karayolu trafiğine engel olunmadan ulaşım hızlı bir şekilde sağlanmakta ve trafik Eskişehir’de olduğu gibi tıkanmamaktadır.
Benzer bir monoray (monorail) sisteminin zaman geçirmeden Eskişehir kent merkezinde de kurulmasında sonsuz yarar vardır.
Bu sistem Sidney’de de vardır. Sidney monorayına yıllar önce binmiş ve kent merkezindeki trafiği ne kadar rahatlığına tanık olmuştum.
Şimdi, bildirimden kısa başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gelişme yolunda olan İslam ülkelerinin yurt içi finansman imkanlarının yetersiz olması, bu ülkeleri dış kaynak bulmaya zorlamaktadır. Bu sebeple dış borç bu ülkeler için önemli bir kaynaktır.
Ülkeler, tasarruf ve döviz açığını gidermek, yüksek büyüme hızına ulaşabilmek için dış borçlanmaya gitmektedirler. Dış borcun anapara ve faiz ödemelerinin ulusal gelir artışından daha fazla artması durumunda, borçları ödeyebilmek için tekrar borç alınması gerekmektedir.
Bu ise dış borç yükünü arttırmakta, ülkelerin refahında azalmaya yol açabilmekte, dış borç stoku ve dış borç servisi büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
İslam Konferansı Teşkilatı’na (OIC) üye 57 ülkenin tamamına yakını gelişme yolunda olan ülke olup, üretim ve tüketim seviyeleri çağdaş gelişmiş ülkelerin altındadır.
Teşkilat üyelerinin büyük çoğunluğunda yatırım fonları ve döviz rezervleri yetersizdir. Bu ülkeler sürdürülebilir kalkınma programlarını finanse etmek için büyük çapta dış borçlanmaya gitmekte, vadesi gelen dış borçların ana para ve faiz ödemelerinde sorunlar yaşamaktadırlar.
OIC ülkelerinin toplam dış borç stoku 2004-2011 döneminde hızla artmış ve 2011 yılında dış borçları 903 milyar dolara ulaşmıştır. OIC ülkelerinden 23’ü aşırı borçlu (severly indebted countries) ülke konumundadır. 23 ülke aynı zamanda en az gelişmiş ülkelerdir. (LDC)
Dünya Bankası’na göre 22 OIC ülkesi Ağır Borçlu Yoksul ülkedir. (HIPC) Üye ülkelerin 15’i orta seviyede, 13’ü az borçludur. Sadece 6 ülke borçlu konumda değildir. Dış borçlar ülkelerin ekonomik kalkınması önünde en büyük engeldir.
Bu durum yoksulluk kısır döngüsünü derinleştirmekte, sosyal tansiyonu yükseltmekte, ekonomik ve sosyal istikrarı bozmaktadır. Ülke kaynaklarının önemli bir kısmının verimli alanlar yerine dış borç ödemelerine gitmesi, ekonomik kalkınmayı kısıtlamaktadır.
Yüksek cari açığa sahip bu ülkeler dış borç dışında yabancı finansal kaynaklara ihtiyaç duymaktadır ama ülke kredi notlarındaki düşüklük ülkelerin borçlanma faizleri ve uluslararası sermaye hareketleri üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır.
Ülke notları ile kamu borç yükü, tasarruf oranları ve dış borç servisi arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu durum ülkelerin ekonomik kalkınması için gelecek yabancı sermayeyi olumsuz yönde etkilemektedir.
İslam Kalkınma Bankası’nın Afrika İçin Özel Kalkınma Programı’na (SPDA) yönelik fonların arttırılması amacıyla farklı finans kuruluşlarından ilave kaynak sağlanarak dış borçların borçlu İslam ülkeleri üzerindeki ağır borç yükünün hafifletilmesine yönelik İslam Yatırım Konsorsiyumu’nun kurulması, dış borcu fazla olan ülkelerin sorunlarını kısmen giderebilecektir.
Dış borca önemli bir alternatif olan ve Türkiye’de başarılı bir şekilde uygulanan yap, işlet ve devret (build-own-operate-transfer) modeli, bu ülkeler için bir alternatif olabilir ve bu kanaldan gelecek yabancı sermaye yatırımları sorunun giderilmesine katkı sağlayabilir.
Avrupa Birliği’den Üniversite Öğrencilerine 20 bin Karşılıksız Burs
Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından finanse edilen, YURTKUR ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Avrupa Birliği Koordinasyon Daire Başkanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen Burslar Yoluyla Dezavantajlı Yüksek Öğrenim Öğrencilerinin İşgücü Piyasasına Girişinin Kolaylaştırılması Operasyonu Projesi protokolü geçen hafta Ankara’da imzalanmıştır.
Proje, kadın ve erkeklerin eğitim imkanlarından eşit olarak faydalanmalarını ve iş hayatına eşit koşullarda katılmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. 21 Ocak 2013 tarihli yazımda da konuya değinmiş idim.
İmza töreninde konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Faruk Çelik, son 7 yılda 557 milyon Euro’luk fon kullanıldığını, bunun yılda ortalama 80 milyon Euro yaptığını, 431 projenin desteklendiğini ve 90 bin kişinin de bu projelerden yararlandığını açıklamıştır.
Başlatılan burs projesinin bir ilk olduğunu vurgulayan Çelik, üniversite öğrencilerine verilen burslarla onların, daha iyi yetişmesini, yüksek nitelikli mesleklere sahip olmalarını hedeflediklerini vurgulamıştır.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ise, hibelerden yararlanan gençlerin, AB’nin ilke ve kriterler konusundaki hassasiyetlerini tanıdığını, değerlerin bu sayede yaygınlaştığını ifade ederek, bu değerlerin bir parçasının da eşitlik ve adalet olduğunu dile getirmiştir.
Konuşmaların ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean Maurice Ripert Protokol’ü imzalamışlardır.
Proje kapsamında gençlere 20 milyon 700 bin Euro burs verilecek, 20 bin öğrenciye 8 ay boyunca aylık 260 TL burs imkanı sağlanacaktır.
Burslar, yoksul durumda ya da yoksulluk tehdidi altında yaşayan gençler, engelli öğrenciler, yerinden edilen kimseler ve diğer grupları kapsamaktadır. Bursların yarısı yarı kız öğrencilere tahsis edilmiştir.
Proje sonucunda ekonomik sıkıntılar sebebiyle üniversite eğitimini bırakmak zorunda kalan öğrenci sayısının azaltılması ve dezavantajlı kişilerin istihdam imkanlarının arttırılması beklenmektedir.
Yazıları posta kutunda oku