BİR KIVILCIM

Hukukun üstünlüğü Birleşmiş Milletler’in merkezinde yer aldığı uluslararası sistemin temel ilkesidir.
Hukuka saygının güç kullanımına en iyi alternatif olduğu idealize ediliyor, gerilimlere uluslararası hukuk işbirliği ve müzakere ile çözüm bulunması öngörülüyor, güç kullanmak kaçınılmaz olduğunda da BM bünyesinde oluşturulmuş uluslararası hukuk ile meşrulaştırılıyor.
Uluslararası hukuka uygun anlaşmalar, insanın temel hak ve özgürlükleri ulusal hukuklarca denetleniyor.
Bu çevrim demokrasi ve insan haklarına saygıdan oluşan evrensel değerleri besliyor, barış ve güvenliğe ve kalkınma alanlarında esenliğe yol açıyor ve totaliter rejimleri kendiliğinden dönüştürüyor.

*
Uluslararası hukuk mütemadiyen egemen güçlerce -bugün,ABD küresel hegemonyasınca şekillendirilmektedir.
Bu yüzden -bir yanda,ABD hegemonyasının bir aracı olarak kabul edilmesi isteniyor -bir yandan da, küresel ABD hegemonyasına bir sınır çizme çabasını geliştiriyor -bu, uluslararası hukukun varoluş krizi yaşadığı anlamına geliyor.
Nitekim devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk düzeni aksamaktadır, ihlallerin saptanması ve yaptırım uygulanmasında ihtilaflar oluşmakta, barış-güvenlik ve refah sekteye uğramaktadır.

*
Uluslararası hukukun varoluş krizinde -yalnızca, geçen haftaya kısaca bir bakış dahi insanlığın karşı-karşıya olduğu felaketi göstermeye yetiyor.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti nükleer denemeleri nedeniyle BM’in uyguladığı yaptırımları ağırlaştırma kararını reddetmenin ötesinde egemenliğinde olan deniz sahalarına ya da kara bölgelerine bir merminin dahi düşmesi halinde derhal kapsamlı bir savaşla yanıt verileceğini duyurmuştur.
Çin dışarı açılmayı temel alan sosyalist hukuk düzeni, kültür ve sosyalist piyasa ekonomisinin dinamizmi ile hızlı gelişimi, bilimsel gelişmesi, ekonomik kalkınması,hedefi ve stratejisiyle giderek dünya ile daha sıkı bir şekilde birbirine bağlanıyor ve ayrılmaz hale geliyor.
Ama sosyalist hukuk düzeni doğrultusunda ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde çıkar ve kaygılarına saygı göstermesini istiyor -teminen, Asya-Pasifik’te süper deniz gücü olmakta ilerliyor.
Rusya, ABD ‘nin soğuk savaş döneminde olduğu gibi kendi tavrını başkalarına dayatmasından rahatsızdır, işbirliğinin güvenilir bir uluslararası hukuk temelinde korunmasını istiyor.
ABD’nin Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşmasına davetini reddetmiştir -aksine, Avrupa ve Asya sınırlarında taktik füze grubunu arttırıyor, uzay- hava savunma sistemleri kurulmasını hızlandırıyor -bu suretle,”Güçlü Amerika için Küresel Güvenlik, İstikrar ve Gelişme” konseptine tavır alıyor.
Bölgesinde İran’ın nükleer silahı geliştirme çalışmalarında son aşamaya geldiği, İsrail’in yeterli miktarda gerekli malzemeyi üretmeden önce İran nükleer tesislerini vuracağı psikolojisi oluşturuluyor-rağmen, İran nükleer programının barışçıl olduğundan yanadır ve mahiyetleri farklı olan konuların bir biri ile karıştırılmaması gerekçesiyle ABD’nin uyguladığı yaptırımları reddediyor, uluslararası hukukun üstünlüğünün gözetilmesini istiyor…

*
Veya Arap Baharı ülkeleri Tunus,Libya,Mısır,Yemen vb. de yönetime gelen İslamcıların farklı amaçlar fakat benzer yöntemleriyle baskı rejimlerini kurmasına yol açılmıştır -bu suretle, ülkeler mezhepsel ve etnik ayrışmalara gidiyor.
Birbirleriyle güçleri tükeninceye dek savaşmaları, terör üretmeleri, un-ufak oluncaya kadar bölünmeleri,istikrarsızlık ve yoksulluk içinde kıvranmaları ardından -mesela,İslam Konferansı Örgütü ve İslam Kalkınma Bankası taşeronluğunda ABD’nin oluşturacağı Marshall Yardımı benzeri bir girişime el açmaları öngörülüyor – ne ki,bu öngörünün de BM uluslararası hukuk sistematiğinde karşılığı bulunmuyor.

*
Veya Suriye’de muhalefetin Esad rejimini düşürebilecek ne askeri ne de siyasi gücü bulunmadığı her geçen gün daha çok anlaşılmaktadır.
Muhalefet ön koşulsuz diyalog masasına oturmaya hazır olduğuna dair belirtiler veriyor -ama;
Bir yanda rejim islamcı ve komplocu birikimin ardında -mesela,Türkiye’nin bulunduğunu,Türkiye’nin ABD ile anlaştığını, Suriye ile askeri gerilimi arttıran adımlar attığını ve birlikte Suriye’deki rejimi bitirmeyi amaçladıklarını tezliyor.
Öte yanda, ABD sadece tüm Suriyeliler için demokrasi getirilmesi çabalarını desteklediği iddiasındadır; Barış’ı teminen bunca can ve mal kaybının,bu büyük insanlık dramın faturasının kimin kime ve nasıl kesileceği bilinmiyor.

*
Ya, tarih boyunca kimi milletin siyasi sınırları ötesinde yaşamsal hedefleriyle kuşatılmış Türkiye?
ABD;Doğu’da Orta Asya ve Moğolistan sınırları, Batı’ da Moritanya ve Fas’ tan, kuzeyde Kafkasya- Türkiye ve güneyde Somali’ ye kadar uzanan bölge içinde kalan coğrafyada siyasal, hukuki, enformatik, ekonomi ve sosyal politikaları içeren küresel bir yönetim ve uygulamayı öngörmüyor mu?
Yoksa Rus milleti tarihi ve geleceğini yeni ekonominin ve modern yaşam standartlarının oluşturulması başarısını Rusya’nın lider ve bütün Avrasya’nın çekim merkezi olma yeteneğine bağlıdır iddiasını terk mi etmiştir?
Ya da Yahudi milleti Siyonizmle tarihteki Yahudi devletinin sınırları içinde kendi kaderini tayin etme hakkını bir devletle gerçekleştirmek ülküsünü -artık, ideolojileştirmiyor mu?
Yahut Yunan milleti Bizans’ın mirasçılığı anlamında Megola İdea’dan, Kıbrıs Rum milleti Yunanistan’a bağlanmak olan Enosis’ten, Ermeni milleti Büyük Ermenistan, Kürtler Büyük Kürdistan ideolojilerinden vaz mı geçtiler?

*
Kinli bir rövanşizme tutulmuş Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti hanhi hadle, Anadolu topraklarında siyasi sınırları koruyup vatandaşlarının ihtiyacını karşılamaktan başka hedefi olmayan Atatürk’ ün ” Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ” ilkesine bağlı Türk Ulusunun vicdanı ve kimliğini kendi iradesinden söküp -işbu, ideolojilerin çatışmaları ortasına atıyor?
Neden ulusal irade,ulusal egemenlik ve yargıyı partileştirmiştir, neden Türk siyaset organizasyonu anti-demokratik yapıyla kuvvetlendirilmiş, neden siyasi tekel kurulmuştur?
Neden TSK iğdiş edilmiş, neden sermaye Batı sermayesine kayıtsız ilişiklendirilmiş, neden uyuşturucu-silah-akaryakıt, et ve benzeri mafya uluslarasılaştırılmış, neden vergi sistemi dolaylaştırılmış, neden Türk halkı iyice yoksullaştırılmıştır?
Neden Ankara bir sömürge devletin başkentini, İstanbul bir zamanların Lübnan’ını hatırlatıyor?
Neden Başbakan Erdoğan Hakkari’ye,Siirt’e 4 bin polis ve askerle giderken sıradan vatandaş hiç gidemiyor?
Hangi hadle İslamcılık ya da Kürtçülük gibi nedenlerle TBMM’de içilen anda rağmen,Türk Ulusunun hiç bir soy,din,mezhep,konum ayrıcalığı içermediği, Türk yurdunun Ulusal Ant Belgesi çerçevesinde ve her tür yayılmacılığı ya da geri almacılığı reddeden, hukukî,ekonomik,siyasi, kültürel ve manevi değerlere dayalı, üzerinde yaşanılan coğrafya parçasını taahhüt eden,Uluslararası Hukuk’un teminatında Türkiye’nin varlık nedeni Lozan Barış Anlaşması katlediliyor?

*
Dünyanın hemen her yerinde -ya, Amerikan toplumundaki değişimin yansıması hali olan evrensel tek bir pazarın oluşturulması -ya da, bölgesel pazarlarla çeşitlenmenin şartlarında dehşet verici bir kararsızlık sürüyor; akla kara ayrışmıyor.
Denge için Birleşmiş Milletler’in merkezinde yer aldığı uluslararası sistemin temel ilkesini oluşturan uluslararası hukukun üstünlüğünün kurulması gerekiyor.
İyi ama nasıl? Global Research’ta ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger:”Savaş davullarını duyamıyorsanız,sağır olmalısınız” diyor.

10.3.2013

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir