Mackinder’ın “İngiliz Hâkimiyeti Teorisi” ve Rusya
Başlığı görenler gözlerini ovuşturup tekrar bakarak bir yerde hata olduğunu ileri sürebilirler. Çünkü İngiliz coğrafyacı Mackinder’in “Kara Hakimiyeti Teorsi” bilinmektedir. Ancak ben bunu “İngiliz Hakimiyeti Teorisi” diye okurum. “Deniz Hakimiyeti Teorisi”ni, “Amerikan Hakimiyeti Teorisi” olarak okumam gibi. Bu İngilize göre dünyanın kalpgâhına hâkim olan Avrasya’ya hakim olur, Avrasya’ya hâkim olan Anakara’ya ve nihayet Anakara’ya hâkim olan dünyaya hâkim olur. Mackinder, kalpgâh tarifini şartlar değiştikçe değiştirmiştir. Bu tanımdan hareketle Rusya ile Almanya’nın birleşmemesi yine Rusya ile güneyi arasına demir perde çekilmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Bu zaruret İngiltere’nin Avrasya’daki çıkarlarını garanti altına almadır.
Mackinder’in kırk yıla yakın çalışmalarında ispat etmeye çalıştığı teorisinin mesela Hindistan, Çin veya Japonya için pek anlamı yoktur. II. Dünya Savaşı’na doğru somutlaştırdığı önerilerine Rusya ile başta Almanya olmak üzere güney arasına tampon devletler oluşturma önerisini katmıştır. Büyük Savaş ile Avrupa sosyalist ve liberal olarak bölünürken, İngiliz imparatorluğu karşısındaki yükselen güç durumunda olan Almanya dizginlenmiştir. II. Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın ve Berlin’in bölünmesi de bu teori gereğidir.
Batı veya güney ile iyi ilişkiler kurabilen Rusya her zaman tehlikeli sayılmıştır. Deli Petro’nun sıcak denizlere inme hayali tarihi bir hatıra olarak kalmasına rağmen Rusya’ya karşı örülen demir perde aslında bütün bölge ülkelerini cezalandırmıştır. Türkiye, Soğuk Savaş dönemi boyunca komşularıyla ilişkilerini sıfıra indirmiştir. Çünkü komşular Sosyalist bloka mensuptur veya Ortadoğu ülkesidir veyahut da birçok anlaşmazlığı olan Yunanistan’dır. Halbuki komşularla kopukluk ancak sömürge sonrası şeklen bağımsız ülkelerde görülebilir. 1980’lerde özellikle Turgut Özal liderliğinde komşulara açılım politikası ile çok şey değişmişti.
1960’larda Rusya’dan petrol almaya başlamamız ve birçok sanayi tesisinin inşasını SSCB’ye sipariş etmemiz Anglo-Amerikan cephesinden kızgınlıkla izlenmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise birçok ekonomik ve siyasi kanallar açılmıştır. Moskova’nın Ukrayna ile ihtilafından dolayı Avrupa gazını kesmesi okyanus ötesinden sevinçle karşılanmıştır. Nabucco projesi bu süreçte değerlendirilebilir hale gelmişti. Ancak günümüzde Almanya ile Rusya doğalgaz konusunda sorunları çözmüş, ileri düzeyde işbirliği halindedir. Öte yandan Suriye konusunda Türkiye ve Rusya’nın karşı kampa itilmelerine karşın bu siyasi karşıtlığın ticari ilişkileri etkilememesi arzusu her fırsatta ifade edilmiştir.
Soğuk Savaş döneminde SSCB çevresine kontrollü kuşaklar çekilirken Türkiye gibi ülkeler “kenar”laştırılmıştı. Günümüzde bu komşular arasındaki ilişkilerin gelişmesi ise bir ucu Mackinder’e dayanan hâkimiyet teorilerini çöpe atmaktadır. Rusya’nın Şubat 2013’de kabul ettiği Yeni Dış Politika Vizyonu, komşularıyla arasında örülmek istenen demir perde tuzağına aldırış etmeden alınacak tedbirleri özetlemektedir. Buna göre Arap Baharı ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın istikrarsızlaşması gerçeğinden hareketle bölgede Rusya’nın da varlığının gerekli olduğu ortaya konmaktadır. Moskova, yeniden süper güç olma hayaliyle daha az asker daha etkili teknolojiyi hedeflemektedir.
Rusya’nın Ortadoğu’da varlığı Deli Petro’nın işgalci politikaları yerine günümüz diplomasisi ve ekonomik ilişkiler ile mümkün olabilecektir. Bu bağlamda Türkiye ile iyi ilişkiler ve ticaret hacminin gelişmesi sadece coğrafi bir zaruretten kaynaklanmayıp tarihi, siyasal, kültürel ve ekonomik gerçekler her iki ülkenin gücünü muhafaza etmesinin ve geliştirmesinin temelinde işbirliği olduğunu gösterir.
Çarlık veya SSCB dönemi saldırgan ve işgalci politikalarla sonuç alınamayacağını, böyle bir politikanın bütün bölge için tehlike, istikrarsızlık ve yoksulluk kaynağı olduğunu Moskova yönetimi asırlık tecrübelerle anlamıştır. Saldırgan bir Rusya, ancak Mackinder’in hayal ettiği İngiliz çıkarlarını garanti ederek bölge için istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Rusya, yeni vizyon belgesi ile başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleriyle güven temelli ilişkileri ön planda tutmayı hedeflemektedir.
Anakara’da (Asya, Avrupa, Afrika) barışı koruyucu ve barış kurucu misyon ile yeniden süper güç vizyonunu hedefleyen Rusya öncelikle komşularına güven vermelidir. Almanya, eski başbakanı Schröder önderliğinde bu güveni kurdu. Diğer komşularıyla da Rusya’nın bu güveni tesis etmesi gerek. Ancak yirmi yıldır Azerbaycan’ı işgal eden Ermenistan’ın arkasında bulunması, Gürcistan’a karşı bölücü desteği Rusya’ya güveni zedelemektedir. Kafkasya düğümünü, komşularının toprak bütünlüğü ve hukuk ilkeleri çerçevesinde çözebilen Rusya, yeni vizyonu ile barışık olabilir.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın