ANAYASALARIMIZ
VE
ANAYASA TASARIMI
1) TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU, Kanun Numarası : 85, Kabul Tarihi : 20/1/1337 (1921)
Değişiklik,29.10.1339 (1923) (23 Madde ve bir geçici madde)
2) TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU, Kanun Numarası : 491, Kabul Tarihi : 20/4/1340 (1924)
İlk değişiklik, 10.04.1928, 10.12.1931, 05.12.1934, 05.02,1937, son değişiklik,29.11.1937,(105 Madde) Türkçeleştirmesi; 10.01.1945, (105 Madde)
3) TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI,(1961), Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 27/5/1961
Tasarının Resmi Gazete ile İlanı : 31/5/1961, Kanunun Resmi Gazete ile İlanı : 20/7/1961 / Sayı: 10859, Kanun No Kabul Tarihi, 334 9/7/1961,(157 Madde)
4) TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI ,Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 18.10.1982; Halkoyuna Sunulmak Üzere Tasarının Resmî Gazetede İlanı: 20.10.1982-17844; Kanunun Halkoyu ile Kabul Tarihi: 7.11.1,982; Halkoyu Sonucunun Yayımlandığı Resmî Gazete Tarihi: 9.11.1982-17863 Mükerrer, Kanun No. : 2709 , Kabul Tarihi : 7.11.1982, (177 Madde,2 geçici madde,18 değişiklik)
Bu konuya girerken, Belki Osmanlının, 2. Ve 1, Kanuni Esasilerini de önümüze koymak gerekirdi. Ama buna pek gerekte yok. Zira ikisinin de ruhu, tüm bu anayasalarımızın içinde yaşamayı bu gün dek sürdürmekte.
“Madde 11.- (Özgün hali) Vilâyet, mahallî umurda mânevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i, adlî ve askerî umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükümetin umumi tekâlifi ve menafii birden ziyade vilâyata şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vazedilecek kavanin mucibınce Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıa ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dâhilindedir.”
Görülüyor ki, ilk Teşkilatı Esasiye anayasası, illerin yönetiminde, Osmanlının federal sistemini öngörüyor.
Doğal olarak bu şekil bakımından bir örnek. İşleyen bir sistemi tümden değiştirmek te pek kolay değildi elbet. Henüz İstiklal Savaşı da bitmemişti. O kargaşada çıkartılmış, sonrada tek değişikliğin, Büyük Millet Meclisi Hükümeti” nin, Hükümet şekli, ”Cumhuriyettir” olan, ilk Teşkilatı Esasiye Kanununu, eleştirmeye hakkımız yok.
Kanuni esasilerin ruhundan bahsettik. Bu konuda, ilk Teşkilatı Esasiye Kanununu hazırlayanları da eleştirmemeliyiz. Üç yıl evvel başka bir devletin vatandaşı olup üç yıl sonra yazdıkları Hakimiyet Milletindir” kararını yansıtan yeni devletin yeni anayasasında, ruhu ve diğer bölümleri yenileşememiş olabilir. Zira onlar, asırlardan beri Peygamberin vekili, Alem-i İslam’ın reisi olan Halifenin kulları olarak yetiştirildi ve eğitildi. Kul kültüründen geliyorlardı. Bazıları kendini kurtarıp sıyrılsa bile çoğunluğu (şuuraltında) sıyrılamadı.
Fakat, ikinci Anayasa ve diğerleri, Ülkeye ve insanlarına bakıp, geleceği de hesap ederek oluşturulabilirdi. Bu hiç yapılmadı. Hukukçular, masa başında, önde eski anayasa, yanlarında hukuk kitapları, ekle çıkar metodu ile hazırladılar. Osmanlı ruhu da sürdü.
Saygın ve kalabalık bir ekip tarafından hazırlanan, en gelişmişi veya olgunu diyebileceğimiz 1961 anayasasın da, aynı yöntem izlendi. Doğal olarak Osmanlı ruhu yine sürdü. Üstelik elbise bol geliyor diye, bu Anayasanın kısa sürede önemli kısımları kırpıldığı da cabası.
Dördüncü anayasadan ise söz etmek gereksiz.18 kere delinip yamanmasından da belli.
Bu arada, kesin olan bir gerçek var. Tavizi bir kez verdiniz mi gerisini alamazsınız.
Baro’nun, son zamanlarda hazırladığı, hazırda bekleyen, demokratik anayasa taslağı bile aynı içerik ve yöntemle hazırlandığı belli oluyor. Hatta unutulup son anda eklendiği görülen çevre konusu da, sanki yama gibi.
Nedir bu Cumhuriyet insanlarını zorlayan, Anayasalardan kaldırılamamış Osmanlı ruhu veya Osmanlı izleri?
Adalet tarafsız değildir: Tüm yetkileri eline verilip sonra da siyasilere bağlanmış bir Adalet Bakanlığı kurulmuştur. Adaletin sarayı olmayacağı gibi bakanı da olmamalı.
Vatandaşı hala kuldur; Devlet ne derse onu yapmak zorundadır. Bir odacı bile devleti temsil ettiğinden, vatandaş, ona hayır diyemez, itiraz edemez, dik duramaz. Bugün git yarın gel’e katlanmalı. Asansör yasak. Çıkar sekiz kat iner sekiz kat. Şikayet edemez. Devleti veya devlet dairesini dava edemez. Alacaklarını isteyemez. Mahkemeye veremez. İcra takibi yapamaz. Kendisine ve sözüne güvenilmez. Saygı duyulmaz. İstekte bulunamaz, ancak dilenir, dilekte bulunur. Basit bir iş için dahi, resmi yerlerden alınacak ikamet teskeresi, nüfus sureti ve aslı, altı zarf, altı pul, altı fotoğrafın asılları gerekir. Ödediği vergi ve harçlar için kesilen makbuzların, ödeyene geçersiz kopyası verilir. Asılları memurda kalır. Vatandaş bir de susmak zorundadır.
Vatandaş (kul) potansiyel suçludur; En basit ve küçük bir işi için, iyi hal belgesi ile savcılık belgesi (asıllarını) göstermek zorundadır. AB nedeni ile bazıları kaldırılmış olsa da, genelde geçerlidir. Anayasalar doğrultusunda çıkartılmış, hemen hemen tüm yasalar, yol yöntem gösterme üzerinden değil, suç ve ceza üzerinden hareket edilerek adeta birer tehdit üslubunda yazılmıştır. Tüm bu, Türkiye Cumhuriyetine yakışmayan, çağ dışı Osmanlı eylemleri, Ülkenin batısında her ne kadar tevekkülle karşılansa da, herkesin elini soktuğu doğusunda, bilinçli yapılmış, bir Devlet işkencesi olarak algılanmış veya algılandırılmıştır. .
Anayasa, bireyin ve onun yaşadığı toplumun, kendine özgü bir yaşam yönergesidir. Burada en önemli öge, bireydir ve de onun parçası olduğu toplumdur. Bu yönerge ile birey ve toplumu mutlu olmalı, bilgisi, yaşam düzeyi yükselmeli, bunun için yol yöntem göstermeli, onları korumalı, emirler, yasaklar, zorlamalar içermemeli, her bireyin dürüstlüğü güvenirliği öne alınmalı, konan sınırlamalar ise fark edilmemeli. İyi ve doğru tasarlanmamış bir anayasa ve ona bağlı çıkacak hata içeren yasaların, bireyin ayağına takılmaları halında suçlu yaratılmasına neden olacak.
Bu nedenle, toplum ve onun bireyi, ayrı ayrı ve çok iyi irdelenmeli, bilgileri toplanıp, değerlendirilmeli.
Bir diğer önemli nokta, evrenin sürekli genişlemesi, dünyanın değişmesi, bilimin, sanayinin ilerlemesi, bireyin ve bağlı olduğu toplumun, eğilimleri, mutluluğu, yükselmesi, gelişmesi, gibi etkenler, bu günden başlayıp, en az gelecek elli yıl perspektifinde değerlendirilmesidir.
Bir anayasa tasarımına ancak ondan sonra geçilebilir. Bu ise, salt hukukçuların, klasik anayasacıların işi değildir. Dün hazırlanan bir anayasa bugün eskimiştir. Kitaplarda yazan örnekler, ortadaki anayasalar ise geçerliliğini yitirmiştir
Bir diğer konu da, hiç bir görüş tarafının, hiçbir egemen sınıfın, hiçbir inanç grubunun, hiçbir siyasi grubun, hiçbir menfaat grubunun, hiçbir yönetim grubunun, elini uzatıp, karışmak, etkilemek hakkına sahip olmamasıdır.
Anayasa bugünden başlayarak en az elli yıl gelecek için hazırlanmalı. Anayasa tasarımı ve projesinin hazırlanması, tek başlarına yasa tasarımcılarının da işi de değildir. Onların başkanlığında bir araya gelecek tüm farklı konuların tasarımcıların toplamının görevidir. Hazırlanan proje, kurucu mecliste tartışılır. Onayı durumunda, bu proje, sivil ve tüm kamu kurumlarının onayına gönderilir. Değişiklik ve düzeltmeler gerektiğinde bu yine tasarım grubunca yapılır. Kurucu mecliste onaylanması durumunda ise, hukukçular ve anayasacılar tarafından, projesine uygun olarak, hukuk dili ile anayasa metni haline getirilir. Ancak bu metin, kurucu meclisin onayından sonra, halkoyuna sunulmalı.
Rıza Durakbaşı
Sapanca (Kırkpınar) 24.02.2013 09:00