Batı’yı ulusal hukukun belirgin meşruiyeti ile uluslararası hukukun muğlak meşruiyeti dengesini oluşturan devletlerden oluşturuyor.
Bu çerçevede egemenlik, hem ulusal güvenlik kavramı hem de küresel güvenlik etrafında şekillenmektedir.
Kendini keşfetmiş bireylerin oluşturduğu bu devletler ekonomik, siyasal ya da kültürel ulusal çıkarlarını iç ya da dış karşıt unsurlara karşı çatışmacılıktan ziyade işbirliği ekseninde koruyor.
Çatışan güçler güven esasında müzakere zemininde ülkelerinin güvenlik sistemini korumaya alırken toplumsal gerçek güvenlik ve memnuniyeti oluşturuyor.
*
Türkiye bilim ve aklın rehberliğinde, İslam ülkelerine de Batı’yı geçebilecekleri mesajını veren tam bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlükle yukarıdaki çağdaşlık hedefiyle kurulmuştur.
Bugün Türkiye Atatürkçü ideolojik karakterini belirlediği, siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiğinden beri etkisini her zaman çözümsüzlükte ortaya çıkaran ve yapılanmasına engel oluşturan İslamcı ve Kürtçü yapıyla, türevi İslamcı ve Kürtçü çatışmasını yaşıyor !
*
İslamcı manevi değerleri bir-bir piyasalaştırmakta ve Batı’nın Ortadoğu’yu sömürüye açma,baskı kurma ve kontrol etmek amacıyla ulusal devlet modelinde sınırları anlamsızlaştırmak, İslam Birliği çatısı altında herkese ortak vatan yapılmasının işbirlikçiliğini yapıyor.
Kürtçü yerleşik konuma oturtmak üzere Kürt kimliği ile eşitlik mücadelesi veriyor,Türk ulusundan koparacağı parçadan uluslaşma hedefi güdüyor.
İslamcı için din toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematiktir, Kürtçü bu sistematik içinde -bir ayrık otu gibi, statüsünü toplumcu ekonomi-siyaset- sosyal yapı, diplomasi örgütlülüğünde arıyor.
Biri iktidar, diğeri muhalefettir – hem, Türkiye devletinin bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlükte çağdaşlık hedefiyle çatışılıyor -hem, birbirleriyle; toplumsal gerçeklik kan, gözyaşı, yoksunluk, yoksullukla besleniyor, nefret her yöne sinmiştir…
*
İslamcı Erdoğan-aniden,”İmralı Açılımı”ile bir devlet heyetinin Abdullah Öcalan ile müzakere yürüttüğünü açıklamıştır.
Kürtçü BDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Sayın Abdullah Öcalan devletin bu şekilde yaklaşmaktan başka çaresi olmadığını ifade etmiştir ” diyor.
Onların kim daha üstün yaygarası sürerken son Türk devletinin ulusal birlik ve bütünlük çatısı altında Kürt kimliği statüsünün 5 aydır müzakere edildiği anlaşılıyor!
*
Yansıyan tartışmalar çağdaş Türkiye ulus devletiyle çatışan İslamcı ve Kürtçünün yürüttüğü müzakerenin ne denli iğreti olduğunu göz önüne seriyor…
Taraflar kişisel çıkarları ya da konuları temel müzakere konularından ayıramıyor- o nedenle,kızgınlık ve güvensizlik duygularının hakim olduğu bir seyir izleniyor.
Müzakereler diğer tarafın çıkarlarını dikkate almayan ya da pozisyonlar üzerinde değil çıkarlar üzerinde tek bir kazanana odaklanmıştır.
Çünkü İslamcı taraf kendi nesnel kriterlerlerini Türkiye’den saklı tutmaktadır – o yüzden, adil bir sonucun oluşmasına yönelik karar vermek güçleşiyor.
Bu yüzden iki tarafta müzakere edilen anlaşmaya en iyi alternatifi sunmakta etkisiz kalıyor.
*
Bu çerçevede -şimdi, şu diyalogu izleyiniz.
Erdoğan:”Artık milletimiz bize diyor ki ‘Ne olur, anaların gözyaşı dinsin, şu akan kan dursun. Biz bunun için bir katkı çağrısında bulunduk ve elimizden gelen her şeyi, bütün riskleri sırtlanarak bu adımları attık. Eğer silahları bırakarak ülkemizi terk ederlerse dünyada gidecekleri yer çoktur! ”
Selahattin Demirtaş: “Madem el birliğiyle toplumun beklentisini karşılamak için yola çıktık diyorsun, o zaman popülist yaklaşımları bırakacağız. Barış kimsenin iki dudağı arasında değil. Katkı sunanları yok sayarak ‘barışı gökten zembille indiriyorum, diğerlerine bakmayın’ demek hesapçılıktır. Bu, bizde kaygı uyandırıyor. İkinci kaygı vesilemiz çözüm anlayışın netleşmemiştir. Kürt sorununun çözümünü savunuyor olmak bizim ilkesel duruşumuzdur.”
Erdoğan: “Ben bu ülkede Kürt kardeşlerimle et ile tırnak gibiyim. Şu halk bu halk diye bir ayrım AKP’nin idealleri içinde yok. Biz etnik ayrımcılığı ortadan kaldırırken, et tırnak gibiyiz diye bakıyoruz olaya. Bizi birbirimizden ayıran husus bu.”
Selahattin Demirtaş:”Öcalan bu sürece inanıyor, güveniyor. Ancak onun da kafasında netlik yok. Çünkü hükümet bilgi vermiyor. Ne yapacağı bilinmiyor. Bu da güven sorununa yol açıyor.”
KCK’dan Duran Kalkan “Geçmişte de Öcalan bu tür görüşmeler için şunu demişti: ‘Çözümün, barışın arka planını hazırlıyoruz’ -hâlâ, bir hazırlık çalışması içinde olunduğu anlaşılıyor. Bu bir sonuç değil -hatta, bir başlangıç bile değil -belki, bir başlangıcın arayışı denilebilir.
AKP kendinden önceki hükümetlerin hepsinden daha fazla boyutlu savaş yürüttü.PKK’in kitlesel,uluslararası,Türkiye’deki demokrasi güçlerinin desteğinin arttığını görünce başarısızlığı anladı, o politikanın yanlış olduğunu görüp politika değiştirdi. Şimdiki yaklaşımı da çözüm yaklaşımı değildir. Yani neyi çözeceksin? PKK’yı mı, İmralı’yı mı, Milliyetçi histeriyi mi -yoksa,Kürt Sorununu mu çözeceksin? Bir tutarlılığı yok! ”
*
Müzakere -bir yanda, arka planında “dur hele, ekonominin bütünleştirici etkisi oluşsun Kürtçülüğü tasfiye etsin” düşüncesi olan Erdoğan’ın çözüm sürecinin siyasi hak devri anlamına gelen türden düzenlemeleri kapsamayacağı,
Diğer yanda arka planında “nasılsa, yarın Kürdistani Düşünce ayağa kalkar” düşüncesi olan Öcalan’ın dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın ulus-devlet sınırlarına müdahale edilmeden ama bu sınırları anlamsızlaştıracak sosyo-ekonomik ve siyasi tedbirlerle yetineceği çerçevesinde yürüyor.
Nesnel kriterler arka planda saklıdır -o yüzden, müzakere edilen anlaşmaya en iyi alternatifi sunmakta etkisiz kalınıyor -zaten, Başbakan Erdoğan ile PKK’nın tezlerinden köklü farklılığı da müzakerelerden bir başarı elde etmenin olanaksızlığını gösteriyor.
*
Duran Kalkan “Kürtler önderliği ile PKK ile demokratik siyaset ile demokratik siyasi çözüm temelinde barışın gelmesinde kararlılar, isteklidirler, netler. Ama tabii tüm bunlar tek taraflı olmuyor” diyor.
Tek tarafı Erdoğan kapsımaktadır ve şahsi çıkarları çatısında İslamcı vizyonunu Türkiye’nin Atatürk’çü esasına karşı -ancak,”yaratılanı Yaratan’dan dolayı severim” goygoyu çapında gösterebiliyor, kötü bir stratejidedir -o yüzden, ulus devletten koparıp çözüme sunacağı alternatifler sadece bitmez-tükenmez yeni çatışmalara kapı aralıyor.
Doğru çözüm Türk ulus devletinin çoğulcu demokrasisine İran, Irak ve Suriye’nin katılımından geçiyor.
28.2.2013
Bir yanıt yazın