Türkiye Artık Hedef Ülkelerden Bir Tanesi
Paris’te gerçekleştirdiği diplomatik ziyaretler sonrası Paris Büyükelçiliği’nde Türk basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış gerçekleştirdiği ziyaretler hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“Ben bahsi geçen soruşturmanın detaylarıyla ilgili bilgiyi istemedim, sormadım. Çünkü bizim ülkemizde herkesin her işe çok fazla müdahil olmasının bazen bazı konuları komplike ettiğine şahitlik ettim şu 12 yıllık siyasi tecrübemle. Bunun muadilleri var. Türkiye’nin güçlü bir emniyet mekanizması var, güçlü bir istihbarat mekanizması var. İlgili arkadaşlarım o konularda zaten gerekli temaslar içerisindeler. Biz Fransa’yla uzlaşamayabiliriz, anlaşamayabiliriz ama bir konuda da yiğidin hakkını vermemiz gerekir. İstihbarat paylaşımında son 6-7 yıldır, gerek Sarkozy döneminde gerek Hollande döneminde, Fransa’nın ortaya koyduğu işbirliği birçok AB üyesi ülkeden çok daha iyi noktadadır. Ama bunun detaylarına girmek benim konum değil. Ben Türkiye’nin Avrupa Birliği bakanıyım; bu konuda İçişleri Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız, ilgili kurumlarımız zaten kendi muadilleriyle temaslarını yürütüyor. O bilgiler büyükelçiliğimizde var, büyükelçiliğimiz bütün hükümetlerin temsilcisi.”
“BU YOL HARİTASI TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYOR”
AB’nin Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamasını arzu ettiğini, Türkiye’nin de Geri Kabul Anlaşması’nın içeriğiyle ilgili bir sorunu olmadığını anlatan Bağış, şöyle konuştu:
“Biz Geri Kabul Anlaşması’nın içeriğiyle ilgili bir sorunumuzun olmadığını net bir şekilde ortaya koymak ve iyi niyetimizi göstermek adına o anlaşmayı, -ki 4 yıl sürdü müzakeresi, tamamlandı- parafladık. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Yenel bizim verdiğimiz talimat çerçevesinde metni parafladı ama imzalamadı. İmzalamak için de bizim bir beklentimiz var; vize muafiyet müzakerelerini başlatacak yol haritasında uzlaşalım diyoruz. Şimdi Avrupa Birliği bir basmakalıp yol haritası var. Diğer ülkelerle yaptığı bir yol haritası. Onu Türkiye’nin önüne koyup hadi bununla yola çıkalım diyor. Biz de diyoruz ki; ‘Bu yol haritası Türkiye’ye yakışmıyor.’ Türkiye, bir Sırbistan değil, Makedonya değil, Arnavutluk değil, Bosna Hersek değil… Türkiye’nin kendine has hassasiyetleri var. Bu hassasiyetleri göz önüne alarak bu yol haritasında bir değişiklik yapılması gerekir. Ama Komisyon da diyor ki ‘Ben bu yol haritasıyla ilgili olarak üye ülkelerden onay almışım zamanında, bunu değiştirmek için üye ülkelerin buna sıcak bakması lazım’. İşte o üye ülkelerin en büyüklerinden bir tanesi de Fransa ve bu yol haritasıyla ilgili yetki de Avrupa Birliği üyesi ülkelerin içişleri bakanlıklarından oluşan bir komite. Onun için Fransa’nın, Almanya’nın içişleri bakanları bu süreçte çok çok önemli.”
“TÜRKİYE ARTIK HEDEF ÜLKELERDEN BİR TANESİ”
Bağış, Paris ziyaretleri kapsamında Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls’le yaptığı görüşmede, kendisine çok net bir şekilde Türkiye’nin hassasiyetlerinin neler olduğunu anlattığını Valls’inde her birinde hak verdiğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
“Biz mantık dışı bir şey talep etmiyoruz. Ama diğer ülkelerle bizim ülkemizdeki hassasiyetleri anlamaları; rakamlarıyla, bilgileriyle… Biz geçen sene şuandaki mekanizmalarla 70 bin yasadışı göçmeni Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışırken tutup, engelleyip, insani koşullarda barındırıp ülkelerine geri göndermişiz. Bu rakam çok daha artabilir mi? Evet buna kaynak ayrılırsa, Türkiye’nin bütün sınırları güvence altına alınırsa artabilir. Bunu yapmamız gerekir mi? Evet yapmamız gerekir. Bu sadece Avrupa’da değil bizim açımızdan da çok önemli. Çünkü bizim sınırlarımızı korumamız hem terörle mücadele kapsamında çok önemli, hem ekonomimizin korunması açısından ve iş gücümüzün korunması açısında çok çok önemli. Çünkü eskiden olduğu gibi Türkiye artık bir transit ülke değil. Türkiye artık hedef ülkelerden bir tanesi. Yani Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidemeyen Türkiye’de kalmayı tercih ediyor, ülkesine dönmüyor, başka bir ülkeye gitmiyor. Çünkü bizim artık kişi başına düşen gelir standardımız iyi bir noktaya geldi. Şuanda Türkiye’deki asgari ücret 9 AB üyesi ülkeden daha yüksek. Satın alma paritemiz 10 küsür Avrupa Birliği üyesi ülkeden daha yüksek. Onun için Türkiye’deki refah imkanı, yaşam standartları açısından Türkiye’nin de bu adımları atması lazım.”
“İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN ANLAYIŞI ŞU İNSANI YAŞAT, BU İNSANI YAŞATMA ÜZERİNE KURULU DEĞİLDİR”
Fransa İçişleri Bakanı’ndan 3 PKK’lı kadının öldürülmesiyle ilgili soruşturmanın veya adli sürecin detaylarıyla ilgili bilgi talep etmediğini, kendisine şu anda Türkiye’nin içinden geçtiği hassas süreçte olayların ve dezenformasyon kampanyalarının ne kadar olumsuz etkiler doğuracağını izah ettikten sonra bu cinayetlerle ilgili sürecin şeffaf, hızlı ve adil bir şekilde tamamlanması ve bunun da kamuoyuyla mümkün olduğu kadar şeffaf bir şekilde paylaşılması konusunda bir çağrısı olduğunu belirten Bakan Bağış, sözlerine şöyle devam etti:
“Çünkü bunu çarpıtmak isteyenlerin bunu maalesef istismar etmek isteyenlerin edebilme potansiyelini görüyoruz. Ben sadece Avrupa’da dolaşmıyorum. Türkiye içerisinde de birçok ilimize gidiyorum. Oralarda da birtakım provokatörlerin neyi nasıl karıştırabildiklerine bizzat şahitlik ediyorum. Son günlerde ülkemizde yaşanan bazı olaylar aslında Türkiye’nin huzura kavuşmasını istemeyenlerin, Türkiye’nin gerçekten bir çözüm sürecinde başarılı olmasını istemeyenlerin, nöbetçi provokatörlerin nasıl nöbete çağırdığını hep beraber izledik, gördük.
Biz bu ülkede herkesin ama herkesin etnik kökene bakılmaksızın, siyasi görüşüne bakılmaksızın, ana diline bakılmaksızın, dini inancına bakılmaksızın herkesin anayasa önündeki eşit vatandaşlık haklarından sonuna kadar yararlanabilmesi için atılması gereken adımları atacağız. Bu hem bir AB şartıdır hem de bizim kendi tarihi geleneğimizin bize emrettiği, bize öğütlediği bir şeydir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışı şu insanı yaşat, bu insanı yaşatma üzerine kurulu değildir. Bütün insanları yaşatmak üzerine, yaratılana yaratandan öte sevme öğretisi bütün yaratılanları kapsayan bir anlayıştır. AB’de aslında aynı bu çerçevede bireysel hukuk düzenlemeleri yapan çok önemli bir barış projesidir. AB’de bileğin hakkı önemlidir. Şahsın, işinin, insanın hakları çok önemlidir, hukuku önemlidir. Ona yönelik adımları atarken hem kendi özümüze dönüyoruz hem de AB standartlarında bir ülke olmak için adımlar atıyoruz.
“BİZİM ÇÖZÜM SÜRECİNDEN ÇOK TERÖRLE MÜCADELE SÜRECİNDE DESTEĞE İHTİYACIMIZ VAR”
AB Bakanı Egemen Bağış, bugüne kadar gittiği bütün AB üyesi ülkelerinde bu sürecin çok önemsendiğini ve bu sürecin başarılı olması temennilerini dinlediğini söyleyerek bir çok ülkenin kendilerine düşen bir görev olup olmadığını sorduklarını anlattı.
Bağış, “Ama dediğimiz gibi bu yüzde yüz yerli bir süreçtir. Eğer bir desteğe ihtiyacımız olursa kendileriyle paylaşırız. Ama bizim desteğe, çözüm sürecinden çok terörle mücadele sürecinde ihtiyacımız var. Çünkü biz teröre bulaşanlar ile bulaşmayanlar arasında bir ayrım yapıp terörle mücadelede terörle mücadelenin gerekliliklerini yerine getirirken demokrasi standartlarında, ifade özgürlüğünde, anayasal eşitlik, vatandaşlık standartlarının yakalanmasında tabi ki gerekli adımları atacağız ve bunda da Avrupa’daki uygulamaları yakından takip ediyoruz” dedi.
“PKK TÜRKİYE’NİN OLDUĞU KADAR AVRUPA’NIN DA SORUNU”
PKK’nın Avrupa’da da çok ciddi bir güvenlik riski teşkil ettiğini ifade eden AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Avrupa’nın şuanda en geniş uyuşturucu ağı PKK’nın kontrolünde. Avrupa’da en geniş insan kaçakçılığı ağı PKK’nın kontrolünde. Bu yüzden PKK Türkiye’nin sorunu değil, PKK Türkiye’nin olduğu kadar Avrupa’nın da sorunu. Bunu Avrupalılar da algılamaya başladılar. Bunu bize şirinlik olsun diye yapmıyorlar. Kendi güvenlikleri, kendi çıkarları, kendi toplumunu koruma görevleri onu gerektirdiği için yapıyorlar” şeklinde konuştu.
Bağış, “Bu konuda Europol’un raporları var, çok net rakamlar var. PKK’nın bu işlerden nasıl gelirler elde ettiğine dair belgeler var, mahkemelerin kararları var. Onun için bu ülkeler de kendi çıkarları gereğince onu yapacaklardır. Biz nasıl El Kaide’yle mücadelede, zamanında 17 Kasım Terör Örgütü’yle mücadelede, diğer bir takım terör örgütleriyle mücadelede işbirliği gösteriyorsak, Avrupa’nın da hem PKK’yla hem DHKP-C’yle hem de diğer terör örgütleriyle mücadelemizde o desteği ortaya koyması lazım. Çünkü bu hiç kimsenin tek başına çözebileceği bir mesele değildir. Bu ortak bir sorundur, ortak çözüm platformu gerektirir” dedi.
“ERMENİSTAN YÜREĞİ YETİYORSA ARŞİVLERİNİ AÇSIN…”
Bakan Bağış sözde Ermeni soykırımına yönelik bir soruya ise şu cevabı verdi:
“Türkiye o konuda özgüvene sahip bir ülkedir. Daha evvel 2005 yılında Sayın Başbakanımız Ermenistan Cumhurbaşkanı’na bir mektup gönderdi. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak Başbakanımızın imza attığı o mektubun arkasındayız, hodri meydan diyoruz. Türkiye’nin arşivleri sonuna kadar açıktır. Ermenistan da yüreği yetiyorsa arşivlerini açsın, üçüncü ülkeler de, Fransa dahil, İngiltere dahil, Rusya dahil, Amerika Birleşik Devletleri dahil herkes arşivlerini açsın. Bütün ülkelerin katılımcılarından oluşacak bir tarihçiler ve akademisyenler grubu oluşturulsun ve olayın akademik bir analizi yapılsın.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir siyasetçi Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan Cumhurbaşkanı’na ‘Sen kendi tarihinle yüzleşmeye hazırsan ben kendi tarihimle yüzleşmeye hazırım’ cümlesini kurabilmiştir. Ama maalesef 2005’ten bu yana aradan geçen 8 yılda Ermenistan kendi tarihiyle yüzleşebilecek cesareti ortaya koyamamıştır.
Şimdi Ermenistan’da seçimler oldu. Cumhurbaşkanları yeniden seçildi. Bu yeni süreçte bizim teklifimiz geçerlidir. Bu konuyu gündeme getirdiği zaman Fransa gibi ülkelerin, Amerika gibi ülkelerin bizim onlara şöyle bir cevabımız olacak; ‘Evet 100 yıl evvel bir takım acılar yaşanmıştır. Biz herkesin acısını paylaşma konusunda hassasiyet gösterebiliriz. Ama 100 yıl acılardan evvel bugün yaşanan bir takım acılar var.
Şuanda Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan işgali altındadır. 1 milyon Azeri kardeşimiz evinden barkından olmuş, çadırlarda kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılmıştır. Gelin bu sorunu çözün. Bu sorunu çözmek için oluşturulan bir mekanizma var, bunun adı da Minsk Grubu. Minsk Grubu’nun üç başkanı var; Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya. Görelim bakalım nasıl çözüyorsunuz, bu işi bir çözün. Ondan sonra iğneyi kendinize batırın, buyurun gelin çuvaldızı da bize getirin batırın. Ama siz kendi mesuliyetinizi yerine getirmezken, bugün çözmeniz gereken acıları ortadan kaldırmak için gerekli adımları atmazken bize 100 yıl öncesinin farklı versiyonlarını sunmayın çünkü bizde de farklı versiyonları var.
Ben 1915’te yoktum. Bu konularda ahkam kesenlerin hiçbiri yoktu. Ama benim arşivlerim çok açık ve net. Aksini iddia edecek varsa getirsinler ve bu işin uzmanı, bu işe kendini, ömrünü vakfetmiş akademisyenler, tarihçiler otursunlar, incelesinler, çalışsınlar ondan sonra konuşalım. Ama biz oldubittiyle karşı karşıya bırakılacak bir millet değiliz, bir ülke hiç değiliz.”