Site icon Turkish Forum

Davutoğlu akrabalarını ziyaret etti!

Konuya nereden başlayacağımı bilemiyorum amma, isterseniz şöyle yapalım diyorum.. - davutoglu16701

Konuya nereden başlayacağımı bilemiyorum amma, isterseniz şöyle yapalım diyorum..

AKP iktidarının yüz akı icraatlarından biri olduğu söylenilen sağlıkla ilgili olanına, başımızdan geçen bir olayı anlatarak neşter vuralım istiyorum…

Yani özelden genele doğru sağlıktaki ahvalimizi ortaya serelim. Serelim ki, iş sadece yalan yere sağda solda böbürlenmeyle olmadığını belki birileri duyar ve çaresini bulur diye umuyorum..

 

Efendim hepimiz Allah’ın can verdiği bedenleri taşıyoruz. Bu bedeni bazen bilerek hor kullanıyoruz, bazen de istem dışı olaylar sonucu taşıdığımız emanete hasar veriyoruz…

Bu bağlamda, uzun süre çeşitli hastalıklarla boğuşan şahsımız değil şimdiki yazımızın konusu..

 

Ben değil amma ciğerimin bir parçası..

Yani büyük oğlum!

 

Büyük oğlum spor akademisi mezunu.. Ayrıca vatan borcu olan askerliğini de arslanlar gibi yaptı. (Yani sağlam olduğu halde, birileri gibi çürük raporu alarak kaçmadı. Başbakan’ın önce “gündemimizde yok” deyip sonra çıkarttığı bedelliye de sığınmadı…) Dolayısıyla atletik yapıya, sağlam bir bünyeye sahip.. Ancak yukarda da belirttiğimiz gibi elde olmayan sebeplerle oluşan rahatsızlıklar, bazen bu genç ve sağlam bünyede bile hasar verebiliyor…

 

Nitekim yaklaşık 15 gün kadar önce şiddetli karın ve böğür ağrılarıyla sarsıldı. Geçer umuduyla önceleri biraz bekledik. Fakat sadece bir gün sonra oğlumu hastaneye götürmeye ikna ettik.

(Burada isim vereceğim. Vereceğim ki, çünkü kendimizi nerelere güvenip, kimlere teslim ettiğimizi sizlerde öğrenesiniz diye…)

 

Evimize çok yakın özel bir hastane var. Batıkent Bilge Hastanesi..

 

İlk önce gittik oraya. Adı geçen ve oldukça büyük olan hastanenin acil servisindeki mevcut doktorların muayenesi sonrası istenen röntgen ve tahlillere bakılıp; bir iki ilaç verildikten sonra, bizim genç adam “böbrekte taş var, ağrıyı yapan da bu” diye eve gönderildi.

Sabahına da işi sağlama almak üzere tekrar muayeneye ve kontrole gitti..

Burada kan alınıp, röntgen ve ultrason gibi hastalığın teşhisine yardımcı olacak geceden eksik kalmış tahliller yapıldı. Sağ olsunlar teşhis yine aynı. Verilen ilaçlar tavsiye edilenler bir bir uygulanmasına rağmen ağrılar azalacağına gittikçe şiddetlenince…

 

İki gün sonra yine bir gece vakti bu sefer ver elini Atatürk Araştırma Hastanesi’ne…

Yine tetkikler, tahliller ve takılan serumların bitmesinin ardından yeni reçete verilip yine gönderildi eve bizim hasta!…

İç ilaçları, uy doktorların söyledikleri talimata! Fakat gelin görün ki, ağrılarda azalma olacağına giderek artmakta..

 

Allah Allah nedir bu iş yarabbi! Başkent Ankara’da biz çaresizlikten kıvranıyoruz, oğlum da ağrılardan…

 

Bir taraftan da “sık dişini oğlum ilaçlar etkisini gösterince ağrıların geçecek” diyoruz..

Diyoruz amma, geçmesi, hafiflemesi ne kelime gittikçe artıyor…

 

Yine bir gece vakti, bu kez sür elini Gazi Üniversitesi Hastanesine…

 

Diğer ikisinde olduğu gibi yine bağladılar 3-4 şişe serumu, sabahı zor ettik…

 

Fakat hâlâ iyiye doğru bir gidiş yok…

Olmaması da normal çünkü özel, üniversite veya devlet hastaneleri dâhil olmak üzere bu anlı-şanlı sağlık kurumların hemen hepsinin acil servislerinde genelde, pratisyen hekim veya intörnler istihdam edilmektedir. Ne de olsa gece vakti gelenlerin birçoğu da zaten naçar kalması nedeniyle, adeta sağlık eğitimine katkı sağlayan gönüllü birer canlı kobay!

 

Bunları söylerken biz acemi hekimler olmasın demiyoruz elbet. Onlar da hasta bakarak zamanla uzmanlaşacak. Ancak yeteri kadar hoca veya uzman doktorların gözetiminde, hastalarla ilgilenmesi kaydıyla…

 

Neyse bizim oğlan o geceyi de sedyede serumla geçirdikten sonra, aynı gün öğleye doğru yanına her nasılsa tesadüfen gelen doktorun “yahu bunu şimdiye kadar nasıl anlamazlar, hastanın apandisti patlamış neredeyse kötü bir durum gerçekleşmek üzereymiş, fakat burada maalesef şu an sizi yatıracak yer yok. Ben hayati ilk müdahaleyi yaptım. Siz derhal Atatürk Hastanesine gidin, gerisini onlar hallederler” demesi üzerine. Donup kalan eşim ve oğlum, Allah ondan binlerce kez razı olsun diye dua ettiğim bu doktorun yazdığı not ile doğru Atatürk Hastanesine yetiştirildi..

 

Hastamıza acil serviste yine bir serum bağlandı. Ardından yaklaşık 2 saat daha orada sedye üstünde kaldıktan sonra gelen genel cerraha durumu izah edip, Allah’tan diğer yerlerdeki tahlil sonuçlarından aldığımız fotokopilerini de göstermemiz sayesinde, zor zahmet bir yatak bulunup çocuğum servise nakledildi.

 

Gazi Üniversitesinde ağrıya sebep olan gerçek teşhisi koyan doktorun “bunu nasıl anlamazlar” demesi gerçekten çok doğru. Bilgisayarda arama motorunun birine şiddetli karın ağrısı ve kusma. Kasığın sağ tarafında ele gelen şişlik yazınca, hemen karşınıza apandisit üzerine yüz binlerce bilgi çıkmaktadır..

 

Serviste doktor ve hemşirelerin (Allah onlardan razı olsun) olağanüstü çabalarıyla hastamız 4 gün yattıktan sonra çok şükür toparlanır hale geldi.. Şimdi zamanında tespiti halinde tedavisi kolay, yanlış teşhis veya gecikildiğinde ise ölümcül olabilen apandistin sebep olduğu iltihaplı bölgenin temizlenmesi, hasarların azalması sonrası, sanırım 1 ay kadar süre sonra ameliyata alınacak…

 

Başımızdan geçenleri kısaca özetlediğim bu olay sonrası derdimiz, Allah eksikliklerini göstermesin doktorları veya hastaneleri kötülemek değildir. Amacımız aksaklıkların giderilmesine katkı sağlamak, insan hayatının bu kadar ucuz olmadığını ilgililere anlatmaya çalışmaktır.

 

Bu meyanda önerilerimiz;

Çoğu özel hastanelerin yetersiz olmalarına rağmen çalışma ruhsatların verilmesinin bir an önce önlenmesini. Bütün hastanelerin acil servislerine yeteri kadar önemin verilmesini.. Devletin hastane yönetimlerini, yandaşlardan ziyade işinin ehli olanlara verilmesini sağlayıp, daha iyi bir işlerlik kazandırılmasını.. Bunlara ilave olarak da hastane sayısını çoğaltıp, tababet kurumlarına yeteri kadar işinin uzmanı sağlık personeli istihdam ederek.. Yetersiz sayıdaki doktorları da “şu kadar hastaya bakacaksın” diye çıkartılan performans kriterleriyle yormazsanız. Hastalara doğru düzgün teşhisler konur, tedavisine çalışılır diye düşünüyorum…

 

Beri taraftan sağlık hizmetlerinin bu hükümet sayesinde artık parayla alındığını sanırım çoğu vatandaşımız hâlâ bilmiyor!

 

Bunun yanı sıra Ankara, İstanbul gibi illerin dışındaki hastanelerin yetersiz kadro ve yatak sayısı yüzünden bahse konu bu illerde, şifa arayanlarca yığılmalar olmaktadır. Bu yüzden çoğu hastanın ameliyatlar dâhil tedavisi gecikebiliyor.

 

Nitekim Hatay’dan, İskenderun’dan, Erzurum’dan, Aksaray’dan, Kırşehir’den, Çankırı’dan gelen hastalar gördük.

 

Bu aksaklık ve eksikliklere rağmen vatandaşa; eczaneden ilaç almada sağlanan kolaylık ve doğru dürüst sağlık hizmeti alamadıkları yetersiz özel sağlık kurumlarına hastalarca çat-kapı gidebilmeleri. Tüm sağlık hizmetlerine teşmil edilerek, çok önemli bir başarıdan bahsedilebiliniyor…

 

Hasılı eskiden beri süregelen yatak sayısındaki yetersizliklere; yaralı ve hasta Suriyeli muhalif mültecilerde eklenince, bütün hastaneler tıklım tıklım hasta ile doldu..

 

Yani ülke nüfusuna bir anda ilave olan yarım milyona yakın kişiden, hastalananların yanı sıra, Esat yönetimine karşı savaşan unsurlardan olup, yaralananların bakımlarını da Türkiye üstlenip, onlara öncelikler tanınınca Türk hastalar yer bulup tedavi göremez oldu..

 

Nitekim bizim tedavimiz sırasında da ameliyat olan veya hastalanmış Suriyeli, mültecilerin sayısı bir hayli fazlaydı.. Gözlemlerimize göre (yukarıdan gelen emirle ki, yazılı olmasa bile sözlü olarak kesin böyle bir talimat vardır diye düşünüyorum) bakımları iyi, rahatları da gayet yerindeydi.

 

İşte biz hastamızın başında iyileşmesini beklerken bir gece vakti ortalığı bir telaş aldı. Meğer Dışişleri Bakanı Davutoğlu akrabalarını ziyaret edecekmiş! Simdi bazıları “bu akrabalık konusu da nereden çıktı” diye bize sual tevdi edebilirler..

 

Efendim, bir insan kendi hasta değilse, hastaneye ya bir akrabasını, ya da tanıdık birini ziyaret için gider…

Bakan kendisi hasta olsa idi, tıpkı Başbakan’ın hastalığında yapıldığı gibi, hastaların uyması gerekli olan üstelik kendi koydukları kurallar hiçe sayılır, tedavisine bakılırdı..

 

Davutoğlu’da yukarıda söylediğimiz üzere akrabası olan Suriyelileri, onların şatafatlı alkışları, bağrış-çağırışları ve sağa sola küçük küçük şekerler atmaları eşliğinde ziyaret edip, çekip gitti.

 

O an için (bizzat kendilerinin söylediklerine göre) AKP’ye oy vermiş hasta ve yakınları dâhil orada bulunanlarda müthiş bir öfke kabarması gördüm…

 

Bizleri hastane görevlileri ve korumalar o alandan uzak tuttukları için, Suriyelilerin kadim dostu Bakan’a bizde ulaşamadık..

 

Ulaşabilseydik, 15 gündür yaşadıklarımızın kızgınlığıyla “öncelikle eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a ve yeni gelene selamlarımızı söyleyin!!.” dedikten sonra orada öfke seline kapılan vatandaşlarımız ve milletimiz adına şu soruyu kendisine sorup, cevabını bekleyecektik…

 

“Sayın Bakan ‘sel gider kum kalır.’ Yarın Suriyeliler gider yine biz bize kalırız.. Hem seçim zamanı oyları bunlardan mı alıyorsunuz. Niye bizim hastaları da üstünkörü kabilinden olsa dahi, ziyaret edip hal-hatır sormadınız?!!” diyecektik..

 

Ama sordurmadılar…

 

Umarım bizim sormak istediğimiz bu soruyu, Türk milleti yapılacak ilk seçimde, sandıkta iktidara sorar diye umuyorum…

 

Bitirirken gerek hastanede gerekse evde ziyarete gelenler veya telefonla arayanların cümlesinden Allah razı olsun diyor. Hepinize sağlıklı ve çaresiz kalmadığınız günler diliyorum..

 

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…

Exit mobile version