Yemen/Marip’te islamcı terör örgütü petrol ihracının kilit boru hattının bir bölümünü havaya uçurdu.
Pakistan/Orakzai’de islamcı örgütün hükümet askerleri konvoyuna düzenlediği iki saldırıda 9 asker yaşamını kaybetti.
Tunus’ta Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Belıyd’ın öldürülmesi ardından islamcı iktidara öfke dinmiyor.
Bangladeş’te Cemaat-i İslami liderlerine idam cezası verilmesi protestoları Dakka’dan tüm ülkeye şiddet yayıyor.
Bahreyn’de Sünni yönetimin mezhep ayrımcı politikalarına karşı başlatılan kitlesel eylemler giderek yoğunluk kazanıyor.
Irak’ta sünni ve şiiler arasında gerginlik Bağdat’ta bir pazar yerinde patlayan bombayla 23 kişi daha yaşamını yitirdi.
Libya’nın her yerinde anarşi ve perişanlık hüküm sürmektedir, aşiretlerin ve İslami terör örgütlerinin çatışmalarıyla ülke bölünmüştür.
Mısır’da İslamcı Muhammed Mursi ülkeyi aşırı siyasi istikrarsızlığa, ekonomik ve sosyal çöküntüye götürmüş, Mısırlılar Müslüman Kardeşler örgütü rejimini reddediyor.
Suriye’de muhalif güçler islamcı terörist gruplarla birlikte hükümete karşı geliştirdikleri saldırılarda bugüne kadar 70 bin insanın hayatını kaybettiği söyleniyor.
*
Kısacası Amerika’nın “Yeni Büyük Orta Doğu” kurulması çabası eskiyi yıkmak aşamasında tıkanmıştır ve yıkım alanı mütemadiyen genişliyor.
Çünkü ABD dinin karanlığı ve din adamının tasalludu ötesinde aklın rehberliğinde evren bilgisi karşısında sonsuz,yaratıcı ve bilge Tanrı tasavvurunda yetkin halk ve yöneticilerle insanın ekonomide, sosyal, siyasal ve kültürel sahada ilerlemesi ve gelişmesi olan “Çağdaşlığın” temsilcisidir -rağmen;
Kendi varlığını daha ilerilere götürmeyi teminen kimilerini de yönetmek zorunda olması halindeki hatalarının açmazını yaşıyor.
İslam ülkelerinde insanların bilincini iradeleri dışında değiştirmeye yönelik psikolojik yöntemlerle barış ve adaletin dini inanışlar ya da etnik kimlikler üzerinden inşa edileceği fikrini geliştiriyor, oluşturduğu taassub -olmazsa olmaz, İslami teröre yol açıyor.
*
Nitekim bu tablonun önünde eski ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, katıldığı Saturday Night programında Başkan Obama’nın kendisini İran’a karşı yeni yaptırımlara, Mısır, Suriye ve Mali’de iktidar değişimine kaptırdığını ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da durumun daha da kötüleştiğini söylemektedir.
Comedy Central TV- The Daily Show programında John Oliver, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’na “ABD olarak İslam dünyasıyla ilişkilerde ne yapacağımızı bilmiyoruz. Müslüman ülkelere askeri müdahaleler yaptık. Yine de olmadı. Savaş dahil herşeyi denedik. İslam dünyası bizden ne istiyor?” sorusu yöneltiyor!
*
Rağmen bu tablo ABD Başkanı Obama’nın umurunda olmuyor.
O ziyadesiyle İslamcı terör unsurlarının Libya/ Bingazi’de ABD Konsolosluğuna saldırması -sonra,Ankara’da ABD Büyükelçiliğine yapılan canlı bomba saldırısına sıkışmış gibidir.
Yıllık kongre mesajında terör tehditiyle mücadele için Amerika’nın yurt dışına onlarca evladını göndermeye ihtiyacı kalmadığını -bunun yerine, terörle mücadelede nokta yöntemleri kullanılacağını açıklıyor.
ABD’ye menkul reelpolitikle kriz döneminde kaynak yaratma güçlüğü nedeniyle ihtiyaç duyduğu kaynağı, askeri yükü, sosyal yapıda acı ve gözyaşının oluşturacağı değişimi müttefiklerine -mesela,Türkiye’ye yıkarken uluslararası hukuku da sadece kendi lehinde kullanıyor!
Yeni Büyük Orta Doğu rüyasıyla çıkılan yolda İsrail’in bölgedeki geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonunun büyüdüğü ve kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemede kaldığı bu süreçte -bakınız,İslami terör örgütleriyle mücadelede nokta yöntemleri nasıl uygulanıyor?
*
ABD’nin terörle mücadelede nokta yöntemi uyarınca -mesela, Başbakan Erdoğan ani bir girişimle Türk Devletine yıllardır terör ve silahlı mücadele ile Kürtlerin farklı ideoloji,görüş ve inançları, kapalı siyasi oluşumlarıyla kurumsal kimlikleri üzerinden birlik ve dirliklerini siyasal nicelik ve nitelikleriyle kazanması anlamında Kürt Sorununu,
Ardından Türkiye’de toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran, Irak, Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devlet olarak Kürdistan Sorununu dayatan PKK Terör örgütüne, “Silahları bırakmak ve Türkiye’den çekilmek” şartı ile müzakere yolu açıyor!
*
Erdoğan ne Türkiye devletini,ne Türk Ulusunu, ne de Ulusal Ant’ı uluslararası hukuk akidesi haline getiren Lozan Barış Anlaşmasını ihlal ettiğine aldırmıyor bile!
Tam aksi, Başbakan Erdoğan’ın perspektifini ABD’nin -artık iflas ettiği görünen yeni Büyük Orta Doğu rüyası ve Türkiye-Irak-Suriye üçgenindeki bölgesel dinamikler oluşturuyor.
Öte yanda 10 yıllık iktidarında Erdoğan’ın halkı teröristlerin baskısından korumak, güvenliğini sağlamak ve devleti örgütün bölücü taleplerinden beri tutmak üzere mücadele stratejisinin fiyasko ile sonuçlandığı da tartışılmıyor.
Terörle mücadelede ulusal gücün ekonomi, sosyo-kültürel, eğitim, güvenlik gibi bütün unsurlarıyla yapılamadığı, ulusal sınırlar ötesinde terör örgütünün yuvalanabileceği ülkelerle de ortak hareket edilmediği de gözden kaçırılıyor.
Oysa tamamı devletin ulusal dinamiklerinin tüketildiğine işaret ediyor.
*
Yazılı ve görsel basın Türk halkının gözünden kaçırmaya kalksa da -işte, İmralı’da görüşmeler sürerken,Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının 14.yılı Avrupa’nın bir çok kentinde ve Türkiye’de 50’yi aşkın merkezde milyonlarca insanın protestosuna neden oluyor.
Bu başkaldırı Avrupa’nın uluslararası hukuk çevreleri ve halkların zihnine Abdullah Öcalan’ın Türk devletinin azınlık politikalarına isyan eden bir halkın lideri olarak yazılması sonucu veriyor.
Uluslararası camiadan yansıyacak Türk-Kürt ayrılığının Türk’ün Türk’le ve Türk’ün Kürt’le çekişmesini bileyeceğini öngörmek gerekiyor.
*
Kürtler de aralarında İmralı sürecinde devletle kimin görüşeceği ve Türk Devletinden neyin talep edileceği hususunda çekişiyor.
Öcalan’ın uluslararası çevre ve Kürtler arasındaki popülerliği ve sürecte güvenlik endişeleri yüzünden;
Kandil, Kürt temsilcisinin Abdullah Öcalan olmasını istiyor -elbette, BDP’de bu görüşü destekliyor.
Ne ki güçlü başka bir grup ise Öcalan’ın Türk devletinin esiri olduğu -o nedenle, süreci özgürce yürütemeyeceği taraftarıdır, müzakereleri BDP’nin yürütmesini istiyor.
*
Diğer tartışma Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm oluşumunda,dört devlet arasında bölüşülmüş Kürdistan’ın ulus-devlet sınırlarına müdahale edilmeden ama bu sınırları anlamsızlaştıracak sosyo-ekonomik ve siyasal tedbirlerle yeniden dizayn edilmesi
teklifine karşın,
Kürt sorununun bugüne kadar çözülmeden gelmesinin nedeninin Kürdistan’ın parçalanmış ve paylaşılmış olduğu karşı tezi oluşturuyor.
Eğer halkların kendi kaderlerini tayin hakkı varsa, Kürtlerin kaderlerini ulus-devlet dışında bir formülle tayin etmenin yanlış olacağı vurgulanıyor; Kürtler derin fay kırıklarına ayrışıyor, Kürt Kürt’e karşı bileniyor.
*
Çünkü ABD’nin Başkan Obama’nın terörü nokta yöntemi ile tasfiye etme düşüncesiyle yine bilinen hataya düştüğü görülüyor.
Obama hâlâ Arap ülkelerinde barış ve adaletin dini inanışlar üzerinden inşa edileceği fikrini işliyor, geliştiriyor -mesela,
Türkiye’de de islamcı taassubun temsilcisi Recep Tayyip Erdoğan terörle mücadelede nokta yöntemi uygulayacağım derken -işte, Türk’ü Türk’e,Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Kürt’e vuruşturma potansiyeli oluşturuyor.
Bu İslami terördür…
18.2.2013
Bir yanıt yazın