Türküm, O Halde Haklıyım
İlkokulda müzik dersi neden önemli?
Belki de hayatın ilerideki yıllarında yanlış notalara basmamak için…
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’dan “Yeni Türkiye’yi Anlamak” araştırması üzerine kapsamlı bir sunum dinledim. Ağırdır’ın konuştuğu sahneye bir piyano yerleştirdim. O konuşurken toplum tuşlara basıyordu…
“Birey” olabilmişlerimizin oranı yüzde 20 civarında. Çocuklarımızı özgür bireyler olarak yetiştirmekten uzağız. Aileler gelecek hayallerini çocuk üzerinde gerçekleştirmek sevdasında.
İsterdim ki o araştırmanın bu köşeye sığmayacak ilginç bulgularına toplum psikolojisini açıklayan bir yorum da getirilsin.
“Şema Tedavisi” denilen yeni yöntemi iyi bilen psikiyatrların bu sonuçlara bakarak değerlendirme yapmaları iyi olurdu. Örneğin Dr. Alper Hasanoğlu, siyasetçilerin narsizmini bir kişilik bozukluğu olarak ele aldı bir yazısında. Bir başka meslektaşı, Dr. Alp Karaosmanoğlu ise “İyi Hissetmek” başlıklı internet TV dizisinde kişiyi kıskıvrak bağlayan “her durumda haklı olma”, “boyun eğicilik”, “fedakârlık”, “kusurluluk”, “duygusal yoksunluk” gibi belli başlı şemaları deşiyor.
Bunları toplumun tümüne yansıtırsanız, örneğin “fedakârlık ve boyun eğicilik” temalarını içselleştirmiş bir toplum, haklılık teması yüksek narsist liderlere tapacaktır. Fedakârca boyun eğen için, çekici olan hep kendini haklı gören kişi! Kapıldığımız liderler, var olan şemalarımızı tetikleyenler.
Sahip olunan kimya kendini dış ilişkilerde de belli ediyor. Avrupa Birliği karşısında öfkeliyiz, o halde haydi Şanghay Beşlisi’ne! Dürtüsellik had safhada. Öfke kontrolü sıfır.
Sonuçlarını düşünmeden konuşup duygularla hareket etmek… Gelişmemiş empati yeteneği… Ve bunun geri planında duygusal yoksunluk teması…
Bazı durumlarda boyun eğme şemasından onu besleyen haklılık şemasına çok hızlı geçişler yapabiliyoruz.
Avrupa Birliği ile ilişkimizde onlar ve biz ayrımı var. Onlar zengin ve gelişmiş, biz fakir ve geri kalmış algısının yarattığı duygusal yoksunluk şeması ile nasıl başa çıkacağız? O halde gelsin haklılık şeması!
En güncel örneğiyle Fransa’da iktidara gelen sosyalist hükümete iki buçuk yıldır tıkanmış Türkiye-AB üyelik müzakerelerinde sadece bir başlığın açılmasına yeşil ışık yaktı diye kızıyoruz. Çünkü beş başlık açılır diye umuyorduk. İyi de, arkada Fransa ile aynı vetoları koymuş olan Güney Kıbrıs var, o ne olacak?
Güney Kıbrıs’ı tanımıyorsak bile “Dünyada böyle bir ülke yok” diye konuşmanın ne gibi bir diplomatik yararı olur? Fransa haliyle hem AB içindeki dengelere bakacak hem de ticari ilişkilerde kendi kazanç hanesine yazacak şeyler kopartarak ilerlemek isteyecek.
Avrupa’nın aksine, demokrasimizde kusur bulmayan bazı Ortadoğu ve Asya ülkeleri, liderlerin ve giderek de toplumun narsizmini beslediği için cazip geliyor olmasın?
Bana öyle geliyor ki, birey olmayı öğrendikçe, şemalarımızı tetikleyenleri değil de doğru olanı seçtikçe mutlu bir toplum olacağız.
Sanırım henüz hangi notalara yanlış bastığımızı duyacak kulağa sahip değiliz.
(Not: İyi bir okuma için ‘Hayatı Yeniden Keşfedin’, Young ve Kiosko’nun kitabını tavsiye ederim)
Bir yanıt yazın