Başbakan Erdoğan’ın terör örgütünün silah bırakmasını teminen Oslo’da başlattığı görüşmelerden sonra ikinci görüşmeleri İmralı’da başlatması PKK’nın kurumsal olarak tanınmasıdır.
Bu suretle PKK kurumunun 30 yıldır terörle yaratmak istediği ve iki aşamada tamlanacak bir sürecin önü açılmış bulunuyor!
Birincisi, Kürt kimliğinin anayasal güvence ile kurumlaşması olan “Kürt Sorunu” çözülmeye-yazıyor.
İkincisi, Kürtler Türkiye’de toprağın üçte birini kapsayan alanda ve İran, Irak, Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü, kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen bir ulus devlet kurma anlamında “Kürdistan Sorunu”nu halletmeye yönleniyor.
*
Ulusal bağımsızlığı ve Ant’ı esas alan Türkiye Cumhuriyetine kast sürerken, Portekiz/Cascais’te Sosyalist Enternasyonal toplantıdadır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplantı sonuç bildirgesinde, “Sosyalist Enternasyonal BM ve Suriye muhalefetinin tutumlarıyla tutarlı olarak Beşşar Esad’ın bir geçiş hükümetinde rol almasına karşıdır” cümlesine itirazı -bir anda, yurtsever bir coşku oluşturuyor!
*
Bir süre sonra yapılan,”Öncelikle BM’in bu şekilde bir pozisyonu olmadığını belirttik. İkinci olarak ise son günlerde Suriye muhalefet liderinin yönetimle, rejimle müzakere etmeye hazır olduğu açıklamasını hatırlattık. Üçüncü olarak ise bu cümle,Suriye hakkındaki metindeki diğer cümlelerle tutarlı değil. Çünkü bir yandan Suriye halkına sorunlarınızı kendi iradenizle siz çözün diyorsunuz, diğer yandan ise bu şekil bir şart koşmanız tutarlı değil ve sorunun çözümüne yardımcı olmayacak dedik ” açıklamasıyla yeniden kaygılara sürükleniliyor…
*
Halbuki insanlık dramına dönüşen Suriye İç Savaşı -hâlâ, BM Güvenlik Konseyinde ABD ve Rusya arasında “Esad’la mı, Esad’sız mı olmalı” çözüm tartışmasıyla küresel tehdit olmaya devam etmektedir.
İki ülke de Uluslararası Hukuk’un ve teamüllerin belirlediği uluslararası sistem ağında yeni denge arayışlarını Suriyeli Esad’a indirgemiştir !
Esad çerçevesinde oluşturulacak mutabakatın uluslararası hükümetler-arası örgütlere, uluslararası hükümet-dışı örgütlere ve çokuluslu şirketler gibi organize işbirliklerinin yasal teşkilatlanmalarına yansıtılmasına ve yeni dünya dengesinin kurulması ya da yeni güç yapısının belirlenmesine mücadele ediliyor.
*
Uluslararası Hukuk devletlerin birbirleriyle ve diğer uluslararası hukuk kişileriyle olan ilişkilerinde uygulanan hukukun tümüdür.
Bu hukukun kapsamında Uluslararası Ceza Hukuku ise yalnızca zarar verilen devlet ve toplumun değil tüm uluslararası toplumun ve tüm devletlerin güvenliklerini tehlikeye atan uluslararası suçlar ve ulusaşan suç fiilleriyle ilgileniyor.
İnsanlığa Karşı İşlenen Suç ya da Savaş Suç’u ya da Saldırı Suç’u gibi.
*
Yazık ki, Türkiye taraflardan birine verdiği çok açık ekonomik, siyasi ve askeri destekle egemen Suriye devletinin iç işlerine müdahale etmek, Sınırları içinde iç savaş çıkarmak, Barışı tehdit edici davranışlarda bulunmak, Sorunları barışçıl yollardan çözmek yerine savaş yöntemine başvurmak, Hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak, zorla işgali tanımak benzeri hamleleriyle BM Güvenlik Konseyinin belirlediği ve koruduğu uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlanıyor!
*
İşte -şimdi, İmralı Süreciyle birlikte PKK’nın Türkiye’den çekilmesi ardından kuzeyde yerleşeceği ve Irak’ta Celal Talabani ve Mesud Barzani’nin yaptığına benzer Suriye Özerk Kürdistanı’nı inşa etmesi hali konuşuluyor.
Erdoğan hükümetinin PKK’nın silah bırakması ve Türkiye’yi terketmesi öncesinde Suriye Özerk Kürdistanı’na yerleşmesinin önüne geçmek üzere destekledigi İslami örgütlerle bölgeyi üç yandan kuşattırması,
Arap-Kürt iç savaşı çıkarmak ve yayılmasını sağlayarak Kürtlerin etkisizleştirilmesi stratejisinde kanlı çatışmalar yaşanıyor.
Bu müdahaleler de Türkiye’nin Uluslararası Hukuk’u İhlal Dosyası’na eklenmekten başka işe yaramıyor!
*
Halbuki,Türkiye Cumhuriyeti’ne kast edilen şu günlerde Uluslararası Hukuk’un teminatında ulusal bağımsızlığı ve Ant’ı esas alan Lozan Barış Anlaşması hatırına bütün ulusal unsurların güvenilir bir liman olarak Uluslararası Hukuk’un üstünlüğüne sığınması gerekiyor.
Lozan Anlaşması ulusal planda temel alınan Türk ulusunun hiç bir soy,din,mezhep,konum ayrıcalığı ya da ayrımcılığı içermediğini,
Türk yurdunun Ulusal Ant Belgesi perspektifinde ve her tür yayılmacılığı ya da geri almacılığı reddeden,
Hukukî,ekonomik,siyasi, kültürel ve manevi değerlere dayalı, üzerinde yaşanılan coğrafya parçasını taahhüt ediyor,
Başka deyişle Osmanlı Devleti nostaljisinde İslamcılığa ya da Kürtçü bölünmeye ya da Turancılığa da engel oluyor.
Türkiye’nin ne türlü olursa-olsun bir daha saldırıya uğramamasının ya da herhangi bir saldırıdan bir daha kurtulmak zorunda kalmamasına hem ulusal, hem de uluslararası hukuk teminatını veriyor.
*
Atatürk, Lozan Anlaşmasının kıymetini,”Büyük ve boş hayaller ardında koşup yapamayacağı şeyleri yaparmış gibi görünen sahtekârların” türlü baskısı ve saldırılarına karşı korumanın stratejisini de veriyor:
“Büyük ve boş hayaller ardında koşmak yüzünden,bütün dünyanın kinini ve düşmanlığını bu ülkenin üzerine çektik. Dünyaya korku ve telaş veren İslamcılık,Turancılık gibi kavramlar ardından koşup düşmanlarımızın sayısını ve üzerimizdeki baskılarını arttırmaya çalışmak yerine doğal sınıra çekilelim:haddimizi bilelim. Biz yalnız özgürlük ve bağımsızlık isteyen bir halkız.Yalnız ve ancak bunun için yaşamımızı harcarız” diyor.
*
Suriyeli Esad çerçevesinden doğacak mutabakat yeni dünya dengesi ya da yeni güç yapısının yeni şablonuna alt yapı oluşturacaktır.
Elbette insanlık adına, ezelden beri aynı coğrafyada yaşamanın adına, barış ve dostluk adına Suriye’nin çok iyi günlerini dilemek ve demokrasi adına Suriye halkının kendi sorunlarını kendi iradeleriyle çözmelerine saygı göstermek gerekiyor.
*
Ancak Beşşar Esad’ın “Suriye’de olanlar on yıllardır bölge için planlananların bir bölümünü oluşturuyor.Siyonist düşmana benzeri görülmemiş ve makul olmayan bu nezaket ve Suriye’ye karşı gösterilen kararlılık ve baskı nasıl açıklanabilir ” itirazına da kulak vermek,düşünmek -o noktada, varsa bir zalim onu da bilmek gerekiyor.
Çünkü PKK’nın silah bırakması ve çekilmesi ardından Esad’ın topraklarında bölünmüş Kürdistan adıyla tohumlanan iddia,Türkiye’yi de ahtapot gibi sarmaktadır
Suriye’yi anarken Türkiye’nin ulus bağımsızlığı ve Ant’ını esas alan bir uluslararası hukuk metni olan Lozan Barış Anlaşmasını göz ardı etmemek, güçperest değil hakperest karakterle onun Türkiye’nin en büyük gücü olduğu esasından hareketle -şimdilerde, Suriyeli Esad çerçevesinde tartışılan hukukun üstünlüğünü en yüksek oktavla savunmak gerekiyor.
*
İmralı sürecine de kredi açan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu tavırda mıdır?
8.2.2013
Bir yanıt yazın