Site icon Turkish Forum

Havacı generallerden Odatv’ye mektup var:

02.02.2013 00:16


Balyoz Davası kapsamında tutuklu bulunan bir kısım Havacı Subay ortak bir metin kaleme aldı. Orgeneral Bilgin Balanlı, Korgeneral Rıdvan Ulugüler gibi birçok tutuklu subayın ıslak imzasının bulunduğu metinde, devam eden davalardaki haksız ve saçma iddialara değinilerek şu ifadelere yer verildi:

“Ege’de kendi uçağını düşürerek kargaşa ortam; yaratacaktı”, “uçan gardiyanlık yapacaktı”, “İstanbul Deniz Otobüslerinin işletmesini üstlenecekti”, “Büyük Alışveriş Merkezlerini ele geçirecekti” gibi saçma ve düzmece iddialarla bir kısım Hava Kuvvetleri personeli haksız ve hukuksuz bir şekilde cuntacı ilan edilmiştir. Bu yetmiyormuş gibi bir de İzmir Özel Yetkili Mahkemede açılan “Casusluk” davasıyla moral değerlere bir darbe daha vurulmuştur. “Kendi uçağını düşüreceklerdi” yalanıyla başlayan itibarsızlaştırma kampanyası, kendilerini “Savaşan Şahin” olarak niteleyen ve bundan gurur duyan F-16 pilotlarına “Sevişen Şahin” yakıştırmasıyla devam etmiştir.

Türk Hava Kuvvetleri’nde bu olaylardan dolayı ciddi kopuşun başladığına dikkat çekilen metinde 2071’i hesaplayan siyasilerin bu durumun etkisini değerlendirememesinin mümkün olmadığı vurgulandı.

İşte mektubun tamamı:

“Hava Kuvvetlerinin insan gücünün muharip unsurunu pilotlar teşkil etmektedir. Hava Kuvvetleri komutanı da dâhil olmak üzere üst düzey yöneticilerin hemen tamamı pilottur.

Pilotlar, uçuran ve uçuşu destekleyen diğer unsurlarla işbirliği ve koordine içerisinde bizzat kendileri göklerde savaşırlar. Hava savaşları esasen subaylar savaşıdır. Bir hava kuvvetinin gücünün ancak çok iyi yetişmiş, üstün nitelikli ve moral değerleri yüksek insan gücü ile doğru orantılı olduğu tüm dünyada kabul edilen bir gerçektir. Nitekim Türk Hava Kuvvetleri uzun yıllar seçme, yetiştirme ve yetişen personeli bünyede muhafaza konularında kılı kırk yaran personel ve eğitim politikaları uygulayarak mevcut ve geleceğin komuta kademesini adeta nakış işler gibi oluşturmuş, yılların birikimiyle çağı yakalayan bir hava kuvveti olma gücüne bu personeli sayesinde erişmiştir.

Çağı yakalayan Türk Hava Kuvvetleri sadece bölgesel değil küresel ve saygın bir hava kuvveti olma özelliğini kazanmıştır. Barış döneminde varlığıyla caydırıcılık sağlayacak, savaş döneminde sahip olduğu vurucu gücüyle yurt semalarını ve ülke topraklarını savunacak, dünyanın her bölgesinde BM ve NATO kapsamında icra edilen harekâtlarda muharip ve lojistik unsurlarıyla her türlü görevi en etkin şekilde yapacak imkân ve kabiliyete erişmiştir.

HAVA GÜCÜNDE ZAFİYET MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR

Türk Hava Kuvvetleri zaman içerisinde çağıyla yarışan bir güç haline gelmiş, “Çağıyla Yarışıyor” sloganı eşliğinde, yüzüncü kuruluş yılını 01 Haziran 2011 tarihinde idrak etmiştir, Türk Hava Kuvvetleri, yüzüncü yılında ulaştığı seviye itibariyle, devletin önemle koruması gereken bir kuvvet özelliğine erişmiştir. Çünkü çağdaş ve güçlü bir hava gücü tek başına savaşın kaderini tayin etme rolü itibariyle ülke savunmasında stratejik önemi haiz bir güçtür. Hava gücünde oluşacak en ufak zafiyetin esasen “milli güvenlik” sorunu yaratması kaçınılmazdır.

YÜZÜNCÜ YILDA KOMUTANLAR ARKA ARKAYA TUTUKLANDI

Üzüntü vericidir ki Türk Hava Kuvvetlerinin müstakbel komutanı ve seçkin personeli yüzüncü yılına idrak ettiği günlerde arka arkaya tutuklanmıştır. O günlerden bu günlere gelindiğinde çağıyla yarışan Türk Hava Kuvvetleri, “Çağın Gerisine” itilen bir hava kuvveti konumuna düşme tehlikesiyle karşı karşıya getirilmiştir.

SAÇMA İDDİALARLA BAŞLAYAN İTİBARSIZLAŞTIRMA

Devam eden davalarda görüleceği üzere, “Ege’de kendi uçağını düşürerek kargaşa ortam; yaratacaktı”, “uçan gardiyanlık yapacaktı”, “İstanbul Deniz Otobüslerinin işletmesini üstlenecekti”, “Büyük Alışveriş Merkezlerini ele geçirecekti” gibi saçma ve düzmece iddialarla bir kısım Hava Kuvvetleri personeli haksız ve hukuksuz bir şekilde cuntacı ilan edilmiştir. Bu yetmiyormuş gibi bir de İzmir Özel Yetkili Mahkemede açılan “Casusluk” davasıyla moral değerlere bir darbe daha vurulmuştur. “Kendi uçağını düşüreceklerdi” yalanıyla başlayan itibarsızlaştırma kampanyası, kendilerini “Savaşan Şahin” olarak niteleyen ve bundan gurur duyan F-16 pilotlarına “Sevişen Şahin” yakıştırmasıyla devam etmiştir. Suriye tarafından düşürülen ve pilotları şehit olan F-4 olayının gizemini koruması, geçtiğimiz yıllarda iç güvenlik harekâtına katılan pilotların isim listelerinin talep edilmesi, basında sürekli yer alan itibarsızlaştırma haberleri, gizli telefon dinlemeleri ve görüntü kayıtları, siyasetçilerin aşağılayıcı tavırları bu ahlaksız sürece katkı sağlamıştır.

ADLETİ SABIRLA BEKLEDİK AMA…

Bu iddialara dayanarak açılan ve sürdürülen aşağılayıcı yargı süreci, personelin moral değerlerine büyük darbe vurarak çağıyla yarışan Türk Hava Kuvvetlerinin önemli ölçüde güç kaybetmesine neden olmuştur. Mavi üniformayı giyen hiç bir kimsenin dikkate almayacağı türden iddialar mahkemeye resmi raporlar sunularak defalarca yalanlanmış, adaletin tecellisi için sabırla beklenmiştir. Yargı sürecine müdahale etmeme hassasiyetinde ve adaletin mutlaka yerini bulacağı beklentisinde olan tutuklu subayların silah arkadaşları mahkemenin cezai hükmü karşısında büyük bir moral çöküntüsüne uğramıştır. Silah arkadaşının (biz havacıların tabiriyle “kol” arkadaşının) iftiraya uğratılmasına, itibarsızlaştırılmasına, mesleklerinden koparılmasına, adaletsizliğe maruz bırakılmasına, sahip çıkılmayışına an be an şahit olan havacıların nasıl bir moral içerisinde olabileceğini takdirinize sunuyoruz.

PİLOT KAYBINDA ALARM ZİLLERİ ÇALIYOR

Tüm bu gelişmeler vazifesinin başında olanların sadece moral değerlerine darbe vurmamış, onlar üzerinde endişe, ürkeklik, güvensizlik duyguları yaratmış, sorumluluktan kaçma ve durumu idare etme davranışına yöneltmiş ve özellikle pilotları süratle sistem dışına çıkma arayışına itmiştir. Moral değerler vurulan darbe, yıllardır Hava Kuvvetlerinde sorun olan yetişmiş pilot kaybının daha da artarak devam etmesi sonucunu doğurmuştur. Nitekim bu yıl Ocak-Şubat 2013 döneminde Hava Kuvvetlerinden istifa ve emeklilik yoluyla ayrılmak için müracaat eden pilot sayısı yaklaşmakta olan tehlikenin en büyük habercisidir. Ayrılma müracaatında bulunanların genele oranının yüzde on beş (%15)’lere ulaşacağı anlaşılmaktadır ki bu rakam alarm zillerinin çalması için yeterlidir. Pilot miktarında oluşabilecek zafiyet, harekât esnasında bir miktar uçağın kullanılamayacağı anlamına gelmektedir. Devam eden davalarla tasfiye edilen yönetici ve lider seviyesindeki üst düzey pilot kaybı da göz önüne alınacak olursa sonuç bir felakete dönüşebilecektir.

HER DÖRT GENERALDEN BİRİ TASFİYE EDİLDİ

Gelinen durum itibariyle çağıyla yarışan bir güce ulaşan Türk Hava Kuvvetlerinin yetişmiş insan gücü heba edilmiştir. Kartalın başı koparılmış, adeta başsız bırakılmıştır. Kartala baş olmaya aday bir Orgeneral ve dört Korgeneral, yedi Tümgeneral, dört Tuğgeneral olmak üzere on altı general saf dışı bırakılmıştır. Diğer bir ifadeyle HAVA KUVVETLERİNDEKİ HER DÖRT GENERALDEN BİRİSİ TASFİYE EDİLMİŞTİR. Bununla birlikte general olmaya aday pilot subaylar da tasfiye listesine dâhil edilmiştir. Her biri rol model olan, yetişmiş ve üstün nitelikli personel düzmece belgelerle “darbeci” ilan edilerek geriye kalanların moral değerleri çökertilmiştir Aslında çökertilen Hava Kuvvetlerinin ta kendisi olmuştur. Yüzüncü yılında çağı yakalayan Hava Kuvvetleri “Çağın Gerisine” itilmiştir.

2071’İ HESAPLAYAN BUNUN ETKİLERİNİ NASIL HESAPLAYAMAZ

Ülkenin her alandaki stratejik planlamasını 2023 ve hatta 2071 yılına göre şekillendirme becerisine sahip siyasi kadroların Hava Kuvvetlerinin insan gücüne vurulan darbenin günümüze ve geleceğe olabilecek etkilerini değerlendirememesi mümkün değildir. Yaşanan milli güvenlik problemini “zafiyet oluşmamıştır, yerlerine personel bulunur” şeklinde söylemlerle geçiştirmek büyük bir yanılgı ve aldatmacadır. Tarih bu durumu yaratanları kendi hanesine kaydedecek, ancak kaybolan moral değerler ve onun yarattığı acı sonuçlar kolay kolay telafi edilemeyecektir.”

İşte o mektubun imzalı orijinal hali:

KARTAL- MEKTUP

Exit mobile version