Yeni Anayasa’da Abdullah Öcalan’ın vazgeçmeyeceği 10 ilkesinin önünü açan Kürt kimliğine hak tanınması,
Yine Öcalan’ın 3 aşamalı yol haritası doğrultusunda 4.Yargı Paketi ile Terörle Mücadele Yasası’nda düzenlemelerle tutuklu KCK’lıların serbest bırakılması karşılığında PKK’ya silah bıraktırma girişimi devam ediyor.
*
Hatırlayınız 10 ilke;Demokratik Ulus İlkesidir, Ortak Vatan, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Anayasa, Demokratik Çözüm, Bireysel ve Kollektif Hakların Ayrılmazlığı, İdeolojik Bağımsızlık- Özgürlük, Tarihsellik- Şimdilik İlkesi, Ahlak ve Vicdan, Demokrasilerin Öz Savunması ilkeleridir.
3 aşamalı çözüm planı ise -işte,yürütülüyor;PKK’nın çatışmazlık ortamını kalıcı olarak ilan etmesi, Demokratikleşme’nin anayasa ve yasalara işlenmesi süreci,TBMM onayından geçen Hakîkat ve Uzlaşma Komisyonu’nun teşkilidir.
*
İmralı girişimi süre-dursun, Başbakan Erdoğan Gaziantep/Nizip’te vatandaşlara hitaben “Tutturmuşlar Kürt sorunu.Kürt sorunu yok.Ben Kürt kardeşimi seviyorum ama Kürtçülüğü reddediyorum.Ben Türk,Kürt,Arap,Çerkez,Gürcü kardeşime aynı mesafede duruyorum.Bölgesel milliyetçiliğe,dilsel milliyetçiliğe hayır.Bu topraklarda bir olalım”diyor.
Nasıl olalım? Takip eden cümlesinde “Suriyeli kardeşlerimi Nizipli kardeşlerime emanet ediyorum”ifadesi Erdoğan’ın toplumu bir arada tutan temel faktörün din olduğu,hangi ulustan olursa olsun bütün Müslümanların bir baş etrafında toparlanması olan İslamcılığa inancını her derdin devası gördüğünü gösteriyor, biat edenlerin alkışlarıyla güç topluyor!
*
Ardından İslamcı Erdoğan ilkini Güneydoğulu,ikincisi Doğu Anadolulu milletvekilleriyle yaptığı kahvaltılı bölge toplantısında,”Çare de umut da biziz,bu işi bizden başka kimse çözemez”diyor.
Süreçte bir aksama olmadığını,aynen devam edeceğini söylüyor.
*
Arkasında o 10 ilke ve 3 aşamalı yol haritası olan Kürtçüler,yaşadıkları alanlarda ilan ettikleri Demokratik Özerklik’ de hiyerarşik, kadro merkezli örgütsel ve kitlesel hareketliliği sağlayan mekanizmalı, tabandan-yukarı doğru mahalle meclisleri,kent konseyleri yapılanmalı, toplumsal mülkiyet esasında yaşıyorlar.
Toplumcu siyaset ve ekonomileri Başbakan Erdoğan’ın yayılmacı islamcı-liberalizminin tam zıddında yer alıyor.
*
Bu karşıtlıkta İmralı sürecinde Kandil’in duruşunu KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan açıklıyor.
Öncelikle”PPK’nın silah bırakması ve Türkiye’yi terketmesi” olarak tanıtılan sürece “Kim kimi ülkesinden kovuyor?Burası bizim ülkemizdir,siz ülkemizin işgal kuvvetisiniz.Terk edecek olan biri varsa,o da sizsiniz” babalanmasıyla itiraz ediyor!
*
Yine de İmralı’da gelişen süreci önemsiyor -ancak, hükümeti sorunun çözüm sürecinde samimi ve güven veren bir yaklaşımda görmediklerini söylüyor.
Neden hükümet hâlâ psikolojik savaş uslubu kullanıyor, neden-mesela,Lice’de operasyon düzenleyerek PKK’yı Çukurca’da misilleme yapmaya zorluyor,neden hâlâ KCK tutuklamalarıyla siyasi tasfiye yapıyor,diye soruyor?
*
Çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın ilkeli demokratik çözüm temel çerçevesine güvendiklerini,siyasi oluşum olarak BDP’nin kendi rolünde olacağını -ancak,stratejik kararlar ve değişim süreçlerinin uygulanmasında açılan bir kanaldan kendilerinin de Öcalan ile görüşmelerinin sağlanmasını istiyor.
*
Karayılan iki hususun daha altını çiziyor.
Birincisi Kürt sorununun Türkiye Cumhuriyetin amili olan Lozan Anlaşmasından kaynaklandığı- o yüzden,cumhuriyetin ulusal,üniter esaslarının bu sorunun çözümünü zorlaştırdığına işaret ediyor.
“Madem Cumhuriyet’in kuruluşunda siyasi İslami çevreler dışlanmış ve Kürtler inkar edilmişse; bugün siyasi İslam bakış açılı bir iktidar söz konusu olduğuna göre, egoist davranıp her şeyi kendine mal etmemesi gerekiyor”diyor,işbirlikçi ortaklık öneriyor.
Teminen İmralı sürecinin diyalog sürecinden çıkıp bir çözüm ve müzakere sürecine dönüşmesinde hükümet-devlet’in sürece parlamentoyu,Türkiye toplumunu,sivil toplum kuruluşlarını ve demokratik çevreleri hazırlamasının önemini vurguluyor.
PKK’nın tartışma kültürü olan,kollektif paylaşımı esas alan demokratik bir hareket olduğunun, PKK modelinin uygulanması halinde Türkiye’nin demokratikleşeceğinin kabul edilmesini istiyor!
*
İkincisi,PKK’nın geliştirdiği hukuk ve ahlak anlayışıyla denetlenen örgüt disiplininde bölgeci ya da parçacıl olmadığı,yaşanılan coğrafyada kollektif Kürdistani duruşta bulunulduğu haldir.
Kürtlerin bu duruşunun bölge denkleminde bir güç olduğuna işaretle, Kürt sorununun Kürtlerin değil Türk devletinin sorunu olduğu ile tehdit ediyor!
“Bölge kaynıyor.Bölgenin bu kaynama süreci içinde Türk devletinin de ,AKP hükümetinin de zorlandığını biliyoruz.AKP’nin ABD/NATO projesi çerçevesinde Ortadoğu’da rol oynaması ve özellikle kendine dair bölgede model bir ülke veya bir bölgesel güç olması için PKK’nın yürüttüğü direnişin durması gerekiyor.Bunun Kürt haklarının verilmesi temelinde durdurulması mümkün ama bunu zorla asla durduramazsınız”diyor…
*
Bu çerçevede “Parlamento Kürt halkının varlığını kabul etmezse biz neyin barışını yapacağız.Ortada bir halk var,bir millet var.Bunun anayasal düzeyde kabul edilmesi çözümün temelidir”diyor.
Nitekim Başbakan Erdoğan’ın partisine ait başkanlığının da önünü açan yeni Anayasa taslağını raftan indirmekte pek hevesli olduğu haberleri geliyor.
*
Murat Karayılan tüm afra-tafrasına rağmen Türkiye toplumundan ve bölge dengesinde PKK’nın hangi tarafta bulunduğunun sonucundan korktuğu açıktır.
Bölge ya savaşa ya da ABD ve Rusya çıkarlarının optimumunda Yakın Doğu’yu kapsayan tüm ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini çoğulcu parametrelerle yeniden yapılandırmaya ve bunu uluslararası sistem ağlarında yansıtmaya yönelmiştir.
*
İki sonuç da sıranın uluslararası hukukun adil işleyeceği ulus-üstü kurumların restorasyonuna geleceğini gösteriyor.
Elbette Murat Karayılan; 2.Dünya Savaşını takip eden yıllarda Alman savaş suçluları ve işbirlikçilerinin yargılanmasını
ya da Sovyetlerde Krasnodar Davasını,Polonya’da Krakow Mahkemesini ya da Auschwitz toplama kampı görevlilerinin yargılanmasını
-sonra,Slobodan Miloseviç’in,Saddam Hüseyin’in yargılanmasının barış adına uluslararası hukuka katkısını,
Hainin,zalimin,teröristin,katilin,bozguncunun kaçınılmaz sonucunu biliyor.
Ya da, 2.Dünya Savaşında Avrupa Yahudilerinin sürgün edilmesinin görevlisi Adolf Eichmann’ın nasıl yıllar sonra olsa dahi savaş suçluları avcıları tarafından yakalanıp,ipe çektirildiğini de…
Şimdi -bilhassa, Suriye İç Savaşında sivil halka yapılan zulümler,zulüm yapanlarla işbirliğinde olanların yargılanmasıyla tüm ülkelerin üstünde ittifak edeceği yeni bir uluslararası hukuka gidiliyor.
*
Bölgede sonuç nasıl gelişirse gelişsin beraberinde suçlularıyla İmralı sürecini de uluslararası hukuka ya da yargısız infaza götürüyor…
Bir ülkeyi katletmek hesapsız kalamaz.
25.1.2013
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
Yazıları posta kutunda oku