KUSURSUZ FIRTINA
HÜSEYİN MÜMTAZ
Türkiye şu sıralar bir “Kusursuz Fırtına”yı yaşamakta..
İmralı, “artık” her görüşmeden sonra tekneden inen kardeşi/yakınları aracılığı ile televizyon kameraları önünde demeçler vermekte..
TV’ler yakında yine İmralı’nın karşı sahiline naklen yayın araçları gönderirse şaşırmayın.
Televizyonu o istememiş, Fransa’daki olaydan çok üzgünmüş..
Fransa’da ne olmuştu?
PKK’lı üç kadın terörist Paris’teki “Enformasyon Bürosu”nda öldürülmüşlerdi.
Üçü de uzun yıllar Türkiye’de “faaliyet” göstermişler, mahkûm olup ceza çekmişler, sonra dışarıya gidip yerleşmişler.
20-30 yıldır Fransa’da “yaşıyorlar” ama “ölünce” Türkiye’ye getirilecekler..
Kendileri mi istemiş, örgüt mü karar vermiş?
“Bu barış süreci”nde barışı baltalamak, bu süreci sabote etmek isteyen birçok kesim olacağını kaydeden Pervin Buldan, ”Ama barışı isteyen kesimlerin provokasyona asla ve asla izin vermemesi gerekiyor. Bu 3 kadın sonuçta, Türkiye vatandaşı ve bunların Türkiye’de toprağa verilmeleri en doğal hakları. Onların mücadelelerine yakışır bir şekilde cenaze merasimi düzenlemek de bizim görevimiz. Bu konuda herkes üzerine düşen sorumlulukla hareket etmeli. Kesinlikle provokasyona izin verilmemeli. Devlet yetkililerinin de bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor” diyor.
“Bu 3 kadın” sonuçta “Türkiye” vatandaşı imiş.
Dikkat buyurun, “Türk vatandaşı” değil, “Türkiye vatandaşı”..
Bakın Mümtaz Soysal dün ne yazdı;
“Hiç kuşkusuz çok komik bir milletiz biz Türkler. Durup dururken ve hiç gereği yokken kendi adımızı aramaya çıktık. Şimdi neyi niçin aradığımızı pek bilmeyen ve nasıl anlatacağını tam kestiremeyen bir milletvekilinin yazısından öğreniyoruz ki galiba Türk milleti olduğumuza ve vatandaşlığımızın da Türk vatandaşlığı olduğuna pek yakında yeni anayasayla karar vermiş olacağız.
Aslında öyle yola çıkmamış mıydık?
Bir yerden kalkıp nereye gideceğini bilmeden bir şeyler aramak için dönüp dolaştıktan sonra aynı yere geldiklerine şaşıranların durumunu yaşamaktayız. Aylarca hatta yıllarca bir -yeni anayasa- peşinde koştuk. Sanki anayasalı bir Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı değilmişiz ve bu devlette vatandaşlara –Türk- dendiğini bilmezmişiz gibi.
Haydi sınır dışına hiç çıkmamış olanlarımız bilmese de yıllardır Avrupa’ya gidip gelen gurbetçilerimiz ya da Amerika kapılarında eşik aşındıran en büyüklerimiz yabancı hudut görevlisi -tabiyetiniz, uyruğunuz, milliyetiniz, nasyonaliteniz- diye sorduğunda kem küm etmeden hep –Türk- demiyor muyuz?
Yahut böyle diyeceğimize başka bir şeyler kekelediğimizde pasaportumuza bakan yabancı memur bir yere –Türk- yazmıyor mu?
O halde -yeni anayasa- yapmak üzere masa çevresine oturan koca adamlar –Türk- sözü etmeksizin bir anayasa metni yazabilmek için neden bunca ter dökmüş ve bin türlü laf cambazlığı etmek gereğini duymuş ya da etmeye zorlanmıştır?”
BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, cenaze töreni nedeniyle AMED’de (Diyarbakır) hazırlıkların devam ettiğini belirtirken şöyle diyor;
“Büyük bir katılımın olması için halkımıza çağrı yapacağız. 3 kadın arkadaşımızı havaalanında karşılayacağız. Buradan kitlesel bir şekilde Nevruz’u kutladığımız Batıkent Meydanı’na götürüp burada tören düzenleyeceğiz. Törenin ardından ise arkadaşlarımızı memleketlerine yolculayacağız. Perşembe günü Diyarbakır ile çevre il ve ilçelerde yaşamın durması için çağrı yapacağız. Cenazeye herkesin katılmasını bekliyoruz…”
Demokratik Toplum Kongresi’nden yapılan açıklamada da, cenazelerin çarşamba günü saat 20.35’te Diyarbakır’da olacağı ve perşembe günü saat 11.00’de Batıkent Meydanı’nda tören düzenleneceği belirtiliyor.
“Provokasyonun olmaması için” Buldan’ın ilginç bir de teklifi oluyor;
“Şunu rica edeceğiz. Cenaze töreninde emniyet güçlerinin kesinlikle provokatif açık bir zemin oluşturmaması gerekiyor. Cenaze merasimini uzaktan izlemeleri gerektiğini söyleyeceğiz. Bu tür durumlarda genelde cenaze törenlerinde kitle ile polis karşı karşıya geldiği zaman çatışma zemini olabiliyor. Dolayısıyla polisin uzaktan bu süreci takip etmesi, provokasyonu da ortadan kaldıracaktır. Bu konuda herkesin sorumlu bir şekilde davranması gerekiyor” diyor ve “devlet yetkililerinin de” cenazeye katılmalarını istiyor.
Yâni provokasyon olmaması için 1) polis uzaktan izleyecek ve 2) devlet yetkilileri de katılacak..
Diyarbakır’daki törenin ardından cenazeler Tunceli, Elbistan ve “ailesinin yerleştiği” Mersin’e gönderilecekmiş.
Kimsenin aklına; Tunceli, Elbistan ve Mersin’de toprağa verilecek cenazelerin neden önce Diyarbakır’a getirilip, sonra üç kere daha üç ayrı ilde tören/gösteri düzenlenmesinin “bizatihi” kışkırtma nedeni olduğunu sorgulamak gelmiyor?
Peki ama madem her şey böyle olacaktı….
…Nazım’ın suçu neydi?
Tesadüf bu ya Nazım’ın bu gün 111’inci doğum yıldönümü imiş..
O da “Türkiye vatandaşı” değil miydi?
Yol olsun, emsal teşkil etsin, o da ge(tiri)lsin..15 Ocak 2013
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın