NECDET BULUZ
Suriye krizinden sonra Amerika’nın yaptığı şu açıklama, Türkiye’nin Suriye batağına nasıl saplandığının bir göstergesidir:
“ Irak’tan sonra bizim Suriye’de boy göstermemiz doğru olmazdı. Bu konuda Türkiye’yi görevlendirdik.”
Suriye’deki krizin ve değiştirilmeye çalışılan yapısının taşeronluğunu aldığımızı artık bilmeyen kalmadı. Bunun sonucu ne getirir, ne götürür gelişmeler sonunda bunu hep birlikte göreceğiz. Ancak, Türkiye’nin Suriye çıkmazında sıkıntıya düştüğünü görüyoruz. Ekonomik açıdan da köşeye sıkıştığımız artık görebilmeliyiz.
“KAYBEDEN TÜRKİYE OLACAK”
Başbakan, Suriye’ye demokrasi götürmek ve insani duygularla yaklaştıklarını söylüyor. Ancak, gerek iç gerekse dış basında “Önce kendi ülkendeki duruma bak, sende demokrasi tam olarak var mı ki, başka ülkelere demokrasi götürmeye çalışıyorsun?” deniliyor. Basın özgürlüğünün olmadığına, polis devletine doğru gittiğimize, Silivri’de yaşanan hukuk facialarına dikkat çekiliyor.
Yazımızın başlığına aldığımız sözler ABD’li tarihçi Griffin Tarpley’e ait. Amerikalı yazar, daha önceki yazılarında Obama’nın her hafta Erdoğan’ı aradığını, kibir ve hırsı ile oynayarak onu bir yere ittiğinin söylendiğini vurgulamıştı. Öngörüleri ve doğruları yazmakla tanınan Tarpley, son analiz yazınında şu görüşlerini dile getiriyor:
“ Türkler, öncelikle Amerika ve İngiltere ile ittifakın öldüren bir kucaklama olduğunu anlamalı. Bir başka deyişle İngiliz-Amerikalılar Türkleri öldürene dek sevecekler. Türkleri Suriye’ye karşı kullanacaklar. Çatışmayı da modern Türkiye’yi yok etmek için kullanacaklar. Korkarım, Obama’nın aldattığı Erdoğan ve Davutoğlu bu psikoloji ile kendi çukurlarını kazıyorlar. Kazanacakları hiçbir şey yok ve kaybedecekler. Erdoğan bu oyunun bir parçası ve aktörü haline getirildi. Obama, Erdoğan’ı aldatıyor, Türkiye kaybedecek. Erdoğan, Türkiye’yi ateşe atıyor. “
HİÇBİR ŞEY KAZANAMADIK
Arap Baharı ve Ortadoğu’daki son olaylara baktığımızda, Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu daha iyi görürüz. ABD” Irak’a demokrasi götürüyoruz” diyerek bu ülkeyi işgal etti. Yanı başımızda Kuzey Irak belasını yarattı. Irak, bugün bölgede en karışık ülkelerden biri haline geldi.
Libya’da Kaddafi’yi içten vurdurttular, ülkeyi talan ettiler. “Demokrasi ve insan hakları “getireceğiz dedikleri Libya şimdi çetelerin eline düştü. Petrol kaynakları paylaşıldı. Türk müteahhitleri alacaklarını bile alamadı. Burada da en zararlı çıkan Türkiye oldu. Kaldı ki, Kaddafi döneminde Libya en iyi iş yapan Türk müteahhitleriydi. Binlerce de çalışan işçimiz vardı.
Arap Baharı’nda Mısır’ın ne hale geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu ülkeyi de “Mübarek’ten kurtaracağız” diyerek şeriatçı Müslüman Kardeşler’e teslim edenlerin, demokrasiden, hukuktan, insan haklarından söz etmeye hakları yoktur. Dikkat ediniz, bugün Mısır, bölgede kaynayan bir kazandan farksız hale gelmiştir.
BU BATAK BAŞKA BATAK
Şimdi aynı oyun Suriye’de oynanıyor. Esad yok olursa Suriye parçalanacak. Kuzey Suriye’nin tamamen PKK ‘nın egemenliğine geçeceğinden şüphe edilmiyor. Merkezi Hükümet Müslüman Kardeşler’in eline geçecek ve ülke şeriatla yönetilen bir kabile devletine dönüşecek. Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’yi işte böyle bir batağa sürüklüyorlar.
Suriye ile ilgili olarak daha önce yazdığımız yazılarda bu batağın başka batağa benzemeyeceğine değinmiştik. Suriye’de Esad’ın kaybetmesi halinde bir iç savaş çıkacağına, bu savaşın mezhep çatışmalarına döneceğine, bu yangının Türkiye’yi de içine alacağına değinmiştik. Bu ateş, giderek şiddetleniyor. Çatışmalar, vahşi infazlar, Alevi-Sünni çatışmalarının şiddetini artırmış olması bu görüşlerimizi doğruluyor.
Konu, Suriye ile de sınırlı kalmayacak. BOP çerçevesinde kurulması planlanan Bağımsız Kürt Devleti ortaya çıkarılacak. Hedefteki asıl ülke İran unutulmamalıdır. Bu oldu-bittilerde ve kargaşada ne hale düşebileceğimizi düşünmek bile istemiyoruz.
Bu gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda Amerikalı tarihçi Tarpley’in yazdıklarının ciddiyeti biraz daha net olarak ortaya çıkmış olmuyor mu?
e.mail. necdetes@mynet.com