İran’ın Türkiye Hassasiyeti
İran ile Türkiye iki büyük komşu olup Kasr-ı Şirin’den beri savaşmamışlardır. Yaklaşık dört asırdır barış içinde yaşayan bu komşuların özellikleri, ilişkileri, jeopolitik önemleri konusunda söylenecek çok şey vardır. Birisinin Sünni, diğerinin Şii olması asırlarca barış içinde yaşamaya engel olmadığı gibi, günümüzde birçok alanda işbirliği de bulunmaktadır. İkisinin de kurucusu olduğu uluslararası örgüt, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı aslında uzun vadede ekonomik entegrasyonu hedeflemektedir. Buna karşın 19. yüzyılda zirve yapmış sömürgeci zihniyetin, “böl-yönet” yanında “çatıştır-kontrol et” ilkeleri bu iki komşu için gündemin ana maddelerinden biri haline gelmiştir.
Suriye krizinin geldiği nokta itibariyle bölgede bir Şii ve Sünni bloklaşma olduğunu herkes görebilmektedir. Bu bloklaşmanın çatışmaya dönüştürülmesi istikametindeki bölge dışı katkıların tespiti için de uzman olmaya ihtiyaç yoktur. Bu bağlamda, Kürecik’te NATO’ya ait radar üssünün kuruluş sebebinin aslında İran-Türkiye çatışmasına zemin hazırlamak iddialarının komplo teorisinden öteye anlamı olduğu gün gibi aşikar.
Nüfusu, coğrafi büyüklüğü ve ekonomik kapasitesi itibariyle bölgenin önde gelen ülkelerinden olan bu komşuların dış politik sorunları olması kaçınılmazdır. Ancak yaşanan sorunları öncelikle iki ülke kendi arasında çözmek durumundadır. Öte yandan bölgesel krizlerde veya çatışmalarda bu komşular, benzer özelliklere sahip mesela Mısır ile işbirliği yapmalı, bölge dışı güçlerden önce sorunu çözmenin çaresine bakmalıdır. Bölge barışı öncelikle bölge ülkelerinin kendi çıkarları ve bölge gerçekleri istikametinde kurulabilir. Yakın geçmişinde sömürgeci sabıkalı bölge dışı güçlere, Ortadoğu’daki sorunların çözümünde kendi çıkarlarını garanti altına alma ve sömürge metotlarını kullanma alışkanlıklarını uygulamaya fırsat verilmemelidir.
Bu tespitler, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün Cağaloğlu başkonsoloslukta bilgilendirme toplantısındaki beyanatından alıntılardır. Bakanlık sözcüsü, Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmek, komşu gerçekleri hakkında doğru haberlerle donatılmak üzere her türlü işbirliğine açık olduğunu söyledi. Benzer şekilde Türk dışişlerinin başta İran olmak üzere komşu ülke halklarını bilgilendirmek, doğru haberlerle kamuoyunutuzaklardan korumak faaliyetleri olmalıdır. Komşular veya bölge ülkeleri ilişki ve iletişimlerini küresel güçlere bıraktıkları takdirde çatışma veya en azından kopukluk kaçınılmazdır. Bu durumda İran sözcüsünün tabiriyle “gemiler limana yanaşamaz”.
Sözcüye göre uluslararası politika hassas bir dönemden geçmekte, güç dengesi değişmek üzeredir. AB ve ABD merkezli güç dengesi yerini Avrasya merkezli olana bırakacaktır. Bu gelişmede mali krizlerin önemli bir yeri bulunmaktadır. Ortadoğu’da batı diktatörlerinin devrilmesi de bu sürecin devamıdır. Buna karşın batıSiyonist rejimleri sonuna kadar savunacaktır. Bu bağlamda bölge ülkeleri arasında çatışma çıkarmak en kullanılışlı metottur.
Sömürgeci batının son diktatörlüklerinden Esed rejimiyle alakalı İran politikasını savunmak, İran sözcüsü için kolay olmadı. Buna karşın batının hiçbir zaman bölgede demokrasi veya insan hakları kaygısı bulunmadığı, temel hedefin çıkarları olduğunu belirtti. Eğer insan hakları kaygısı olsaydı kadınların ehliyet alamadığı, otomobil kullanmasının yasak olduğu ülkeyle ilişkileri bugünkü gibi olmazdı. Suriye konusunda netice itibariyle halkın iradesine göre politika oluşturulması taraftarı olduklarını, mevcut iç savaşta önemli ölçüde batı ajanlarının katliam yaptığı belirtildi. Türkiye’de bulunan 140.000 mülteci için teşekkürlerini sunan sözcü, ülkesinin 30 yıl boyunca 3 milyon Afganlıyı, 24 yıl boyunca da 2 milyon Iraklıyı misafir ettiğini söyledi.
İki komşu ülke arasındaki ilişkilerin önemine karşın patriotlara gösterilen tepkiler ve İran cumhurbaşkanının Şeb-i Aruz’a katılmaktan vazgeçme sebebinin program sıkışıklığından dolayı olduğu cevabı kimseyi tatmin etmedi. İran’ın Türkiye’ye yönelik terörist faaliyetlere desteği konusundaki sorumuza karşın iki ülkenin bakanlıktan sınır valiliklerine beş kademede işbirliği yaptığını söyledi. Özellikle Türkiye’nin Suriye’ye karşı aktifleştiği dönemde şehit cenazelerinin artması ve terörün arkasındaki komşular dikkate alındığında verilen bilgiler yetersiz kaldı.
“Suriye krizi, Türkiye’nin bütün komşularıyla ilişkilerini zehirledi”önemli bir tespitti. Türkiye’nin son zamanlarda Bağdat’a karşı Erbil’i destekletebpolitikasına karşın İran’ın Irak ülke bütünlüğü temelli politikasını vurgulaması Ankara’ya ikaz niteliğindeydi.
Netice itibariyle bölge ülkelerinin kendi aralarında makro politik plan (siyasât-ı külliye) yapmalarının lüzumuna işaret edildi. Sıcak gelişmelerle ilgili CNN veya BBC’nin devreden çıkarılmasına, komşular arasında doğrudan temasın olmasına şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Toplantıda sözcüye refakat eden başkonsolos, bilgi vermek üzere her zaman kapısının açık olduğunu, gerektiğinde İran’a gitmek isteyenlere her türlü kolaylığı sağlayacağını söyledi.
İranlı diplomat, diplomaside dargınlık ve küskünlüğün olmadığını, hedefin ülke çıkarı olduğunu, bölgesel ilişkiler çerçevesinde bir kere işaret etti. Buna karşın bir komşu ülke yöneticisinin “elini sıkma” boykotunun çağdaş hatta ortaçağ diplomasisi ile dahi bağdaşmadığı hatırlandı. Zira temel hedef ülke çıkarları, komşu halkın can güvenliği ve huzuru olduğuna göre duygusallık hedefe ulaşmayı engelleyecektir.
Bir yanıt yazın