Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin AB Üyeliği İlerleme Raporu’nu 12 Ekim 2012 tarihinde yayınlamıştır. 1998 yılından bu yana Komisyon tarafından hazırlanmakta olan raporlar, Türkiye’nin AB normlarını yakalamaya ne kadar yakın ya da uzak olduğunu göstermesi bakımından yararlıdır.
14’ncü Rapor, Türkiye’de demokrasi ve temel haklar konusunda sorunlar bulunduğuna dikkat çekerken, basın ve ifade özgürlüğü konularında eleştiriler getirmiştir.
2011 Rapor’u bu defa bir ilke tanıklık etmiştir.
Türkiye, müzakerelere başladığından bu yana ilk defa iki rapor arasında hiçbir başlığın açılmadığı bir dönemden geçmektedir. Müzakerelerde 2005 yılından sonra 35 başlıktan sadece 13’ü açılabilmiş ve bir başlık geçici olarak kapatılabilmiştir.
İspanya Dönem Başkanlığı sırasında (30 Haziran 2010) müzakerelere açılan Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı, en son açılan başlıktır.
114 sayfadan oluşan rapor siyasi ve ekonomik kriterlerin yanı sıra her müzakere başlığının son durumuna da yer vermiştir.
Avrupa Komisyonu’nun Hırvatistan ile ilgili İlerleme Raporu’nda ülkenin 1 Temmuz 2013 tarihinde AB üyesi olması yönünde görüş bildirilirken, Sırbistan’a ilişkin ilerleme raporunda da Sırbistan’ın AB’ye aday ülke statüsünün tanınması önerilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış, raporun “övgüde cimri, eleştiride cömert” olduğunu belirterek Türkiye’nin bakışını dile getirmiştir.
Rapor, Türkiye’nin AB’ye ezeli aday olarak kalacağının işaretini vermiştir.
AB’nin Kıbrıs ve diğer konularda Türkiye’ye karşı uyguladığı Bobon Kriterleri (BO: Bizden Olanlar, BON: Bizden OlmayaNlar) sebebiyle Rapor Türk kamuoyunda tepkilere yol açmıştır.
CNN Türk ekranlarında canlı yayında AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’na sinirlenen Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu raporu, “Çöp yok o yüzden yere atıyorum, aha attım’ diyerek yere fırlatmıştır.
AB Bakanlığı, bu gelişmeler üzerine ilk defa kendi ilerleme raporunu geçen hafta hazırlamıştır.
Egemen Bağış, Türkiye’nin gerçekleştirdiği ve Avrupa Birliği’nin görmek istemediği reformları madde bazında açıklamıştır:
“Bu yılki Türkiye İlerleme Raporu’nun daha sübjektif, taraflı, mesnetsiz ve bağnazca tutumların gölgesinde kaldığını müşahede ettik. Bu durumun gerek Türk kamuoyunda, gerekse uluslararası düzlemde Avrupa Birliği’nin güvenilirliğini zedeleyen bir unsur olarak görüldüğü aşikardır.
Türkiye son bir yılda birçok reform adımını cesaretle atmasına rağmen AB Komisyonu’nun bunları görmezden gelircesine farklı birtakım çıkarımlarda ve sübjektif yorumlarda bulunması elbette kabul edebileceğimiz bir yaklaşım tarzı olamaz.
Hükümetimize karne verme yetkisinin sadece milletimizde olduğunu hatırlatmış ve kendi İlerleme Raporumuzu kendimiz yazacağız şeklinde söz vermiştik. Bugün 10 Ekim’de verdiğimiz sözü, iki buçuk ay sonra, yeni yılın hemen arifesinde, yerine getirdiğimiz bir gündür.
Bu Rapor, sadece Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporu’na bir tepki olarak değil, aynı zamanda ülkemizin reform kararlılığının da paylaşılması düşüncesiyle hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti ilk kez kendi İlerleme Raporu’nu kendisi yazmıştır.
Bundan sonraki yıllarda da bu uygulamayı düzenli olarak gerçekleştirmeyi planladığımızı da kamuoyumuzla paylaşmakta fayda görüyoruz. Alt alta yazıldığında bile yaklaşık 270 sayfayı bulan son 1 bir yılda gerçekleştirdiğimiz reformlar, Türkiye’yi AB standartlarına her geçen gün daha da yaklaştırmıştır.
Türkiye 30 Aralık 2012 tarihi itibarıyla AB standartlarına tarihinde en yakın olduğu dönemdedir. Türkiye bugün Avrupa Birliği ülkelerini de geride bırakan bir reform hızını Hükümetimiz döneminde yakalamıştır ve bu reform kararlılığının izleri hazırladığımız İlerleme Raporu’nda fazlasıyla mevcuttur.
Bu Rapor Türkiye’nin Avrupa perspektifinin de Avrupa Birliği reform sürecindeki kararlılığının da mührüdür. Rapor, hem Avrupa Birliği değerlerini, hem de üyelik sürecimizi istismar eden çarpık zihniyetlere de Türkiye’nin meydan okumadır.
Hedefimiz, AB sürecinin yarattığı ivme sayesinde her alanda çağdaş standartlara ulaşmak ve vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini daha da geliştirmektir. Bu anlayışla, bir yandan yoğun siyasi ve diplomatik temaslar yoluyla müzakere sürecindeki siyasi engellerin aşılmasına çalışıyor, diğer yandan da reform sürecini kararlılıkla devam ettiriyoruz.
Komisyon ile başlattığımız Pozitif Gündem kapsamındaki çalışmalarımızı bu dönemde devam ettirdik ve ilk meyvelerini aldık. Pozitif gündem çalışma grubu toplantıları neticesinde 6. Fasıl “Şirketler Hukuku”, 28. Fasıl “Tüketicinin ve Sağlığın Korunması” ve 32. Fasıl Mali Kontrol kapsamındaki 4 adet kapanış kriterinin karşılandığı Komisyon tarafından resmen teyit edildi.
Vatandaşlarımızın Schengen ülkelerine vizesiz seyahati konusunda önemli adımlar atmaya devam ettik. Türkiye’nin haklı ve kararlı tutumu sayesinde Konsey, Avrupa Komisyonu’na Türkiye ile vize muafiyeti görüşmeleri konusunda yetki verdi, böylece tarihi bir eşik aşılmış oldu.
Siyasi kriterler, Yargı ve Temel Haklar ve Adalet, Özgürlük ve Güvenlik alanlarında 3. Yargı Paketi yürürlüğe girdi. 4. Yargı paketinin çalışmaları devam ediyor. 3. Yargı Reformu Paketi ve diğer reformlarla birlikte, 2006 yılında % 49,2 olan tutukluluk oranı, 2012 Aralık ayı itibariyle %23,5’e düşmüştür.
Denetimli serbestlik uygulamasının kapsamının genişletilmesi ve 3. Yargı Reformu Paketiyle yapılan düzenlemeler sonucunda yaklaşık 33.500 kişi cezaevlerinden tahliye edilmiştir.
2010 ve 2011 yılı verileri karşılaştırıldığında, Yargıtay’ın iş yükü üçte bir oranında azalmış, karara bağlanan dosya sayısı %40 oranında artmıştır.
24 Eylül 2012 tarihinde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları kabul etmeye başlamasıyla ülkemizde insan hakları standartlarının korunması ve geliştirilmesi adına tarihi bir süreç başlamıştır. Ülkemizin ilk Kamu Başdenetçisi yüce Meclisimiz tarafından seçilmiş ve görevine başlamıştır.
İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolü onaylanmıştır. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu yürürlüğe girmiştir.
4+4+4 olarak yeniden düzenlenen 12 yıllık eğitim sistemi ile yeterli talep olması durumunda öğrencilere 5.sınıftan itibaren seçmeli ders olarak “Yaşayan Diller ve Lehçeler” dersi verilmeye başlanmıştır. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiştir.
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girmiştir. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. Denetimli serbestlik uygulamasının kapsamı genişletilmiştir.
8 Mayıs 2012 tarihinde TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin eşit şekilde temsil edildiği Siyasi Etik Uzlaşma Komisyonu kurulmuştur.
2011 Haziran ayında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasıyla, engelliler, çocuklar, aileler, yoksullar ve kadınlara yönelik politika geliştiren ve hizmet sunan birimlerin bir araya toplandığı bir yapı oluşturulmuştur.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne 14 Mart 2012 tarihi itibariyle taraf olunmuştur. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012-2015, 10 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Şiddet mağduru kadınlara destek olmak amacıyla kurulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), 2012 yılında toplam 14 şehirde açılmıştır.
Kadınların siyasi yaşama katılımı ve karar alma mekanizmalarında temsili son yıllarda önemli bir artış göstermiştir. 2007 genel seçimleri sonucunda parlamentodaki kadın milletvekili oranı % 4 seviyesinde iken, 2011 genel seçimlerinde bu oran % 14,4’e yükselmiştir.
Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi Türkiye tarafından imzalanmış ve 1 Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 4 Nisan 2012 tarihli Başbakanlık Genelgesi ile Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur.
12 Kasım 2010 tarihinde yürürlüğe giren Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Ulusal Eylem Planı, 31 Ocak 2012 tarihinde başarıyla tamamlanmıştır.
Hükümlü veya tutukluların ziyaret edilmeleri esnasında Türkçeden başka bir dilde görüşme yapılması önündeki engeller kaldırılmıştır. Ayrıca, Türkçeden başka dilde yazılı ve sözlü olarak seçim propagandası yapılabilmesi mümkün hale gelmiştir.
Üniversitelerde Türk vatandaşlarının kullandığı farklı dil ve lehçelerle ilgili akademik araştırma yapılması, seçmeli ders konması ve bölüm/enstitü kurulması gibi uygulamalar mümkün hale gelmiştir.
Bu kapsamda, 2011 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümü açılarak, 2011-2012 öğretim yılında 4 yıllık lisans programına öğrenci kabul edilmeye başlamıştır.
Kürtçe öğretmeni yetiştirmek amacıyla Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü Kürt Dili ve Kültürü Anabilim Dalı kurulmuştur.
2010 yılından beri faaliyet gösteren ve lisans eğitimi verilen Muş Alparslan Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde 2012-2013 yılı itibariyle yüksek lisans eğitimine başlanmış, 300 kişiden fazla başvuru yapılan bölüme 50 kişi yerleştirilmiştir.
Tunceli Üniversitesi’nde Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı kurulmuştur.
18 Ekim 2012 tarihinde kabul edilen 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu yürürlükten kaldırılarak işçi ve işveren sendikaları ile konfederasyonların işleyişlerinin düzenlenmesini ve toplu iş sözleşmeleri ile ilgili hususların belirlenmesi amaçlanmıştır.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununu değiştiren Kanun 4 Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sadece AB ile katılım müzakerelerimizin ilerlemesi için değil, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının yükseltilmesi için de reformlar olmazsa olmaz bir unsurdur. AB reformları asla AB’nin reformları değildir.
Bu reformların her biri milletimizin yaşam kalitesini yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik ve şeffaf bir yapıya kavuşturan bir nitelik taşımaktadır.
Biz bu zamana kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de üzerimize düşenleri, milletimizin bize verdiği ödevleri yerine getirmeye ve reform sürecimize sahip çıkarak kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz. )
Türkiye’nin kendi ilerleme raporunu yayınlaması, AB’ye verilen bir cevaptır.
Bununla birlikte, AB’nin İlerleme Raporlarında dikkati çektiği özellikle insan hakları ve demokratikleşme konuları da göz ardı edilmelidir.