Site icon Turkish Forum

Çöplükten Sultanuş Şuaralığa Necip Fazıl-1

Geçtiğimiz günlerde Habertürk gazetesinde yer alan bir haber gündeme bomba gibi düştü. Haber, merhum Başbakan Adnan Menderes’in, Yassıada’da yargılanmasına konu olan “Örtülü Ödenek” davasında bulunan bazı mektuplara aitti. Bu mektuplar, Adnan Menderes’ten yardım isteyen yazar, şair, gazeteci ve sanatçılara ilişkin di ki; mektuplar, sahiden de sahiplerini utandıracak türden mektuplarmış! Hem sahiplerini utandıracak türden, hem de muhtemelen günümüzde de örtülü ödenekten yardım alan bu kabil adamlara ibret olacak türden mektuplardan bahsediyoruz. - 7799

Geçtiğimiz günlerde Habertürk gazetesinde yer alan bir haber gündeme bomba gibi düştü. Haber, merhum Başbakan Adnan Menderes’in, Yassıada’da yargılanmasına konu olan “Örtülü Ödenek” davasında bulunan bazı mektuplara aitti. Bu mektuplar, Adnan Menderes’ten yardım isteyen yazar, şair, gazeteci ve sanatçılara ilişkin di ki; mektuplar, sahiden de sahiplerini utandıracak türden mektuplarmış! Hem sahiplerini utandıracak türden, hem de muhtemelen günümüzde de örtülü ödenekten yardım alan bu kabil adamlara ibret olacak türden mektuplardan bahsediyoruz.

Necip Fazıl: Çıldırmak Üzereyim-Millete Hesap Veremezsiniz!

“Necip Fazıl’dan Menderes’e yalvaran mektuplar” başlığıyla verilen haberde yer alan mektuplardan bazıları, kimilerinin gözünde “Sultanuş Şuarâ”, kimilerinin gözünde “Evliyâ”, kimilerinin gözünde de son devrin en büyük İslam savunucusu olan Necip Fazıl Kısakürek’e ait bulunuyor. Necip Fazıl’a ait mektuplardan belki de en ilginci 26 Aralık 1956 tarihli olanı. Çünkü o mektupta Necip Fazıl, adeta yalvarıyor devrin Başbakanı Menderes’e. Bakar mısınız lütfen:

“Müsteşar Bey’den 2500 lira ve ‘Mecmuanı çıkar da görelim ve sonra yardım edelim’ cevabı aldım. İlk defa bir itimatsızlık sezer gibiyim. Ben parayı alır da mecmuayı mı çıkarmam veya çıkarırım da uygunsuz bir istikamet mi tutarım? Ben ki her şeyi uğrunuza riske etmiş, her defa mükemmel eseri vermiş ve bu kadar tecrübe ve çileden geçmiş bir adamım. Şahsım, kalbim ve kalemim her türlü teminatın üzerindedir. Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara’nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (…) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım.”

14 Ocak 1958 tarihli mektubunda ise şöyle diyor Necip Fazıl Kısakürek:

“Ben hastayım. Şekerliyim. Ayrıca çıldırmak üzereyim. Bütün hastane halime acıyor. Bu vaziyette emrin uzaması benim ölüme ve cinnete terk edilmem demektir. Başıma bir hal gelecek olursa Allah’a, Türk Milletine ve ‘Allah bir’ diyenlere karşı hesap nasıl verecektir. Kadiri mutlakın üzerine yemin ederim ki yalan söylemiyorum, mübelağa etmiyorum, rol oynamıyorum, edebiyat yapmıyorum.”(1).

Çöplükleri Sadece Köpekler Kurcalar!

Bu tür haberler, Necip Fazıl hayranlarını, özellikle de kendisini insanlıktan çıkarıp adeta ilahlaştıranları pek kızdırmışa benziyor. Çünkü onlar, Necip Fazıl’ın geçmişinin, deşelenip kurcalanmasını pek istemezler. Kim deşelemeye kalkarsa hemen en ağır hakaretlerle saldırıp, susturmaya çalışırlar onu. Mesela; şu anekdot onların en genel geçer saldırı silahıdır. Her ortamda bu anekdotu kullanırlar.

Rivayete göre;
“Bir gün Necip Fazıl, bir üniversitede konferansa katılmış ve her zamanki gibi Din ve Allah kavramı hakkında konuşmuş. Konuşması bittikten sonra, onunla karşıt görüşlü olan bir Profesör, Necip Fazıl’a;
-‘Siz önceden çıkıp farklı şeyler söylerdiniz, şimdi ise o sözlerinizle çelişen şeyler söylüyorsunuz… Yazdığınız şiirler hala ezberimdedir… Bu ne demek oluyor?’ deyince Necip Fazıl’ın cevabı, meleklere parmak ısırtacak bir cevap olur;
-“Benim geçmişim bir çöplüktür ve çöplükleri sadece köpekler kurcalar”(2).

Gördünüz mü bir kere; “Necip Fazıl’ın cevabı meleklere bile parmak ısırtacak türden” bir cevapmış! Çünkü onlara göre; Necip Fazıl, Meleklerden de üstün bir zattır! Yarı insan, yarı ilah gibi bir şey yani! Tövbe tövbe…

Ayşe Hür: Necip Fazıl Devletin Parasını Kumarda Harcamıştır!

Yukarıdaki mektupların yayınlanmasının ertesinde bir açıklama yapan ve aynı zamanda Boğaziçi Ü.Öğretim üyesi de olan tarihçi gazeteci Ayşe Hür’ün sözleri ise, tam anlamıyla işin tuzu biberi olmuş ve Necip Fazıl hayranlarını iyice çileden çıkarmıştır. Ayşe Hür’e göre; Necip Fazıl’ın Adnan Menderes’ten para istemesinin sebebi, savunduğu dava değil, kumar tutkusudur! Çünkü ona göre Necip Fazıl Kısakürek, hayatı boyunca kumardan vazgeçmeyen birisidir! Oysa bildiğimiz kadarıyla Necip Fazıl Merhum, en azından hayatının son demlerinde Şeyh Abdülhakim Arvasi’ye kapılanmış ve tam bir İslamcı olmuştur! Dolayısıyla; ileri sürmüş olduğu iddialar, en azıdan Necip Fazıl’ın sevenlerince öyle kolay kolay kabul edilebilir iddialar değil ama bu konuda şöyle diyor tarihçi Ayşe Hür:

“Bu yeni bir şey değil. Bütün otobiyografi hikâyelerinde var. Orada kumar illetinden neler çektiğini kendisi anlatmıştır ve ömrünün sonuna kadar da oynamıştır… Kumar yüzünden başı her dönem sıkıntıya girmiştir… Benim Twitter’da yazmış olduğum kumar mevzuunu Necip Fazıl kendi hatıratında, her yerde söylüyor. Kabul ediyor onu. Onun ‘Babıali’ diye hatıratı, otobiyografisi var. Orada uzun uzun anlatır. Hikâyelerinde de vardır. Milliyet Gazetesi’nin 1951 tarihli sayısında fotoğraflı haber olmuştur…Devletten, örtülü ödenekten para alıyor, o parayı oralarda (kumarda) kullanıyor. Necip Fazıl öğrenciyken Fransa’da burslu olarak okutuluyor, burs paralarıyla Fransa’da kumar oynuyor…”(3).

Yassıada’da Kükreyen Aslan!

Bu tür iddialar üzerine Necip Fazıl hayranları hemen kâğıda kaleme sarılıyorlar ve başlıyorlar esip gürlemeye ve üstatlarını savunmaya. Maksatları, Necip Fazıl’ın yazmış olduğu mektuplarla ortaya çıkan foyasını absorbe edip soğurmak ve her zaman olduğu gibi hasıraltı edip unutturmak. Elbette muarızlarını da susturmak!

Bu konuda haber7.com isimli internet sitesinde “Necip Fazıl’ın Yassıada’daki savunması” başlığıyla kaleme alınan ve “Mustafa Yürekli, dönemin cuntayı destekleyen, Yassıada mahkemelerini meşrulaştıran yayınlarıyla idam kararlarını savunan İttihatçı Masonik basının, Necip Fazıl’ı ‘satılık kalem’ ve Büyük Doğu’yu da ‘besleme basın’ olarak nitelediğini belirtiyor ve arka planını irdeliyor” şeklinde tanıtılan bir makalede bakın neler deniyor:

“Necip Fazıl’ın bir fotoğrafına bakıyorum; sanık kürsüsünde savunma yapıyor. İçim burkuldu. Kederlendim. Yıl, 1960. Yer, Yassıada duruşma salonu. 27 Mayıs darbesinin ardından cuntanın Yassıada’da kurduğu sözde mahkemede Necip Fazıl, anıt gibi dikildiği sanık kürsüsünde. Üzerinde açık renk bir pardösü. Siyah bir kravat bağlamış, beyaz gömleğine. Kükreyen bir aslan başı kadar haşmetli, ak saçlı başında vakar, metanet ve celal var. Gözleri, elindeki kâğıtta:

Bütün aldıklarımı, mücadelesini ettiğim yolda harcadım. Ve sadece harcamakla kalmayıp, evimdeki eski koltuk ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin -bir kere başla, sonu gelir- diye ettiği her yardım, Demokrat Parti iktidarının menfî kutbu tarafından engellenince, kendisine bir ev yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare gibi, elimdekini avucumdakini sarf etmeğe, üstelik büyük bir borç altına girmeye mahkum oldum. Yani örtülü ödenekten bana verilen paralar, şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkânlarımı yedi, bitirdi ve neyim varsa götürdü. Böylece Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle beni kullanmış değil, asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş, fakat iradesiz ve sebatsız karakteri yüzünden muvaffak bulunmuş olamıyorum. Benim, bir dava uğrunda bir nevi vergi hakkiyle alabildiğim, reklâm parasına bile yetmez, gülünç meblağlara karşılık, kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu’yu örtülü ödenek beslemesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters tarafından mükemmel bir ifadesidir.”(4)

Şimdi Allah aşkına eğri oturup doğru konuşalım ve sayın yazar bizi bağışlasın lütfen; Necip Fazıl’ın yukarıdaki sözlerinde hiç sayın yazarın dediğine benzer şekilde kükreyen bir aslan edası, haşmeti ve celali var mıdır? Tam aksine, pişman, nâdim ve özür dileyen ezik bir insanın itirafları ve pişmanlıkları vardır. Ancak neylersiniz ki; insanoğlu âşık olduğu sevgilisine bir türlü toz kondurmak istemiyor. Maşukun kedi gibi miyavlaması bile âşık’a aslan kükremesi gibi geliyor.

Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi, fareden korktu kedi…

Çünkü herkes ve sayın yazar da iyi biliyor ki; Yassıada Mahkemeleri, aslanların kedilere boğdurulduğu ve ünlü besteci Kayahan’ın şarkısında geçtiği üzere; aslanların miyavladığı, minik farelerin kükrediği bir ortamda görülmüş ve neticelenmiştir. O fareler ki; Menderes ve arkadaşlarına idam cezasını verirken, hiç olmazsa tarihe miras kalacak şu ünlü itirafı yapma erdemini göstermek zorunda kalmışlardır: “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!”.

O bakımdan insan olmakla, diğer bütün insanlar gibi beşer zafiyetleri taşıyan Merhum Necip Fazıl’ı savunma adına da olsa, ona olmadık payeler vermenin ve onda çok üstün meziyetler vehmetmenin hiç kimseye faydası yoktur. Zira tıpkı bugün oldu gibi, günün birinde önünüze öyle bir belge konur ki; vermiş olduğunuz payeden, paye vermiş olduklarınız değil, en başta siz utanırsınız.

Dolayısıyla;

“Tarih, milletimizin gür ve ödünsüz sesi Büyük Doğu’nun kimlere karşı, nasıl mücadele ettiğini ve onun mücahit kalemi Necip Fazıl Kısakürek’in Yassıada mahkemelerinde yaptığı şanlı savunmasını da kaydetti.Necip Fazıl, Müslüman bir kalem, mücahit bir yazar olarak geçti, tarihin sayfalarına.. Bugün onu ‘satılık kalem’ ve Büyük Doğu’yu ‘besleme basın’ olarak niteleyen medya, aslında 27 Mayıs’ta, cuntayı destekleyen, Yassıada mahkemelerini meşrulaştıran yayınlarıyla idam kararlarını savunan İttihatçı Masonik basının yayın politikasını sürdürüyor. Çünkü 1960 basını, üstat ve Büyük Doğu hakkında aynı nitelemelerle yayın yapmıştı…”(5) diyerek sizinle aynı çizgide yayın yapmayan medya organlarına ve sizinle aynı çizgide düşünmeyen erbabı kaleme saldırmak, uzun vadede size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Bu tür yazıların tek faydası, insanın beyninde biriken gazı atarak geçici rahatlık sağlamasıdır…

(Devam edecektir)
__________
1- ,
2- – respond,
3-Habertürk, “Devlet parasıyla kumar” başlıklı haber, 04 Ocak 2013, s,15,
4- ,
5-Aynı makale.

Exit mobile version