Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı! -1-

Neden mi?
Çünkü hatırlayınız, sınır komşumuz Irak’ın başına gelenler gerçekten vahim sonuçlar doğurmuştur.
Malum güç tarafından Türkiye’de suni olarak yaratılan ekonomik ve siyasi kriz sonrası mevcut hükümet devrilip, apar topar AKP iktidara getirilince. İşgale cesaret ve zemin bulamayan ABD, Irak’a anında girerek, Irak Kürtlerinin işbirliğiyle Saddam devrilmiş..

1 Mart’ta tezkere şoku yaşayan AKP hükümeti, ilkine hayır oyu veren 100 milletvekilini ikna(!) ederek 21.03.2003’te ikinci tezkerenin mecliste kabulünü sağlamış. Neticesinde İncirlik üssünden kullanım kolaylığının yanı sıra değişik lojistik destekler sağlanarak, Sünni Saddam’ın gidişi kolaylaştırılmıştır.

Bu arada işgale gelenlere “Kahraman genç kadın ve erkek ABD askerlerinin, olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri..” için bazılarının asla toz kondurmadığı Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından dualar edilmiş.. (Bkz. Wall Strett Journal 31.03.2003)

Olan yine Irak Arap ve Türkmen halkına olmuş. 1.000.000., (Bir milyon) kişi hayatını kaybetmiş. Uğradıkları tecavüzler sonrası namusu giden kadın, çocuk sayısı yüz binleri bulmuş…
Ardından, Saddam’ın yerine ise Şii olan Maliki getirilmiştir..

Neticede petrole konan ABD ile Kürtler mutlu. Çünkü azınlıkta olmalarına rağmen işgalcilerle işbirliği yapmalarının karşılığı olarak, idarede Cumhurbaşkanlığını almış. Dahası Türkmenlerin de bin yıldır yaşadıkları ülkenin kuzeyini kendi idarelerinin altına almışlar…

Buna mukabil Türkiye’deki mevcut AKP hükümeti, Irak’taki 4-5 milyon civarındaki Türkmenleri adeta yok sayarken.. PKK hamisi ve imtiyazlı ortak Barzani ile Talabani ikilisinin önderliğindeki Kürtlere her türlü kolaylığı yapmışlardır.

Ki bunların 10 sene önceki muhatabı ancak Silopi Kaymakamı iken.. Şimdi altlarına kırmızı halılar serilerek, baş konuk olarak çağırdıkları kongrelerde alkışlatarak devlet başkanı muamelesi yapılmaktadır..

Hatırlarsanız Başbakan yakın geçmişte ne diyordu?
O tarihlerde bastıra bastıra “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız” derken. Bu gün, olanlara sessiz kalan Başbakan ve partisinin zımni desteğiyle, ülke başta Kuzey Irak olmak üzere 3’e bölünmek üzere…
Bu birrrrr…!!!

Gelelim Libya’ya:
NATO (ABD) kuvvetleri buraya yüklenmeye başlayınca.. Ülkemin Başbakan’ı hemen bir demeç patlatmış ve “NATO’nun Libya’da ne işi var.” demiş. Bunun üzerine Başbakan ve AKP’nin peşine takılanlar:
Hurraaa…
Hep birlikte başlamışlar; “NATO’nun Libya’da ne işi var türküsünü” çağırmaya..

Fakat Başbakan ile “kadim dostu ve arkadaşı” Barack Obama arasında çeşitli yollarla yapılan görüşmeler sonrasında, Recep Tayyip Erdoğan her zaman olduğu üzere anında ikna(!) edilmiş.. (Edilmese sonradan da resimli belgeyle gördüğümüz üzere beysbol sopası hazırdır..)
Bizimki de söylemlerinden derhal çark ederek, hemen haftasına uçak ve gemilerimizi Libya’yı bombalamak üzere göndermişti..

Muammer Kaddafi iyidir – kötüdür, halkına despot bir diktatördü onun tartışmasını burada yapmayacağım..
Ancak 1974 Kıbrıs Harekatımız sırasında gerçek manada bize yardım eden tek lider olduğunu bilin yeter..

Ve şimdi Libya ne hale getirildi ve şu an istikrar ve ileri demokrasi adına ne durumda bilen var mı?!
Bu ikiiii…!!!

Başbakan iki sene önce Suriye Devlet Başkanı Esat ile maaile tatil yapmış. Esat’ı göklere çıkartmış hatta onun için “dostum Beşar” demiş. Bizim yandaş taifesi yine tutmuş.. Esat’ı anında göklere çıkartarak “çok iyi ve muhteşem adamdır.” demişler..

Gün gelmiş araya kara kedi (ABD’ ile onun manevi oğlu İsrail’in çıkarları) girmiş.
Karşılıklı olarak, bakanlar kurulunu yekdiğeri ülkede toplamalar, birlikte maç seyretmeler ve piknik vaziyetleri, deniz sefaları anında bitmiş…
Çünkü Amerika, BOP eş başkanına yukarıda parantez içi belirttiğimiz asıl gerekçeye istinaden şöyle buyurmuş..

Ve demiş ki “Esat artık Eset(!) oldu. Onun için biz diğerlerine olduğu gibi Suriye’ye de sizin yardımınızla ‘Arap Baharını’ getireceğiz.”

Hayda, başta Sayın Başbakan ve ardından O’na toz kondurmayanlar…
Top yekun başlamışlar; “Eset şöyle zalim, Eset halkına böyle gaddar!…”

Oysa Esat aynı adam..
Yukarıda Irak meselesinde bir nebze de değindiğim üzere işi mezhepsel boyuta getirenler için de söylüyorum. O zaman da Nusayri idi, şimdi de..
Babası Hafız Esat’ta zalimdi. Zalimlik bakımından aynı mirası sürdüren oğlu Beşar Esat’ta zalim.. Özellikle Türkmenlere hiçte sıcak bakmayan tam bir Arap Baasçısı..
Hükümetin desteklediği rejim muhaliflerinin de zalimlikte, Esat’tan kalır yanı yok hani!

Neticede iktidarın vargelleri yüzünden iki yılın sonunda geriye, savaş ilan etme noktasına geldiğimiz komşu ülkeden geriye. Binlerce ölü-yaralı ve mülteci ile kuzeyi yine bize sorun olacak, en az üç parçaya ayrılmak üzere olan bir Suriye kalmıştır.

Etti mi size üçççç…!!!

İsrail ile ilişkilere, söz ve eylemlere baktığımızda da tam bir komedi görmekteyiz..
Yapılanlar edilenler komedi olmasına komedi de, bizim içine düşürüldüğümüz durum ise tam bir trajedi (facia).

Geçmiş hükümetlerin bilinçli olarak düşük tuttukları ticaret hacmini ve askeri işbirliğini, olabildiğince genişlettiğini gördüğümüz İslamcı ve Siyonizm karşıtı görünüp te, tam bir ABD’ci olan AKP hükümeti. İktidara geldiklerinden itibaren İsrail ile ilişkileri arttırmıştır.
Fakat ülkemizde siyasi ve ekonomi alanında işleri iyi yürütemedikleri yavaş yavaş anlaşılınca.. Gündemi değiştirmek adına bir anda akıllarına Gazze ve Filistin meselesi geliverdi.

Filistin meselesine ağırlık verilince, haliyle İsrail ile ilişkilere fren koymak gerekiyordu..
Çünkü kamuoyunun ortak beklentisi o yönde idi.

Nitekim “van minut” olayından başlamak üzere gelişen Mavi Marmara katliamı sonrası yaşanan kavga ile ilişkiler şu an kopma noktasında…
Ama görünürde kopma noktasında, hem de Hacivat Karagöz oyunu gibi!
Niye mi?

Değerli okurlar,
İsrail ile yaptığımız ticarette bir azalma var mı?
Bildiğim kadarıyla ve bizzat Ekonomi Bakanının açıklamalarına göre hayır.

Ayrıca İsrail’in NATO’nun tatbikatlarına katılma hakkı yoktu. Çünkü bildiğiniz üzere Türkiye’nin bu hususta vetosu vardı.
O’da el çabukluğuyla geçtiğimiz günlerde kaldırıldı. Şimdi İsrail artık rahatlıkla askeri tatbikatlara katılabilecek..

En önemlisi Küreciğe kurulan füze radar sisteminin İsrail’i korumaya yönelik olarak konuşlandırıldığını, Mısırdaki sağır sultan bile bilip dillendiriyor. Ancak Başbakan ve AKP iktidarı ile yandaşların alayı, bilinen bu acı tabloyu anlamsızca inkar yoluna tevessül ediyorlar!

Peki ya, Müslüman ülkelerin şiddetle karşı çıkmasına rağmen İsrail’in, geçtiğimiz günlerde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’ye üyeliğine kabul edilmesinin sağlamasına ne demeli?!

Tabii ülkemizin aleyhine yapılanlar sırf bunlarla sınırlı değil. Şu an için sumen altı ettikleri, meselelerde aynı çıkmazda.. Mesela AB ile ilgili olarak gündüz gözüyle havai fişek patlatıp ne söylüyordular, şimdi ne diyorlar. Ha keza Kıbrıs’ta Rumların petrol araması sonrası “bunu savaş sebebi sayarız” diyorlardı. Şimdi ne oldu? Ne olacak hem Rumlar hem de İsrail çatır, çatır petrol arıyorlar. Haklı olarak İsrail’in Gazze’yi işgaline tepki koyan iktidarın; üzerinden onca sene geçmesine rağmen Azerbaycan’ın 5’te 1’inin Ermenilerce işgaline cılız tepkisine (neredeyse tepkisizliğine) ne demeli?!

İşin özü:
Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı değil mi?

Başbakan’ın cumhurbaşkanlığa doğru gittiği yolda; Dağa meşruiyet kazandırmaya, İmralı canisini ile hempalarına af çıkartmaya yönelik iç meselelerdeki tenakuzlarına ise bir sonraki yazımızda devam edelim…

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…

1 Mart’ta tezkere şoku yaşayan AKP hükümeti, ilkine hayır oyu veren 100 milletvekilini ikna(!) ederek 21.03.2003’te ikinci tezkerenin mecliste kabulünü sağlamış. Neticesinde İncirlik üssünden kullanım kolaylığının yanı sıra değişik lojistik destekler sağlanarak, Sünni Saddam’ın gidişi kolaylaştırılmıştır. - gazze gaza

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir