Bağnazlık ve Edebiyat

 

“Sıtmaya yakalanınca nasıl sayıklar, öfkeye kapılınca nasıl kudurursa, boş insanlara sarılınca da öyle bağnazlaşır insan.

……………..

 

Bağnazlık kangren gibidir. Beyni bir kez sardı mı, artık hastalığı geçirmenin yolu yoktur.

…………………………

 

Bağnazlara yol gösterenler çoğunlukla düzenbazlardır, ellerine hançeri verenler de hilekârlardır.

………………..

 

Eğer kutsal dinimiz çokluk böylesi cehennemlik öfkelerle lekelenmişse, insanların çılgınlığında aranmalıdır bunun suçu”

 

İşte bunları söylüyor Voltaire “Yobazlık” isimli yazısında. Aslına bakarsanız son günler de ülkemizde edebiyat eserlerine yapılan saldırıları görünce aklıma geldi bu yazı. Açıp tekrar okudum ve paylaşmak istedim. Zira gün geçtikçe ülkemizde adına yobazlık diyeceğimiz uygulamalarla karşılaşmaya başladık. Ancak bu işin sonu karanlıktır, biline…

 

Karanlığa gidişi gösteren en büyük delil de sansür uygulamalarının eğitimde başlaması. Milli Eğitim Bakanlığı sansürlemeyi yapıyor ve Kültür Bakanlığı, edebiyat eserlerine yapılan bu saldırılara gözlerini kapıyor. Ülkem adına ne kadar acı bir durum.

 

Önce Arif Nihat Asya’nın şiiri Bayrak şiiri sansürlendi. “Gençlerimizi şiddete yönlendirdiği” gerekçesiyle. Oysa çocuklarımızı savaş ve vahşet oyunlarıyla oynamaktan uzaklaştıramıyor. Vatan ve bayrak sevgisini en güzel anlatan şiir sansürlenebiliyor ancak. Çünkü amaç gençlerimizde vatan ve bayrak sevgisinin ölmesi.

 

Sonra sırasıyla Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal şiirleri sansürlendi. Kültür geçmişimiz iğdiş edilircesine. Tabii Yunus Emre’nin insancıl mistisizmi, Kaygusuz’un zekâsı, Pir Sultan’ın inancı, Dadaloğlu’nun meydan okuyuşu, Karacaoğlan’daki tensellik, bu gibilerin dar kafasını, sığ kişiliklerini rahatsız ederdi ancak Voltaire’nin dediği gibi. Açıkçası çok merak ediyorum uluslar arası camiada Türkiye’nin yüz akı olan böylesi şairlere sansür uygulayan iktidar hangi şair veya yazarla anılacak. Düşünüyorum da şimdi hayatta olsalardı bu şairler ya sürgüne yollanırdı ya da faili meçhul cinayete kurban giderlerdi, herhalde… Ancak hiçbir iktidar daim değildir. Onlar gider ama o şairler dünya durdukça hep yaşayacaklar. Zira Onlar zamanındaki iktidar sahiplerini bugün kimse hatırlamazken, onlar hâlâ baş tacımız olmaya devam ediyorlar. Bu nedenledir ki bir gün onları sansürleyen egemenler de tarihin çöp sepetindeki yerlerini alacaklardır. Eee boşuna dememiş Yunus;

“İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.”

Umarız egemenler bu dizeleri okurlar da bir şeyler öğrenirler, tabii bu dizeler de sansüre uğramazsa günün birinde. Aslında yazarken bile bir yandan içim sızlıyor, diğer yandan gülüyorum hallerine. Zira edebiyata saldırıyorlar. Edebiyatın ölümsüz olduğunu ve öyle kalacağının henüz bilincinde değiller. Yazık, çok yazık…

 

Şairlerimiz yetmedi ama bu insanlara, hatta Türk Edebiyatı’da yetmedi. Şimdi de Dünya Edebiyatı’na göz diktiler. Kendilerince onları da hizaya çekecekler. Çok komik değil mi;  John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar”  ve Jose Mauro de Vasconcelos’un “Şeker Portakalı” isimli eserleri okullarda okutulması sakıncalı kitap olarak rapor edilmişler. Üstelik her ikisi de Dünya Edebiyatı’nın klasikleri arasında yer almasına rağmen.

 

Gençlerin eğitimine “uygun bulunmayan” Steinbeck’in, Vasconcelos’un bu kitaplarından tanıdık birçoğumuz insanları. Hangi koşullarda olursa olsun insan yaşamının, insan onurunun önemini kavrattı bize bu kitaplar. Emeğin ne denli yüce olduğunu yine oradan öğrendik. Hayattaki eşitsizlikler, ekonomik uçurumlar, haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında direnenlere saygı duymayı da; en olumsuz, en zor anlarda dahi yaşamı sımsıkı savunma gerekliliğini de ondan öğrendik… Ama onlara göre bunları bundan sonraki nesillerin öğrenmesine gerek duymuyorlar. Çünkü yetiştirmek istedikleri nesil düşünmeyen, sorgulamayan, her şeye körü körüne inanan bir nesil. Maazallah bunları okurlar ve öğrenirlerse sorgulamayı vay hallerine, değil mi?

Yukarıda yazısından paraflar verdiğim Voltaire “Bağnazlar yetiştirmenin en şaşmaz yöntemi, öğretmeden inandırmaktır” sözünü de söylüyor aynı yazısında. Ve anlaşılan odur ki amaçlanan da bu. Ancak bilinmelidir ki edebiyat yüzyıllardır tüm yasaklamalara rağmen var oldu ve olmaya da devam edecektir. Hiçbir egemenin gücü onu yok etmeye yetmedi, yetmeyecektir. Zira edebiyat yok edildiği sanıldığı anda bile küllerinden yeniden doğup yaşayacaktır sonsuza dek…

Arzu Kök

 

  - literature edebiyat kitap

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir