Türkiye 2013 yılına, ABD ve İsrail gibi iki güç unsurunun Orta Doğu’daki çıkarları,güvenlik ve itikadi hedefleri peşine takılmış olmanın savrulmasıyla girmiştir.
ABD ve İsrail İran’ın rejim niteliklerinden kaynaklandığına inandıkları nükleer programını küresel tehdit olarak kurguluyor ve geliştirdiği yeni nesil savaş konsepti ile karşı duruş sergilerken, bu konseptin çok gerisinde Türkiye’yi tehdite karşı ileri karakol olarak hazırlıyor.
Şii İran’a karşı oluşturulan Sünni eksen ülkeleri etnik,mezhepsel,sınıfsal farklılıklarında ayrıştırılan halkların tepkisiyle sosyo-politik istikrarsızlıklar yükleniyor -hem,itikadî zaaflar oluşuyor – hem de, toplumlar ihtiyaç duydukları barış ve istikrarı ancak riayet şartı ve kaynakları karşılığında serbest piyasalardan temin edebilme noktasına getiriliyor,tehdit algıları da sıfırlanıyor.
Bu değişimin paydaşı Türkiye’nin payını,”Kazan kazan”sistemi belirliyor-işte,AKP parti-devleti yüzyıllık köhne panislamcı ülküde yeni ekonomi,siyaset ve sosyal kurguda 2.Cumhuriyet’le Arap İslam ülkelerine yayılmayı öngörüyor!
*
Her gün onlarca insanın hayatını karartan 2012 Suriye İç Savaşında rejim ve muhalifler arasında sonsuza kadar savaş dengesi oluşmuştur.
Muhaliflere yapılan destekler sona eriyor fakat kontrol tükenirken terör uluslararası korku yaratıyor.
İsrail ve ABD kimyasal silahların Esad rejiminin kontrolünde bulunmasını rejiminin yıkılması halinde silahların radikal islamcı örgütlerin ya da Hizbullah örgütünün eline geçmesine yeğliyor!
Nitekim BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi’nin aracılığında Cenevre’de ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns ile Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov Suriye sorununa ortak çözüm planı hazırlamıştır.
Plan tarafların ateş kesmesi,Türkiye’nin mülteci kılıklı muhalif çetelere verdiği iaşenin, eğitimin,silah desteğini kesmesi ardından iki taraftan geçici bir hükümetin kurulmasını, Beşşar el Esad’ın görev süresinin dolacağı 2014 yılına kadar iktidarda kalmasını ve tüm yetkilerini geçici hükümete devretmesini öngörüyor.
*
Geçici hükümetin en hayati görevi soykırım suçu,insanlığa karşı suç,savaş suçu ve saldırı suçu işleyerek akan kandan sorumlu örgütler ve teşvikçisi ülkelerde kimilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasını temin etmektir.
Çünkü adaletin ve barışın sağlanacağı yeni düzende bu suçları işleyenlerin yargılanması ve cezalandırılmasının emsal oluşturması gerekiyor.
*
Suriye Cumhurbaşkanı Esad ülkenin egemenliği ve bağımsızlığını ihlal etmeyen,halkın yararına olan barış çabalarını desteklediğini açıklamıştır.
Brahimi’nin görüştüğü Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun İslamcı lideri Ahmed Muaz el-Hatib -ancak, Esad’ın derhal görevi bırakması halinde siyasi müzakerelere katılacaklarını bildiriyor!
Bakınız,Başbakan Erdoğan Akçakale Hükümet Konağı önünde toplanan vatandaşları selamlarken Suriye Ulusal Koaalisyonu Başkanı el Hatip’i yanında bulundurmaktan beis duymuyor ve “Ey Esed,seni tanımıyoruz.Artık defol” diye meydan okuyor!
AKP İl Başkanlığı himayesinde muhalif Suriye komutanları Gaziantep’te bir değerlendirme toplantısı ardından basına,”Esad bizi kimyasal silahla tehdit ederse,bizde de bu silahtan olduğunu bilmeli” açıklaması yapılıyor .
Kimyasal silah kullanmaları durumunda uluslararası komuoylarından gelebilecek tepkilere karşılık,”Beşar bu silahı kullanırsa,uluslararası kamuoyu bizi koruyacak mı?” yanıtı veriliyor!
Ya da Genelkurmay Başkanlığının tekzibine rağmen ısrarla Halep’te Koris Askeri Havaalanına yaklaşan 4 Türk Hava Subayının yakalandığı bilgisi geçiliyor.
Suriye istihbarat servisi tarafından sorgulanan Türk subaylardan, Özgür Suriye Ordusu birliklerinin silahlandırılması veTürkiye’nin Suriye yönetimine karşı attığı adımlara ilişkin önemli bilgiler elde edildiği iddia ediliyor!
*
Bu noktada Uluslararası Hukukun devletlerin birbirleriyle ve diğer uluslararası hukuk kişileriyle olan ilişkilerinde uygulanan hukukun tümünü ifade ettiğini,
Bu hukukun kapsamında Uluslararası Ceza Hukukunun yalnızca zarar verilen devlet ve toplumun değil tüm uluslararası toplumun ve tüm devletlerin güvenliklerini tehlikeye atan uluslararası suçlar ve ulusaşan suç fiilleriyle ilgilendiğinin hatırlanması gerekiyor.
*
Uluslararası hukuk, egemenliği:uluslararası kuruluşların her türlüsüyle, üyeliğin gereklerini yerine getirme yükümlülüğüyle birlikte ilişki kurma kapasitesi ve hakkı olarak tanımlıyor.
Herhangi bir sivil topluluğa karşı planlı veya politika çerçevesinde yaygın veya sistematik bir saldırıda bulunmak anlamında İnsanlığaKarşı İşlenen suçları,
Uluslararası savaş hukukuna uygulanabilir yasa ve gelenekleri ihlal etmek anlamında Savaş suçunu,
*
Suriye Dostları Beşşar El Esad’ın önünde-sonunda Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesinin önünde adalete hesap vereceğini öngörmektedir.
Ne ki uluslararası çıkarlar odağında yürütülen Suriye İç Savaşının uluslararası bir barış dengesini tutturabilmesi için Suriye Dostları Grubu ve destek veren ülkelerden kimilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması gerekiyor.
Cereme zayıfındır-o nedenle, Başbakan Erdoğan mahkeme önünde sanık adayıdır…
*
Nitekim Suriye’de taraflararası anlaşma beklene-dursun,
Irak’ta,Başbakan Erdoğan’ı Şii Müslümanlara saldırarak etnik ve dini fitne çıkarma ve Tarık Haşimi’ye sığınma hakkı vermesi iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesine götürme hazırlıkları yapılıyor.
Dersim Vakası aralarında Başbakan Erdoğan’ın da bulunduğu bir çok kişinin soykırım suçu ve soykırımı önlemeyi düzenleyen ceza hukuku maddeleri çerçevesinde Uluslararası Ceza Mahkemesindedir.
Ya da Kürt Siyaseti canlarına, mallarına, onurlarına karşı yıllardan beri saldırıda bulunulduğu ve katliamlar gerçekleştirildiğinden müşteki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.
Bir yanıt yazın