Berlin’de 1993 yılında kurulan uluslararası sivil toplum kuruluşu Uluslararası Saydamlık Örgütü (Transparency International) tarafından her yıl yayınlanan yolsuzluk endeksinde Türkiye, Avrupa’da yolsuzluğun en yüksek olarak görüldüğü ülkeler grubunda değerlendirilmiştir.
Toplumlar kendi yolsuzlukları ile yüzleşebilmelidir. Toplumun hangi seviyesinden olursa olsun her kişinin eğer yanlış yaptıysa dokunulabilir olması, Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetin önünü alacaktır.
Örgütün Yolsuzluk Algılama Endeksinde ülkeler sıfırdan 10’a kadar sıralanmakta, sıfır en yüksek yolsuzluk algısını, 10 ise en düşük yolsuzluk algısını göstermektedir.
2012 raporuna göre Yolsuzluk Algı Endeksinde dünyadaki ülkelerin üçte ikisi 5’in altında puan aldığı için yolsuzluk dünya genelinde azalmamıştır.
Bu yıl 176 ülkenin sıraladığı endekste 2011 yılına göre 14 basamak gerileyen Yunanistan 94’ncü , Bulgaristan 75’nci , İtalya 72’nci ve Romanya 66’ncı sıradadır.
Danimarka , Finlandiya ve Yeni Zelanda listenin en üst seviyesindedir. Bu ülkeleri 4’ncü sırada İsveç, 9’ncu sırada Hollanda, 12’nci sırada Lüksemburg ve 13’ncü sırada Almanya izlemiştir.
Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Letonya ve Malezya ile birlikte 54’ncü sırayı paylaşmıştır. Türkiye 2007’de 64’ncü, 2010’da 56’ncı , 2011’de ise 61’nci olmuştur. Ülkemiz 8 yılda 81’nci sıradan 54’ncü sıraya gerilemesine rağmen yolsuzlukların yaygın olan ülkeler grubundan çıkamamıştır.
AB üye devletleri arasında önemli farklılıkların olduğunu gösteren endeks, Birliğe yeni katılan ülkeler için olduğu kadar eski üyeler için de yolsuzluğun sorun olmaya devam ettiğini ortaya koymuştur.
Örgüt raporunda, tüm üye devletlerin yolsuzlukla mücadeleye ağırlık vermesi, saydamlık ve doğruluğun gerçek kültürünün oluşturulması gerektiği uyarısında bulunulmuştur.
Rapor’da, yolsuzlukla mücadelede başarılı olamayan ülkelerin mali krizden kurtulamadıklarına da dikkat çekilmiştir. Kriz sebebiyle ekonomik güçlük çeken kamu görevlilerinin yolsuzluğa daha çok eğilim kazanmaları sebebiyle kriz bu ülkelerde derinleşmiştir.
Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya’nın kamu idarelerinde köklü sorunları olduğu belirtilmiş, krizden kurtulamayan ülkelerin yolsuzlukla mücadele yasalarının da zayıf olduğuna dikkat çekilmiştir.
Birleşmiş Milletler Sınır Aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’nin (United Nations Convention Against Transnational Organized Crime) sekizinci maddesi ile sınır aşan suç olarak kabul edilen yolsuzluk, son yıllarda uluslararası nitelik kazanmaya başlamış ve daha karmaşık bir hale gelmiştir.
Meksika’nın Merida kentinde 9-11 Aralık 2003 tarihlerinde düzenlenen konferans sırasında imzaya açılan BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi 10 Aralık 2003 tarihinde imzalanmış ve 14 Aralık 2005’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’ye Türkiye 9 Aralık 2006 tarihinde taraf olmuştur.
Rüşvet ve yolsuzluk konularındaki çalışmalara öncelikle yer veren OECD’nin Mali Eylem Görev Gücü’nün (Financial Action Task Force – FATF) bütün karar ve tavsiyelerini Türkiye tam olarak uygulamaktadır.
Şubat 2010’da kabul edilen Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadele Strateji Belgesi‘nin amacı kapsamında saydamlığı engelleyen ve yolsuzluğu besleyen faktörlerin ortadan kaldırılarak, daha adil, hesap verebilir, saydam ve güvenilir bir yönetim anlayışının geliştirilmesi, Türkiye’nin algısını değiştirecektir.
Dokunulamayacağı düşünülen kişilerin yargı karşısında hesap verebildiği Türkiye’nin ileriki yıllarda Yolsuzluk Algılama Endeksi sıralamasında iyileşme olabilecektir.
Son yıllarda bilim dünyasında da yolsuzluklar artış göstermiştir. Bilimsel yolsuzlukların başında “bilimsel hırsızlıklar” (intihal) gelmektedir.
Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, doktora tezinde intihal yaptığı için istifa ederek onurlu bir davranış sergilemiştir. Schmitt, 2 Nisan 2012 tarihinde Macaristan Parlamentosu’na hitaben yaptığı konuşmada, şahsi konularının ulusunu birleştirmek yerine bölmesine sebep olduğunu, bu durumu kabullenemediği için görevini bıraktığını açıklamıştır.
Almanya Savunma Bakanı Karl Theodor zu Guttenberg, 2006 yılında yazdığı ve 2007’de en iyi derece ile kazandığı doktora tezinde başka yazarlara ait paragraflar kullandığının ortaya çıkmasıyla beraber istifa etmek zorunda kalmış, doktor unvanı da geri alınmıştı. Gutenberg bunun üzerine ABD’ye yerleşmişti.
İntihal yoluyla doktorluk unvanı alan Berlin Senatosu CDU Grubu Başkanı Florian Graf’ın da unvanı geri alınmıştır.
Potsdam Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada, 2001-2006 yılları arasında CDU’nun Berlin Senatosu’ndaki muhalefet rolünü irdeleyen tezin en az üç yerinde olduğu gibi kopyalama yapıldığı belirtilmiştir.
Hata yaptığını kabul eden Graf, partisinden ve ailesinden özür dilemiştir.
Geçen yıl FDP Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Silvana Koch-Mehring ile FDP Avrupa Parlamentosu Milletvekili Yorgo Chatzimarkakis’in de diploma tezinde intihal yaptığı ortaya çıkmıştı.
Oysa Türkiye’de hırsızlık yapanlar değil özür dilemek, hatasını bulan ve teşhir edenleri mahkemeye verme cesaretini kendilerinde bulabilmektedirler.
Hakkında intihali tespit eden raporlar ve mahkeme kararları bulunanlar, dolambaçlı yolları deneyerek bir öğretim üyesi için yüz kızartıcı bir suç olan bilimsel yolsuzluklarını (intihallerini diğer bir deyişle bilimsel hırsızlıklarını) örtmeye çalışmaktadırlar.
Bu gibilerin yukarıda örneğini verdiğim batılılar gibi zaman geçirmeden ve çalıştıkları kurumlara daha fazla zarar vermeden istifa etmelidirler.
Batı dünyası intihaller konusunda bu kadar duyarlı iken Türkiye’de maalesef bilimsel hırsızlıklar konusunda aynı duyarlılık söz konusu değildir.
İntihal (TDK aşırma), bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması olup bir tür sahtekarlıktır.
Alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek ile ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde yazmamak, bilim dünyasında yüz kızartıcı bir suç olarak algılanmaktadır.
Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş’ın görüşlerine hiçbir bilim insanının katılmaması mümkün değildir. Aksini savunanlar ise bilim insanı olmayıp onlar olsa olsa “film insanı”dırlar.
“Bu tür kalpazanların cevabı, bilimin tarifinde olduğu gibi yalanı, yanlışı sahtekârlığı teşhir etmekten geçmektedir… bilimsel anlamda sahtekarlık yapan veya yüz kızartıcı suç işleyenler bir şekilde teşhir edilmeli… bu tür yüz kızartıcı suçu işleyenler her yıl bir bülten aracılığı ile kamuoyuna açıklanmalıdır. (www.hurriyetport.com, asportas@mail.cu.edu.tr)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mülazım Yıldırım bu konuda şu tespitte bulunmaktadır: “…Bilim adamı olmanın temelinde dürüstlük, doğrulardan sapmama, gerçekleri ortaya koyma gibi başka özellikler de vardır… Bilimle uğraşan ama yürekli olamayan korkak kişiler, başkalarının parmağında oyuncak olmaktan kurtulamazlar. Parmak öne-arkaya, sağa-sola hangi yöne hareket ederse, kendisini bilim adamı sanan kişi de o yöne hareket edecektir.”
Bu satırların yazarı Türkiye’de bilimsel hırsızlıklar konusunda en fazla yayını olan öğretim üyesidir. / sitesinde 15 yazısı yer almıştır.
Sakarya Gazetesi’nde yayınlanan “Bilim İnsanı 1” ve “Bilim İnsanı 2” yazıları 30 Aralık 2012 tarihi itibariyle toplam 8.679 kişi tarafından okunarak bu alanda Türkiye rekoru kırmıştır.
Geçen yıl Nevşehir’de yapılan Uluslararası Kongre’de sunduğu Üniversitelerde Etik İhlalleri, Bilimsel Yolsuzluklar ve Sonuçları bildirisi, bu alanda temel bir kaynak olmuştur.
Türkiye’de bilimsel yolsuzluklar konusunda yeterince yol alınmadığını Mine G. Kırıkkanat çok güzel tanımlamıştır: “Türkiye’nin 87 yıllık Cumhuriyet tarihi, düzmece doçentlik tezi iptal edilemeyen ya da edilmesine rağmen doçentlikle kalmayıp profesörlüğe kadar yükselen ve kovulması gerekirken ülkenin kaderine hükmeden sahtekârlarla dolu. Hatta son zamanlarda, ülkedeki en hakiki mürşit, sahtecilik.” (Vatan, 03.05.2010)
Türkiye’de intihalci öğretim üyelerinden bazıları, atasözündeki gerçeğe uygun davranış içindedirler: Akıllı hırsız ev sahibini bastırır.
Ama diğer bir sözü de unutmamak gerekir: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Büyük Öğrenci Projesi’nin 20’nci Yıldönümü
Geçen hafta Pazar günü Bakü’de Büyük Öğrenci Projesi’nin 20. Yıldönümü töreni vardı. 1990-1992 yıllarında Başbakanlıkta görev yaptığım dönemde bu projenin hayata geçirilmesine ve Orta Asya Türk Cumhuriyet’lerinden binlerce öğrencinin Türkiye’ye gelmesine yaptığım katkılardan dolayı bana da plaket verilecekti.
Fakat aynı tarihte Ankara’da kızımın düğün töreni olduğu için Bakü’ye gidemedim.
Türkiye’de eğitim alan Azerbaycanlı öğrenciler Proje’nin 20’nci yıl dönümünde bir araya gelmiştir. Toplantıya katılamayan 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel‘in plaketini, Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçisi İsmail Alper Coşkun almıştır.
Eski TBMM Başkanı ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan, dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, Azerbaycan Milli Eğitim Bakanı Mısır Merdenov ve dönemin Azerbaycan eski Milli Eğitim Bakanı Ferudin Celilov’un katıldığı ve Aynur Talibova’nın hazırlayıp sunduğu bu önemli töreni You Tube’tan Büyük Öğrenci Projesi adı altında izleyebilirsiniz.
Proje kapsamında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan 2 bin öğrenci, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerine yerleştirilmiş ve bu öğrencilere devlet bursu bağlanmıştır.
Türkiye’de burslu okuyan öğrenciler, mezun olduktan sonra ülkelerindeki kamu sektöründe ve özel sektörde önemli mevkilere gelmeye başlamışlardır.
1992 yılında 5 Türk Cumhuriyeti ile başlayan Büyük Öğrenci Projesi, bugün Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan 40 ülkeye ulaşmıştır.
Bir yanıt yazın