Bu gün 2012 yılının son günü. İyisi ile kötüsü ile bir yılı daha geride bıraktık.
2012 yılında bu küçücük ülkemizdeki siyasi yaşam ile ekonomik gelişmeler, inişli çıkışlı bir yol çizmiş olsa da bana göre dünyada yaşanan ekonomik krize, Avrupa’da batan ülkelere, güney komşumuz Rumlara ve Doğu Akdeniz bölgesine kıyı ülkelere kıyasla, göreceli olarak iyi geçti.
Suriye’de kan gövdeyi götürüyor. Mart 2011’den beri sadece Suriye sınırları içinde ölenlerin sayısı 45 bin. Türkiye, Ürdün, Irak ve Lübnan’a yaralı olarak gidip orada ölenlerle birlikte bu sayı 60 bine ulaşıyor. Kendi ülkemle kıyasladığımda nüfusumuzun beşte biri kadar insan yok olmuş toplamı 20 ay gibi kısacık bir süre içinde. Göçmenlerin sayısı ise bizim nüfusumuzu çoktan geçmiş durumda. Sadece Türkiye’de nüfusumuzun yarısı kadar insan göçmen çadırlarda yaşıyor. Ne para, ne pul, ne gelecek, ne huzur, ne de arkadan gelenlerin ziyaret edip bir Fatiha okuyabilecekleri bir mezar… Hiç biri yok.
Göçmenlik ne demektir biz Kıbrıslı Türkler çok iyi biliyoruz. Çünkü bu çaresizliği ve acılarını yıllarca çektik. Bazı ailelerimiz hala daha çekiyor 1958’lerde başlayan ve 1963, 1964, 1967 ve 1974 yılında arka arkaya yaşamış olduğumuz bu lanet göçmenliği…
Göçmen olmak kolay değildir. Her şeyinizi arkada bırakır, neredeyse çırılçıplak yıllarca yaşadığınız yerden göç edersiniz bir başka bilmediğiniz topraklara… Atalarınızın yattığı mezarlar arkada kalır ve zaman içinde yok olur gider.
Çocukken neşe içinde oyun oynadığınız sokaklar ve arkadaşlarınız yoktur artık. Her biri bir yere dağılmıştır çocukluk arkadaşlarınızın. Sokaklar ve o günler burnunuzda tüter ama bir daha da geri gitmek olanağınız yoktur artık. Yıllar sonra geri gittiğinizde ise düşleriniz ve hayalleriniz yerle bir olur, yıkılır gider. Bulduğunuz sokak adı benzese bile sizin hayalinizdeki değildir…
İçinde yıllarınızın geçtiği evinizi tanıyamazsınız bile. Ya yıkılmış yerle bir olmuştur, ya da yerinde artık dev bir apartman vardır. İlk aşkınızı ılık ılık kalbinizde hissettiğiniz, sevdiğinizin kalbini küt küt attıran bakışlarını gördüğünüz yer kaybolup gitmiştir. Adlarınızın baş harflerini üzerine kazıdığınız ağacı yana yana ararsınız ama oda yoktur artık. Sizinle birlikte o da hayata küsmüş, şekil değiştirmiş veya yok olup gitmiştir tüm geride bıraktıklarınız gibi…
İşte Suriye halkı maalesef bu durumda. Üstelik bir de geçmişi neredeyse insanlık tarihi ile aynı olan Suriye bölgesi yakılmış, yıkılmış… Güzelim tarihi eserler, binalar, bahçeler, şehirler, kasabalar, köyler yok olmuş, yerle bir edilmiş acımasızca. Yıkılan yakılan sadece Suriye değil, bir dünya mirası. Suriye’nin toparlanması ise en azından on beş, yirmi sene alır.
Lübnan’da Suriye kadar çarpışmalar olmasa da, Suriye’nin ateşi oraya da sıçramış durumda. Zaten Lübnan asırlarca hep “Büyük Suriye”nin bir parçası olarak varlığını sürdürdü. I. Dünya savaşından sonra Fransız Mandası altında Suriye’den koparılıp ayrı bir kimlik verildi kendisine. Bu nedenle Suriye’de ne olursa, ne yaşanırsa aynısı Lübnan’da da yaşanıyor.
Lübnan’ın güneyinden Süveyş kanalına kadar uzanan topraklarda binlerce yıl varlığını Filistin olarak sürdüren bölge şimdilerle İsrail’in işgali altında. I. Dünya savaşından sonra bölgeyi İngilizlerin işgalinden sonra bölgede gözyaşı ve kan hiç durmadı, göçmenlik ise hiç bitmedi.
1948 yılında Filistin toprakları üzerinde bağımsızlığını ilan eden İsrail’de ise günümüzde hiç huzur yok. Bir taraftan topraklarını kaybeden bölge insanlarının verdiği silahlı mücadele, diğer taraftan İsrail’de süren ekonomik kriz, bölgede yaşamlarını sürdüren hem Yahudileri hem de Filistinli Arapları bunaltmış durumda. Alternatif ülke olarak Yahudiler şimdilerde gözlerini Kıbrıs adasına çevirdiler. Umarım gelecekte buraları da karıştırmazlar.
Mısır, Libya ve Tunus hala daha “Arap Baharı”nın açtığı yaraları sarmakla meşgul. Halk hareketi durmuş değil, buna karşın ise ekonomileri yerlerde sürünüyor.
Kıbrıs Rum tarafı ise geçmiş yıllarda “İşgal, istila ve göçmenlik” edebiyatı ve kandırmacası ile etraftan topladıkları ve bol keseden harcadıkları paraların yarattığı borç canavarının altında ezilmiş durumda. Ekonomileri sıfırlandı. Göçler başladı ve yakında da iç huzursuzluğun tavan yapacağı kesin. Yunanistan’dan ise bahsetmeme hiç gerek yok. Özetle, iflas etmiş bir ülke. Adalarını ve tüm mal varlığını satışa çıkarmış, iki yakasını bir araya getirebilmek için.
Etrafımızda bir tek gıpta ile bakılan, ekonomisi düzgün, her yıl büyüme oranı artı değerlere ulaşan ve dünya üzerinde saygınlığı gün geçtikçe artan ülke olarak sadece Türkiye var. Gerisinin hali berbat.
Şimdi, Kıbrıs Türk Halkı olarak durumumuzdan şikayet mi etmeliyiz, yoksa şükür mü etmeliyiz, bunu aklı selim olarak ve tarafsız düşünmemiz gerekmekte. Kişisel ve dar çerçeveden bakarak değil, geniş pencereden bakarak, dünya vizyonu ile düşünmemiz…
Tüm okuyucularımın Yeni Yılını kutlar, sağlık, mutluluk ve başarılar dolu nice yeni yıllar dilerim.
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
31 Aralık 2012
Bir yanıt yazın