KIBRIS’TA GÜZEL ŞEYLER

52707-B1

KIBRIS’TA GÜZEL ŞEYLER

HÜSEYİN MÜMTAZ

               2012’nin bu son ayı içinde “Kıbrıs/Bıkkınlık”, “Kıbrıs/Hayal Kırıklığı” ve “Kıbrıs/Pişmanlık” başlıklı üç yazı yazdık..

Yakından, uzaktan eş/dost telefon etmeye başladı; “Yahu, Kıbrıs’ta hiç mi güzel şeyler olmuyor?”

Olmuyor.. Ne yazık ki Kıbrıs’ta hiç de güzel şeyler olmuyor..

1974’den 38 yıl sonra Kıbrıs en kötü günlerini yaşıyor.

“Öğretmen sendikası”, Bakanlığın yasadışı atama yaptığı gerekçesiyle okullarda grev yapıyor, kendisi öğretmen atıyor.

“Elektrik sendikası”, elektrik ücretlerinin ödenmediği gerekçesiyle (hadi milyonlarca tl. kazandığı halde milyonlarca tl. borcu olan kumarhaneleri anladık) devlet dairelerinin ve sokakların elektriğini kesiyor.

Futbol Federasyonu, orada ve burada Rum federasyonu ile kendi başına, onların ligine katılmak için görüşmeler yapıyor.

İktidar partisi kurultay yapamıyor, yapıyor mahkemelik oluyor.

Mahkeme kararlarını kimse dinlemiyor.

Sendikal faşizm/demokrasi ile idare edilen ülkede sendikalar her yere saldırıyor, parti binalarının, dükkân ve restoranların camlarını indiriyor.

Yolları, sokakları çöp bidonları, iş makinaları ile kapatıyor.

Polis tutamıyor, tutuyor ertesi sabah mahkeme bırakıyor.

Bakanlar “Bizi sendika ile karşı karşıya getirmeyin” diyor.

Meclis Başkanı, meclisi toplayamadıkları için halktan özür diliyor.

Devlet, hükümet, idare ve  “otorite” seyrediyor.

Çünkü “otorite” yok..

2004 Referandumu’nda dünyayı karşısına alarak Türk tarafında “Hayır” diyebilen tek siyasi parti/örgütlü güç olan UBP; o süreden beri uygulanan ince politikalar sayesinde cart diye karpuz gibi ortadan ikiye ayrılmıştır.

Denktaş da yoktur artık..

Bağış, “2004 yılında Annan Planı kabul edilseydi Kıbrıs’ta istikrar, huzur olsaydı belki bugün Kıbrıs kişisel refahın yüksek olduğu bir ülke olabilirdi” diyebilmekte; Lefkoşa’nın orta yerinde Bağış’ın izdüşümündeki yeni tür Annanistler artık uluorta “Ne var, ben da Annancıyım” diyebilmektedirler.

Hiçbir “otorite”nin olmadığı yerde güneyden gelen USAİD, UNDP, Dünya Bankası, AB-D’nin memurları Lefkoşa Belediye pazarında esnafa Türk bayraklarını asmamaları konusunda “uyarılarda” bulunuyor.

Etrafı artık apartmanlarla çevrili Girne Belediyesi Tenis Kortu’nda erkek eğitmenler bile tenisçi olmayı, gece yarılarına kadar Serena Williams çığlıkları atmak zannediyor.

Memleket “Dingo’nun ahırı” yahut “sorma, gir hanı”..

28 Aralık 2012 günü sabah yerel gazetelerin manşetleri, bir gün önceki olaylara atfen şöyleydi;

“Bunun adı İsyan”…”Genel Grev ve Eylem Kararı..Saat 11’de Lefkoşa’da…23 tutuklu”…”Lefkoşa Savaş Alanına döndü”…”Böyle mi Olmalıydı?…Hayat Duracak”..

Gidiş nereye, bunun sonu ne olacak?

Çok basit, gidilecek köyün minareleri görünmüştür efendiler..

Muhtemel bir referandumun ayak sesleri duyulmaktadır.

Downer havayı koklamakta, ortamı yoklamaktadır.

Önümüzdeki 6 ay AB Dönem Başkanlığını alacak olan İrlanda’nın Avrupa Birliği’nden Sorumlu Devlet Bakanı Lucinda Creighton, Kıbrıs sorununun, iki tarafın katılımıyla, Birleşmiş Milletler çerçevesinde çözülmesi gerektiğini kaydederek AB’nin bu sorunun çözümü için uygun yer olmadığını ifade ederken İngiltere’nin Liberal Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Simon
Hughes: “BM Genel Sekreteri, Kıbrıs sorununun çözüm görüşmelerine ABD gibi güçlü bir ülkeden yetkilileri de dahil etmeyi düşünmeli” demekte, Downer ise bir taraftan garantörlük kavramını sulandırırken aynı anda Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras’ın KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu; Başbakan RecepTayyip Erdoğan’ın ise Rumlar’ın şubatta seçilecek yeni lideriyle görüşmesini önermektedir. Projeye göre çapraz görüşme trafiğinin ardından üç garantör ülkenin katıldığı çoklu Kıbrıs konferansı düzenlenecek. Hatta Politis’in iddiasına göre mekânlar bile belli. Bugüne kadar Lefkoşa’da yapılan görüşmelerden sonuç alınmadığına dikkat çeken Downer, New York ya da Cenevre’deki BM merkezlerini de listeden çıkarmış. İkili görüşmelerin Ankara, Atina ve Londra’da yapılması, çoklu konferansın ise AB’nin başkenti Brüksel’de düzenlenmesi planlanıyormuş. Downer, 2013 Mart’ında yeni müzakerelere başlayıp, 2015’teki KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar tamamlama hedefinde imiş..

Kimsenin aklına; Obama’nın seçimi için Ocak sonuna, Rum tarafının seçimi içinse Şubat sonuna kadar “uyutulan” müzakerelerin neden 2015’deki KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de beklemesi gerektiğini önermek gelmiyor?

Amerika’nın ve Rumların seçimi seçim de, Türklerin ki değil mi?

Öte yandan Lefkoşa’da ilginç siyasi ittifaklar oluşuyor.

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasında imzalanan ekonomik paketi ve bu paketten sorumlu olduğu gerekçesi ile TC Büyükelçiliği ve UBP hükümetini protesto etmek amacı ile Meclis önünde bir eylem gerçekleştiriliyor; eylemde ““AYŞE TATİL BİTTİ, ÇIK ADAMIZDAN” ve “ANKARA ELİNİ YAKAMIZDAN ÇEK” pankartları taşınıyor.

Hayrettir Lefkoşa’daki etkili ve yetkili bir takım çevreler asıl tehlikenin Türkiye’ye elçilik önünde böyle sövenlerden değil, Rumla birleşmeyi reddedenlerden geldiğini ileri sürüyor.

Yine hayrettir Annan Planı zamanında da bu “aynı iki zıt” çevre akıllara seza bir “Yes be annem” koalisyonu içinde değil miydi?

Nedense eş zamanlı ve “koordineli” olarak piyasaya sürülen kamuoyu yoklamasında ne diyordu?

Politis gazetesinde yer alan haberde, gerek Kıbrıs Rum gerekse Kıbrıs Türk tarafında çözüme “hayır” düşüncesine doğru bir eğilim hâkim olduğu, Kıbrıslı Rumların yüzde 51, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 42’sinin olası bir referandumda “hayır” yanıtı vermeye meyilli oldukları iddia ediliyordu. Gazete Kıbrıslı Rumların yüzde 51’inin ve Kıbrıslı Türklerin yüzde 46’sının “çapraz oy, dönüşümlü başkanlık ve ortak karar alma” unsurlarını içeren bir paketi kabul etmeyeceklerini belirttiklerini, ayrıca Kıbrıslı Rumların yüzde 52’si ve Kıbrıslı Türklerin de yüzde 64’ünün, Rum başkanın daha uzun süre görev yapacağı bir dönüşümlü başkanlığı kabul etmeyeceklerini vurguladıklarını yazdı.

Yalanın kuyruklusuna ve göz boyamaya bakar mısınız?

Çözüme “hayır” eğilimi Türk tarafında kaç?

%42..

Peki geriye ne kalıyor?

%58..

Ben mi dört işlemi bilmiyorum, matematik mi değişti?

Bu %58’lik “çoğunluk” -Yes be annem-ci değil midir?

Ve Lefkoşa’da uluorta gezen bu Annanistler oldukça, muhtemel referandum tarihi de yaklaştıkça geriye kalan bu %58’lik kitle daha da artmayacak mıdır?

%58’den, 2004’deki %65’e ne kalmıştır efendiler?

7 puancık mı?

Gelsin AB-D ve denizaşırı ülke paracıkları..

Gelsin bilumum proje ve sistem mühendiscikleri..

Gelsin cümle Soroscuklar, Soroscu çocukları, yeni Karen Fogg’cular.

Ben yazının başından itibaren çizdiğim resimdeki bıkkınlık, hayal kırıklığı ve pişmanlık ortamında… mahsus ve bilerek Kıbrıs Türkü’nün içine sokulduğu bu çaresizlik içinde muhtemel bir referandumun “yetmez ama evet” bağlamında %80’lere varan oranda “evetlere vesile olacağını” düşünüyorum..

İddia ediyorum..

Alın size “Kıbrıs’ta güzel şeyler”.28 Aralık 2012

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

KIBRIS’TA GÜZEL ŞEYLER - 52707 B1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir