“…Fransızları uzaktan karşılayan Türk savaşçılarından ancak altmış tanesi Antep’in içine girebildi. Diğerleri muhtelif gruplar halinde civar köy ve araziye çekilmek zorunda kaldılar. Kuşatma içerisindekilerle, Antep’e gelen Fransız kuvvetleri, direnişin en güçlü olduğu Samsak Tepe’ye önce yüzlerce topçu mermisi atarak siperler ve mazgalları tamamen dağıtıp tahrip ettiler, birçok şehit ve yaralı verildi. Sağ kalan çok az savaşçının da büyük bir bölümü çeşitli yerlerinden yaralanmış halde zorlukla geri çekilebildiler. Tepede hiç durmadan Fransızlara ateş eden, Yıldırım Taburunun herkesçe bilinip tanınan, meşhur makineli tüfek çavuşu Antepli Arabınoğlu Tevfik Çavuş ve yanındaki birkaç savaşçının da şehit düşmesiyle, son tüfek sesi kesildi.
Tevfik Çavuş Sina’da İngilizlere karşı gene makineli tüfeği ile gözleri ilerde sürekli gözetleyip düşmana darbeler indirirken, kendi birliğinin dağılıp çekildiğinin bile farkında değildir. Mevzilerin içi İngilizlerle dolmasına rağmen, o hâlâ ateşe devam etmektedir. Bir İngiliz süvari subayı arkasından yanına kadar gelir ve elindeki kırbaçla dürterek işaret eder:
’Türk, Türk artık yeter!’ der. Tevfik Çavuş arkasına döner dönmez de İngiliz askerleri üzerine atlarlar. Esaretten döndükten sonra hemen mücadeleye katıldı. Yeniden evladı gibi sevdiği makineli tüfeğine kavuştu. Onu her gün temizler, omzunda taşımaktan özel bir haz duyardı. Çatışma sırasında mevziye girdikten sonra, ilk ateşten önce sanki bir canlıyla konuşur gibi tüfeğine seslenirdi:’Haydi oğlum, düşmanı selamla bakalım!”(1).
…
“İsmim İrfan Beyaz. Gaziantep doğumluyum. Hakkari Yüksekova Dağlıca Köyü’nde bulunan 3.Tabur, 3. Bölük’te görev yapmaktayım. MG-3 nişancısıyım. Buradan söylemek istediğim; ailelerimiz merak etmesinler. Burada gayet iyi bakılıyor bize, kardeşçe yaklaşıyorlar. İnşallah en kısa zamanda, tabi devlet büyüklerimizin de anlaşmalarına bağlı bu, en yakın zamanda bizi evlerimize gönderecekler (2). Ben MG-3 nişancısıydım. Çatışma süresince teröristlere karşılık verdim. Silahımız birkaç kez tutukluk yaptı ve tutukluğunu giderdim. Ateş etmeye devam ettim. En son namlu şiştikten sonra ateş edemedim. Bu esnada Cüneyt Ömür, bir an yanımıza geldi ve bizden şarjör istedi. Bizde bu sırada şarjör yoktu. Hasan Hüseyin Karabağ geldi, ’Geri çekiliyoruz’ dedi. Ve ben de ’Biz de gelecek miyiz?’ diye sordum. Hüseyin, ’Geride kimse kalmadı’ dedi. Ben ve İlhami ayağa kalktık ve bir iki adım atmıştık ki, teröristler geldi. Birisi üzerimizi aradı. Cebimde el bombası vardı. Bunu alarak aşağıya attı. Ben üzerime düşen görevi yaptığıma inanıyorum”(3).
***
İşte size iki asker portresi. İkisi de Türk askeri kimliği taşıyor. İkisi de Makineli tüfek nişancısı. Ve ikisi de Gaziantepli. Üstelik tesadüfe bakın ki; muhtemelen ikisi de Arap kökenli Türk vatandaşı. Birisi lakabı üzerinde Arabınoğlu Tevfik Çavuş (Gerçi Arabınoğlu, onun esmer tenli olmasından dolayı arkadaşlarınca takılan bir lakap da olabilir), diğeri Er İrfan Beyaz.
Arabınoğlu Tevfik Çavuş, Birinci Dünya Savaşı’nda Sina Cephesinde makineli tüfek nişancısı olarak ve kendinden geçmişçesine İngilizlere karşı savaşırken düşmanın eline esir düşüyor. Uzun süre esaret hayatı yaşadıktan sonra memleketine dönüyor ve Antep’in “GAZİ” unvanı almasında önemli bir rol oynuyor. Günümüz delikanlıları ve sözüm ona bazı parti liderleri gibi çeşitli fırıldaklar çevirerek ve sahte çürük raporları alarak askerlikten yırtmayı düşünmüyor ve derhal vatan görevine koşuyor. Antep savunmasında Fransızlara karşı yine makineli tüfeği ile kardeş olmuş savaşırken şehâdet şerbetini içiyor. Arabınoğlu Tevfik Çavuş bir şehit ve o, kesinlikle bir kahraman! Ruhu şâd olsun…
Er İrfan Beyaz. O da Arabınoğlu Tevfik Çavuş gibi Gaziantepli bir asker. O da tıpkı hemşehrisi gibi MG-3 makineli tüfek nişancısı. Üstelik muhtemelen o da, Tevfik Çavuş gibi Türk kökenli olmayan Türk vatandaşlarından! Roj TV’ye verdiği ve You Tube’de de bulunan görüntülerinden Arap veya Kürt kökenli olduğu sanılıyor. Türkçeyi biraz zor konuşuyor! Roj TV’deki röportajında ve mahkemeye vermiş olduğu ifadesinde bulunan sözleri, şahsen bende adı geçen hakkında şüpheler doğmasına sebep oluyor. Kullanmış olduğu silah, ne menem silahmış ki; hem tutukluk yapıyor, hem de aşırı atış yapmaktan dolayı namlusu şişerek kullanılmaz hale geliyor(4). Tesadüf ve aksililiğin de böylesi. Daha sonra ifadesine göre; “Geri çekiliyoruz” diyen arkadaşına “biz de gelecek miyiz?!” diye soruyor ve onlarla geri çekilmek veya çarpışarak ölmek yerine armut gibi üç-beş eşkıyanın kucağına düşerek kaçırılıyor!
Arabınoğlu Tevfik Çavuş, yukarıda da dediğim gibi bir şehit ve şeksiz şüphesiz bir kahraman. Er İrfan BEYAZ’ın ne olduğuna ise Van’da görevli Askeri Mahkeme karar verecek. Bize ise mahkemenin vereceği karara saygı göstermek düşecek.
Bunun anlamı açıkça şudur: Gaziantepli Arabınoğlu Tevfik Çavuş unvanını en bilge öğretmen olan tarihin vermiş olduğu hükümle ve Türk Milli Değerleri süzgecinden imbiklenerek almıştır. Bu unvanı sonuna kadar hak etmiştir. Gaziantepli Er İrfan Beyaz ise, unvanını bir askeri mahkeme kararıyla alacaktır. Umarız alacağı unvan, hayatı boyunca utanacağı bir unvan olmaz!(5)
Dipnotlar:
(*) PKK’nın gerçekleştirdiği Dağlıca Baskını üzerine yazılan bu yazı, ilk defa 16.11.2007 tarihinde yayınlanmıştır. Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümü münasebetiyle tekrar yayınlanmasının uygun olacağını düşündük.
1-bk. Osman Pamukoğlu, Kara Tohum, s. 223-224, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2005).
2-Söz konusu konuşmalar için bkz. internet adresinde bulunan “Esir Türk Askeri PKK’lı Çıktı” başlıklı haber ve aynı adreste bulunan video görüntüleri. Ayrıca söz konusu görüntüler You Tube görüntü paylaşım sitesinde de bulunmaktadır.
3-12.11.2007 tarihli Vatan Gazetesi, “Tutuklandılar” başlıklı haber, s.17
4-MG-3, genelde piyade birliklerinde bulunan bir makineli tüfektir. Piyade bölüklerinde genelde 4 mangadan kurulan takımlarda 4 tane MG-3 bulunur. Yani her mangada bir makineli tüfek nişancısı ve bir MG-3 makineli tüfek bulunur. Üç çatallı ayağı ile birlikte 14,5 kg, iki çatallı ayağı ile birlikte 11.5 kg. gelmektedir. Ağır olduğu için genelde mangada bulunan erler tarafından ortaklaşa taşınır. Tuzla Piyade Okulu’nda bizim de taşımışlığımız vardır.
“Alman Rheinmetall yapımıdır. 7.62 mm çapında şeritle beslenen, havayla soğuyan, barut gazının geri tepmesi yerine getiren yayın itmesiyle çalışan, sürekli atış ve darbe atışlarında kullanılan tam otomatik bir silahtır. Sehpayla kullanıldığı zaman ağır makineli, çatal ayakla kullanıldığı zaman hafif makineli tüfek olarak görev yapar. Namlu hızla değiştirilebilir ve atış hızı oldukça yüksektir.
İspanya, Pakistan,Iran,Portekiz ve Şili gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’de MKE tarafından lisans altında üretilen ve Norveç’in de aralarında bulunduğu bazı ülkelere satılan MG-3, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK/KADEK terör örgütüne karşı düzenlediği operasyonlarda ateş gücüyle askerlerin beğenisini kazanmış bir makineli tüfektir”(http:// wikipedia.org).
5-Gazeteci Hulki Cevizoğlu, 13.11.2007 tarihinde Yeni Çağ gazetesinde yazmış olduğu “KADDAFİ’NİN ÇADIRI, KRAL’IN OTEL ODASI!..” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Hakkâri-Dağlıca’ya yapılan PKK terör baskınında kaçırıldığı söylenen 8 kişi(asker) hakkında önemli bir yazı yazmış, “Acaba kendileri mi gitti?” diye sormuştum. Acaba, ‘Biz gidiyoruz!’ sözü söylenmiş miydi?.. Bunun yankısı çok oldu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt bile, iki gün önce basına bu gençler hakkında olumlu sözler söyledi ama sonunda benim yazdıklarım gerçekleşti. Bu 8 kişi Van Askeri Mahkemesi tarafından tutuklandı!… Gerekçelerden biri, ‘Yurt dışına firar!..’ Tahminlerimde(!) bugüne değin hiç yanılmadım. Yeniçağ arşivi ve kitaplarım bunların belgesiyle dolu…”.
Bu demektir ki; Er İrfan Beyaz’ın Van’daki Askeri Mahkemeden alacağı unvan, büyük ölçüde Hulki Cevizoğlu gibi düşünenlerin yanılıp yanılmamaları ile yakından ilgili olacaktır.
Not: Van Askeri Mahkemesi’nde, 18 Aralık 2009 tarihindeki son duruşmada (Dağlıca baskınında kaçırılan 8 askerden); Er Ramazan Yüce 2 yıl 6 ay, Uzman Çavuş Halis Çağan 1 yıl 8 ay, Erler Fuat Başoda, İlhami Demir, İrfan Beyaz, Mehmet Şenkul, Fatih Atakul ve Özhan Şabanoğlu 1 yıl 3’er ay hapis cezasına çarptırılmış, ancak mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir!(bkz.