Nobel Barış Ödülü’nün 2012 Yılındaki Sahibi Avrupa Birliği

Nobel Barış Komitesi 12 Ekim 2012 tarihinde  2012 Nobel Barış Ödülünü altmış yılı aşkın bir süredir Avrupa’da barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının gelişimine yaptığı katkılardan ötürü Avrupa Birliği’ne vermeye karar vermişti.

Barış Ödülü’ne bu yıl 43’ü tüzel kişilik olmak üzere toplam 231 kişi aday olmuştu.

Uzun zamandır kıtayı birleştirmekte oynadığı rol AB’nin ödülü almasında rol oynamıştır. 1901 yılından  bu yana verilen  Barış Ödülünü daha önce 20 kurum  almıştır. Birleşmiş Milletler ve kurumları en çok (5 ödül) ödül alan tüzel kişiliktir.

Barış Ödülü; 8 milyon İsveç kronu, (1.2 milyon dolar) bir madalya ve bir sertifikadan oluşmaktadır. Madalya ve sertifika Avrupa Birliği adına Avrupa Birliği kurumları tarafından korunacaktır.

Para ödülü ve madalya, 1605/2002 sayılı Tüzüğün 19’ncu  maddesi uyarınca bağış sayılmaktadır.  Para ödülü çatışmalardan etkilenen çocukların desteklenmesi için kullanılacaktır.

Avrupa Komisyonu,  14 Kasım’da  ödülü   dünya çapında savaş ve çatışmalardan etkilenen çocuklar için kullanacağını şöyle açıklamıştır:

“Nobel Barış Ödülü dünya çapında uzlaşma anlamına gelmektedir. Para ödülünden de geleceğe dair ilk ümidimiz olmanın yanı sıra, mevcut ve geçmiş çatışmaların da ilk mağduru olan çocuklar faydalanmalıdır.”

Alınan karar, Avrupa Topluluklarının genel bütçesine uygulanacak Mali Tüzüğe ilişkin 1605/2002 sayılı ve 25 Haziran 2002 tarihli Konsey Tüzüğü’ne  uygundur.

ABD  eski Savunma ve Dışişleri Bakanı olan  George Catlett Marshall’a  da  Avrupa’da barışın sağlanmasına katkıda bulunduğu için 1953 yılında Nobel Barış Ödülü  verilmiştir.

Ödül Töreni 10 Aralık 2012‘de Oslo’da gerçekleştirilmiştir. Yapılan açıklamada; 27 üyeli Birliğin, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’nın yeniden inşasına ve 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından eski komünist ülkelerde istikrar sağlanmasına yaptığı katkı önemle vurgulanmıştır:

“Avrupa Birliği 60 yıldan fazla süredir, Avrupa’da barış ve uzlaşmanın, demokrasi ve insan haklarının gelişimine katkıda bulunmuştur.”

AB’nin başarıları sayılırken Türkiye’ye de yer verilmiştir:  “Geçtiğimiz on yılda Türkiye’nin üyelik olasılığı ülkedeki demokrasi ve insan haklarının gelişimine katkıda bulunmuştur.”

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, ödülün açıklanmasının ardından “AB’nin ruhu uzlaşmadır. Bir ilham kaynağı olabilir. AB savaşın yerine barışı, nefretin yerine dayanışmayı koyan benzersiz bir projedir” demiştir.

AB kurumunun başkanları, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy,

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, AB’nin 60 yıldır Avrupa’da barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerletilmesindeki rolünden dolayı  AB’ye verilen  Nobel Barış Ödülü’nü 10 Aralık 2012 tarihinde Oslo’da yapılan  törenle AB’yi

temsilen kabul etmişlerdir.

 

Nobel Komitesi Başkanı Thorbjorn Jagland  yaptığı açış konuşmasında, Avrupa’nın tarihsel süreçte yaşadığı acılı günlerin etkisinden sıyrılıp, Almanya-Fransa barışından  yola çıkarak oluşturulan Birlik temellerinden bugünlere nasıl gelindiği hakkındaki görüşlere yer vermiştir.

 

AB üyelik sürecinin Türkiye’ye etkilerini de ele alan Jagland, Türkiye’nin AB üyeliği yolunda geçirdiği reformların etkisinin üyelik süreci için önemli olduğunu, üyeliğin gerçekleşmesiyle  bu durumun Orta Doğu’daki istikrara önemli katkı sağlayacağına dikkat çekmiştir.

 

Jagland, konuşmasının sonunda aralarında Türkçe’nin de bulunduğu birçok dilde AB’nin “birlikte yaşamak” hedefini vurgulamıştır.

 

Ödülü kabul ettikten sonra bir konuşma yapan AB Konseyi Başkanı Van Rompuy, Avrupalı devletlerin arasındaki kardeşliğin şimdi ve gelecekte de pekiştirilmesinin esas olduğunu belirterek “Değerlerimizi birbirine sıkıca bağlayarak savaş, imkansız hale getirilmektedir. AB, bu şekilde barış sanatını mükemmelleştirmektedir” demiştir.

 

Van Rompuy’un mesajı şöyledir:

“Böyle bir belirsizlik zamanında, bugün Avrupa ve dünya halklarına Birliğin günümüzde ve gelecekte Avrupa milletleri arasında kardeşliğin pekiştirilmesi yönündeki temel amacını hatırlatmaktadır…1945’in küllerinden doğan ve 1989’da birleşen kıtamız kendini yeniden yaratma konusunda muazzam bir kapasiteye sahiptir. Bu müşterek macerayı ilerletmek gelecek kuşaklara düşmektedir. Ümit ediyorum ki gençler bu mesuliyeti gururla devralacaktır.”

AB Konseyi Başkanı Rompuy’dan sonra söz alan Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso,  gerçek barışın ancak temel olan insan haklarının korunması ve vatandaşların kendilerini yaşadıkları yerde güvende hissetmesi ile mümkün olabileceğini dile getirmiştir.

 

Barroso, AB’nin devletlerin bir araya gelmesinden ibaret olmadığını belirterek, AB’nin güçler dengesine değil devletlerin egemenliği esasında dayandığını belirtmiştir:

 

“Avrupa projesinin eşi benzeri olmayan özelliği, demokratik devletlerin ve Avrupa Komisyonu ile Avrupa Adalet Divanı gibi uluslar üstü kurumların bir arada olmasıdır…Birliğimiz bir devletler ortaklığının ötesine geçmektedir. Bu yeni bir hukuki düzen olup, ülkeler arasındaki güç dengesine değil devletlerin egemenliklerini paylaşma yönündeki serbest iradesine dayalıdır…Bugün size şu mesajı vermek istiyorum: Avrupa’da ve dünyada kalıcı barış, özgürlük ve adalet için yürüttüğümüz mücadeleye itimat edebilirsiniz.”

 

Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean-Maurice Ripert Ankara’da  Nobel Barış Ödülünün AB’ye verilmesi sebebiyle  yaptığı konuşmada “Bu ödül, AB’nin ‘farklılık içinde birlik’ sloganını günbegün gerçeğe dönüştüren 500 milyon AB vatandaşına yönelik bir takdir ifadesidir” derken, Büyükelçinin ülkesi Fransa, tarihte yapılmayan bir sözde soykırım yasası ile meşgul olmaktadır.

Bu nasıl bir çelişidir?

 

 

Sözde Ermeni  Soykırımı Fransa’nın  Yeniden Gündeminde                                               

 

Fransa’da Marsilya Milletvekili Valerie Boyer, Anayasa Mahkemesi tarafından Şubat 2012’de iptal edilen, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarına ceza öngören yasa için Fransız Meclisine geçen hafta yeniden teklif sunmuştur.

Merkez sağdaki UMP’li milletvekili  Boyer, Fransa Anayasa Konseyi’nde reddedilen yasayı yeniden gündeme getireceğini 24 Eylül’de açıklamıştı.

 

Boyer’in sunduğu yeni teklifte, Fransa’nın yasayla veya uluslararası bir sözleşme aracılığıyla tanıdığı soykırımları inkarın, hapis ve para cezasına çarptırılması talep edilmiştir. 28 Şubat 2012′de anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal eden Anayasa Mahkemesi hakkında 30 milletvekilinden oluşan meclis soruşturma komisyonu kurulması da teklifte  istenmiştir.
Teklif sunulurken Ankara’da Türk çocuklarına da hizmet veren Fransız Okulu’nda okutulan ders kitaplarında çocuklara Ermeni soykırımı öğretilmektedir.  Sözde  Ermeni soykırımı ile ilgili iddialar 4 Eylül’den itibaren Fransız ders kitaplarına konulmuştur.

Kamuoyu oluşturmak  için Valerie Boyer’e  tepkimizi dile getirelim:  E-mail: vboyer@valerie-boyer.fr vboyer@assemblee-nationale.fr Adres: 99 Avenue de la Rose 13013 Marseille 306 Route des 3 Lucs la Valentine 13011 Marseille Telefon: (00 33) 491 06 54 33 Faks: (00 33) 491 06 54

Fransa’da bu gelişmeler olurken  ülkede yapılmakta olan Sözde  Ermeni Soykırımı Anketi’ne de  katılalım ve “hayır” diyelim.  Çünkü, şu anda 52/48 aleyhimize bir durum söz konusu.

Ankette yeni bir Ermeni soykırımı yasası gerekli mi diye sorulmuş. Siteye girip kırmızı renkli  “non”  yazan yeri işaretlemeyi ihmal etmeyelim ve aşağıdaki linki tüm tanıdıklarımıza göndererek ankete katılmalarını sağlayalım.

                       

ab

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir