SİLİVRİ’DEN EY İNSANLIK

 

Dünyada  2000’den bu yana 4.4 milyar insanın sahibi olduğu toplam servet yüzde 72 artmıştır, 2011’de 195 trilyon dolar,2015’de 315 trilyon dolara ulaşması bekleniyor.
Sadece 2.4 milyon insan dünya servetinin yüzde 35′ ini elinde tutuyor.
Coca Cola’nın marka değeri 72 milyar dolardır, IBM 70 , Microsoft 59 milyar dolar ediyor.

*
2012’de ABD bütçesinin gelir kalemi 2.4 trilyon dolara,gider kalemi 3.7 trilyon dolara bağlanmıştır, bütçe açığı 1.3 trilyon dolardır.
1.3 trilyonluk bütçe açığı ile ABD’nin askeri,istihbarat harcamaları ve personel giderlerini oluşturan 1.3 trilyon dolar ancak birbirini karşılıyor!
2023’de ABD bütçesinin dünya mal üretiminin yüzde 25’ine tekabül eden 27 trilyon dolar açık vereceği hesaplanıyor.

*
Tarih boyunca sermaye her biri bir önceki aşamaya nazaran diyalektik bir gelişme ile piyasa kapitalizmi,emperyalizm ve çok uluslu sermaye sürecinden geçiyor.
Beher aşamanın farklılığı niteliksel gelişimiyle teknoloji yüzündendir -bugün,makinalar giderek daha çok insan bilgisini ve emeğini depoluyor -mesela,bilgisayar gibi herşeyi kendine emen bir makina, insanın temsil gücünü zorlamaktadır; makina tanrılaşıyor ve herşeyin belirleyeni oluyor…
Sınır ve engel tanınmıyor, ulusal değerler yok edilirken,ülkelerin  savunması,düzen ve güvenliğini teminen sosyal barış ve adaletin sağlanmasında ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden sosyal devlet anlayışı hızla gündemden düşüyor.

*
Yazık ki,yapay Tanrı küresel ekonomik artışı sağlayamamaktadır.
İşte ABD! Ekonomik krizlerinin önüne geçmek üzere ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeleyen -bu suretle, rezerv döviz doları güçlendiren, ülkelerin güçlü doları satın almasıyla  finansal sistemini ve ekonomisini etkili kılan yolu tıkanmıştır-artık, kendinden güçsüz ülkelere yaptığı  savaş harcamalarının masraflarını dahi kaldıramıyor.
Ya Avrupa?
Birlikte borç krizlerine çözüm bulunamazsa  bölgelerinde -bırakınız,ekonomik artışı, barış beklenmiyor!

*
ABD ve Avrupa’da dozu artmak kaydıyla milyonlarca  insan mali sistemin iyileştirilmesi,servet dağılımındaki eşitsizlik ve sınıflar arasındaki büyük uçurumların ortadan kaldırılması talebi ile neoliberal mali politikaları,yolsuzluk ve yoksulluğu ve bütçe kısıtlamalarını protesto ediyor.
O protestolardan dünyanın her yerine ABD’nin bireyi,eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında fakat kaynakların izin verdiği ölçüde üretim ve tüketim faaliyetinde bulunur diyen demokrasi tanımının dikişleri çatır-çutur atıyor.

*
Hâla hükümetler alışılageldiği gibi her ekonomik krizde zarar gören insanların  cebinden finans kesimlerine para akıtmaya bakıyor!
Oh, ne alâ! Fakat -mesela,Avrupa’da borç krizinin önüne geçmek üzere IMF’ye daha operatif usullerle para sağlayacak mekanizmalarla rezervler mi çoğaltmalıdır ya da bankalara sermaye mi aktarılmalıdır ya da AB ülkeleri kağıtları satın mı alınmalıdır-doğrusu, bir sonuca gitmekte çaresiz kalınıyor.
Çünkü tüm çözüm olasılıklarında  vasi konumda olan vatandaşlarının cebinden alınan borçluya transfer ediliyor-ki, bu kez halklar kitlesel protestolarla ayağa kalkıyor.

*
O nedenle ABD ve Avrupa, çok uluslu sermaye sürecinde çok yeni olmasının verdiği fırsatla Türkiye’den başlattığı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde Arap Baharı ardından batı usulünce demokratik kurumların inşası ve güçlendirilmesi ardından ekonomilerini hızla kendilerine entegre etmek istiyor.
Yoksulluğun önlenmesinde ve mülkiyet hakkı karşısında toplumun korunmasında mükellef her müslümanın yapması gereken  farz kabul ettiği vergi yerine zekattan,ihtiyarî yardımlar ve sadakalardan himmet bekleniyor.
Teminen Türkiye ve beher Arap ülkesinde mütemadiyen teknolojisi gelişen Batı ile ilişkilerinde ekonomiden-siyasete,yeni nesillerin yetiştirilmesi ve yeni sosyal yapıların oluşturulması hedefleniyor.

*
Bu öngörü çerçevesinde Türkiye, yeni devletinin yargı,idari ve mali bürokrasisi,asker-polis ve istihbarat gücüyle kardeşlik fikri,dayanışma hissi ve ahlaki fazilet ilkesiyle dini eğilimler üzerinden sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birlikler,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı,sanayiciler ve sermaye sahiplerinin birlikte yarattığı aş ve iş’e  farklı sosyal yapılı,etnik özellikli,değişik mezhep,cemaat,tarikat,aşiret ailesinden gelenlerin ortaklığı ve ortaklığın organize eden kör bir akıl’la yürütülmüyor mu?
Bu sayede yüzde 50 oy toplayan kör akıl Türkiye devletinin her kurumundan giderek sosyal yapıda  bağımsızlıkçı,çağdaş ve anti-emperyalist akıl ve vicdanı tasfiye etmeye yeltenmiyor mu?

*
Ne ki halkların özgür akıl ve vicdanları engel tanımıyor, ABD ve Avrupa’nın ekonomik krizlerini kendilerine ve ülkelerine ödetmeye kalkıştığı sözde değişime isyanlar ediliyor.
Ne Tunus’ta  Zeynel Bin Ali’nin diktatörlüğünün devrilmesi ardından  seküler rejim süresince yıllarca yeraltında yasaklı, anti-batıcı fakat Arap Baharı sürecinde ılımlılaşan İslamcı ve ABD destekli Ennahda Hareketi liderliğinde üçlü koalisyon hükümeti,
Ne Mısır’da Mübarek’ten sonra yine yıllarca yeraltında yasaklı İslamcı ve ABD destekli Müslüman Kardeşler Hükümeti halkın taleplerini karşılayamıyor.
Her iki ülkenin İslamcı hükümetleri, halkların temel hak ve özgürlüklerine keskin sınırlar koyan yeni bir anayasa’yı  tek kurtuluşları olarak görmektedir.
Ne ki, geri kalmış Silyana’da halk aldatılmışlığın öfkesindedir,öfke durak bilmiyor,şiddet kullanan radikal Selefi’lerle birlikte öfke tüm Tunus’tadır.
Ya da rejimin siyasi ve hukukî kimliğini İslami düzene-şeriata değiştirmek isteyen Müslüman Kardeşlere karşı milyonlarca insan Mısır’da Kahire’de,İskenderiye’de,Süveyş’te isyandadır.
Ya da Halep,El Bab bölgesinde Suriye halkı,”Özgür Suriye Ordusu çeteleri dışarı,nizami orduyu istiyoruz”sloganlarıyla yürüyüşte…

*
Atatürk’ün,”Baylar ve ey millet! İyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,mensublar memleketi olamaz.En doğru ve en hakiki tarikat,medeniyet tarikatıdır”düsturuna- rağmen,
Türkiye’nin Kemalist ideolojik karakterini belirlediği,siyasal ve toplumsal yapılanmasını şekillendirmeye giriştiğinden beri  etkisini her zaman çözümsüzlükte ortaya çıkaran karakteriyle siyasal ve toplumsal yapılanmaya engel oluşturan  -bugün,ABD çıkarları ve İsrail’in itikadî gelişimi ve güvenliğini sağlamak üzere emperyalizm ile ortak İslamcı hükümet;
Dünyaya nesnel bakışın önünü tıkamıştır,bağımsızlığı paspas etmiş,ulusal birlik ve beraberliği  bozmuş ve Türkiye’yi tüm komşularına düşman etmiştir.

*
Şimdi Türk Halkı -işte,Cumhuriyet Bayramı -işte, 10 Kasım direnişleri ardından yine binlercesi  ne adaletin,ne insanlığın,ne hukukun olmadığı Silivri’de protestosunu yükseltiyor.

Savcısının başbakan olduğu,Türkiye’nin çözülememiş dosyaları ve düzmece bir çok belgeyle insanların zindanda tutulduğu
-aslında,Kemalist Türkiye Cumhuriyetine duyulan garazdan ulusun Cumhuriyet’ini,o ulusun tarihe çıkış efsanesinin adını koyduğu Ergenekon Davasıyla tarihten silme operasyonunun sürdürüldüğü Silivri’de bulunuluyor.
*
Türk ulusu ve Arap ulusları- esasen,varolan anti-emperyalist karakterleri, çağdaşlık ve özgürlük hasretleriyle ayağa kalkmaktadır,isyan büyüyor.
Çağa rağmen çağdışılık, özgürlüğe rağmen esaret asla kabul edilmez -kim ne derse desin,insan artık çağcıllığına,özgürlüğüne ve lokmasına göz dikenin gözünü çıkarıyor.
“Yeter söz ulusun ve uluslarından hareketle insanlığındır” sözü – sağır,kör ve dilsiz değilse eğer, Ergenekon Davasında kurumu bir terör örgütü gibi töhmet altında kalan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in kulağından -varsa, ruhuna işlesin!
Çünkü, müneccim olmak gerekmiyor,ABD ve Avrupa’nın süren politika inadı savaş getiriyor -ki, sağır-kör ve dilsiz bir Genelkurmay Başkanı bu savaşın daha şimdiden hezimetkâr’ıdır.

14.12.2012


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir