Kıbrıs Rum Yönetimi ve Rum politikacılar, BM’nin yıllar önce kayıtlara geçirdiği “İki kurucu devlet ve siyasi eşitlik” kavramını ve bu parametreyi hep görmezden gelip sulandırmaya çalıştı.
Rumlara göre Kıbrıs’ta üzerinde mutabakata varılacak çözümün temelinde “iki devlet” olacak ama bu iki devletin tanımı ve yetkileri “eyaletten” öteye gitmeyecek. Bunun da nedeni İngilizce de “Eyalet” ile “Devlet” kelimelerinin karşılığı “State” kelimesi olması ve bu kelimenin de BM Parametrelerinde aynen yer alması.
Rumlar, bu kelime oyununun arkasına saklanıp, “İki eyaletten oluşan, memurlarının yüzde 66’sı Rum, yüzde 33’ü Türk olan, adada Türk askerinin olmayacağı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün bulunmayacağı, yerine de AB’nin garantörlüğü altında Birleşik Kıbrıs Federal Cumhuriyeti” adlı bir tamamen kendilerinin kontrolünde bir devlet kurmak peşinde koşuyorlar yıllardır. Bunu gerçekleştirmek için de her yolu ve her üç kağıdı deneyen Rumlar, 2004 yılında yapılan “Annan Planı Referandumu”nda da bu yüzden “Hayır” oyu kullandılar. Adayı asla Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istemedikleri içindi Rumların yüzde 75’lik “hayır” oyları…
Ama artık deniz bitti.
Hiç kimse batık ve üçkağıtçı Kıbrıs Rum Yönetimini dikkate almıyor, almak da istemiyor.
Bölgedeki politik ve çıkar dengeleri de Rumların aleyhine bayağı bozuldu. Eskiden Kıbrıs Türkçesi ile Rumların “Bıyıklarını balta kesmiyordu” ama şimdi sinekkaydı tıraş edildikleri için ne bıyıkları kaldı ne de sakalları…
Türkiye akılcı bir şekilde yürüttüğü dış politikası, sağlam tedbir ve uygulamalarla süreç içinde geliştirdiği ekonomisi ile Orta Doğu’da sözü geçen ve dinlenen bir devlet konumuna yükseldi. BM Genel Kurulunda yapılan oylama ile geçen gün Filistin Devletine tanınan “Gözlemci Üye” statüsünün ana mimarlarından birisi de Türkiye. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın oylamadan sonra sözleri bunu net bir şekilde ortaya koymakta.
İsrail, Türkiye’yi tekrardan kazanabilmek için nasıl geri adım atarımın arayışı içine girdi. İsrail’in Savunma Bakanı Ehud Barak’ın bu dönemde ve seçimlerden sadece birkaç ay evvel istifa etmesi boşuna değil. İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Türkiye’ye karşı uygulamalarını ve tutumunu benimsemediği için istifa ettiğini tüm diplomatlar ağız birliği etmişçesine söylüyor.
Türkiye şimdi kendisini Orta Doğu’nun lideri haline getiren bu deneyimlerini KKTC’ye de öğretmeye ve de aktarmaya başladı. Rum tarafının çöküntüye girdiği günümüzde KKTC’nin tam tersi bir yol haritası ile ekonomisini güçlendirerek, ekonomik ve politik olarak daha güçlü bir hale gelmesi, Kıbrıs konusunun çözümünde hem Türk tarafının elini sağlamlaştıracak, hem de Rumları bir anlaşmaya zorlayacak bir strateji ve gelişme.
“2013-2015 sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı”nın dün Ankara’da Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile KKTC Hükümeti arasında imzalanması ve T.C. Resmi Gazetesinde yayımlanması, bu siyasi ve ekonomik hedef doğrultusunda atılmış adımın ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermekte.
İmzalanan bu Ekonomik ve Mali Protokol ile KKTC’nin kalkınması ve hayat şartlarının yükseltilmesi hedefleniyor. Hedeflemeden de öteye, bu garanti altına alınıyor. Geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi Türkiye’den KKTC’nin kalkınması için gönderilen mali yardımlar ve katkılar artık hiçbir koşulda memurların maaşlarının ödenmesi için kullanılamayacak.
Bu karşılıklı imzalanan protokole göre, KKTC reformları hayata geçirerek ve mali disiplin çerçevesinde cari bütçe açığını kademeli olarak aşağıya çekecek. T.C. Hükümeti de Kamu Maliyesinin, Reel sektörün ve diğer yatırımların desteklenmesi için 2,5 Milyon Türk Lirasına kadar hibe ile kredi yardımında bulunacak. Bu ilgili sektörlere en az 50 milyon liraya eşdeğer katkı demek.
Belli ki KKTC ve Kıbrıslı Türkler artık Rumlarla kader ortaklığı yapmaya mecbur kalmayacak. Hep birlikte, kendi başımıza ayakta durmayı öğreneceğiz anavatan Türkiye’nin yardım, teknik desteği ve yol göstericiliğiyle…
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
5 Aralık 2012
Bir yanıt yazın