CAMBAZA BAK!
HÜSEYİN MÜMTAZ
Biz Kasım ayının son günlerinde Lefkoşa’nın orta yeri Büyük Han’da yahut Girne ‘de herhangi bir kahvede oturabilmek için gölgede masa-sandalye arar veya güneşe sırtımızı dönerken…
Dönüp de miskin miskin kahvemizi yudumlar ve Lefkoşa’nın çöpleri, Girne Antik Limanının zibilleri ile oyalanırken…
Birileri malı götürüyor…
Gözümüzün içine baka baka gözümüzden sürmeyi çekiyorlar.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, başta vize konusu olmak üzere müzakereler, ilerleme raporu ve AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği konularında temaslarda bulunmak üzere Strasbourg’a gitmiş.
Bağış, Avrupa Parlamentosu’ndaki programına ilk olarak Türkiye’de tutuklu bulunan gazetecilerin durumunu izleme komitesi ile başlamış. Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından AP Sosyalistler ve Demokratlar Grubu Başkanı Hannes Swoboda ile bir araya gelmiş, Swoboda’ya AB bakanlığının rozetini taktıktan hemen sonra da şu soruyu sormuş:
“Tek bir sorunun cevabını öğrenmek için buradayız. Türkiye, AB’ye ne zaman üye olacak?”
Swoboda da şak diye “2023” tarihini vermiş.
Anlaşılan o ki 2023’le o kadar çok uğraştığımızı görünce adamlar da suyumuza gitmeye başlamışlar.
2023’e kadar hangi köprülerin altından kim bilir ne sular akacak?
2023’e kadar kim öle, kim kala?
Ama birilerinin ölmeyeceği kesin.. Bize 2023’e kadar “yaz gelince sana yonca yedireceğim” marka elma şekeri uzatan AB memleketin en uzak köşesine kadar teşkilatlanmasını tamamlamış vaziyette..
İçişleri Bakanlığının 26 Ocak 2010 tarih ve 2010/6 sayılı Genelgesi ile çalışmalarına başlanan proje kapsamında 81 ilin tamamında İl AB Daimi Temas Noktası olarak çalışacak bir Vali Yardımcısı görevlendirildiğini, İl AB Daimi Temas Noktası Vali Yardımcılarının ildeki kuruluşların AB sürecine ilişkin her türlü gelişme, haber, yasal düzenleme, proje ve fon imkânları gibi konularda bilgilendirilmesinin yanı sıra, illerde çeşitli kuruluşlar tarafından AB ile ilgili farklı konularda yürütülen çalışmaların koordinasyonu görevini de ifa etmekte olduklarını…
Her ilde, İl AB Daimi Temas Noktası Vali Yardımcısı tarafından söz konusu çalışmaların düzenli olarak sürdürülmesini sağlamak amacıyla vali veya ilgili vali yardımcısının başkanlık ettiği Avrupa Birliğine Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu oluşturulduğunu…
Avrupa Birliğine Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu toplantılarının, tüm illerimizde düzenli olarak gerçekleştirilmekte olduğunu; Kurul toplantılarının, yerel düzeyde AB konularının tartışıldığı ve ilde AB sürecine ilişkin farkındalığın artmasına da imkân sağlayan demokratik bir platform sağlamakta olduğunu; Avrupa Birliğine Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu’nda, kaymakamlar, ilgili il müdürleri, il özel idaresi genel sekreteri, büyükşehir belediyesi genel sekreter veya yardımcısı, diğer il belediye başkanlıklarında ise belediye başkan yardımcısı, üniversitelerin rektör yardımcıları, ticaret, sanayi ve ziraat odalarının temsilcileri ve ilde aktif sivil toplum kuruluşlarından birer temsilcinin yer almakta olduğunu biliyor muydun ey okur?
“Valiliklerin AB Sürecinde Etkinliğinin Artırılması Projesi” kapsamında, Hollanda Hükümeti ile ikili işbirliğimiz çerçevesinde İl AB Daimi Temas Noktası olarak görev yapmakta olan 81 ilin vali yardımcılarına yönelik olarak 2010 ve 2011 tarihlerinde Hollanda Maastricht’te Avrupa Kamu Yönetimi Enstitüsü (EIPA) tarafından birer “eğitim” düzenlendiğini ve bu eğitimlerin değerlendirme toplantısının, Ankara Hollanda Yüksek Öğrenim Enstitüsü NIHA’da 15 vali yardımcısı ve 15 AB Birimi Personelinin katılımıyla 15 Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirildiğini de mi duymamıştın ey okur?
Vallahi ben de farkında değildim ve hiç duymamıştım..
Durum Türkiye’de böyle de, KKTC’de farklı mı?
Annan Planı döneminden beri KKTC’ye çöreklenen A-BD, USAİD, UNDP, BM kılıklı “sistem mühendisleri” her nedense faaliyetlerini yine hızlandırmış vaziyette.
Bir şeyler kotarılıyor..
Hal böyle olunca meydanı alabildiğine boş bulan uyanık bir takım çakallar da ilgi duydukları alanlara üşüşmekte geç kalmıyorlar.
“BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı” kartvizitini taşıyan Alexander Downer uzunca süren bir aradan sonra, mecburen ara verilen görüşmelere hız vermek amacı ve 18 aylık yeni bir proje sunmak niyetiyle Kıbrıs’a geliyor ve ilk görüşmesini Cumhurbaşkan”larının” eski Özel Temsilcisi ve Toparlanıyoruz Hareketi lideri Özersay ile yapıyor.
İşte tam bu noktada da “cambaz” aklıma geliyor.
Bilerek “Cumhurbaşkanları” dedik, çünkü Özersay Eroğlu’na, Talât’tan miras kalan bir zâtı muhteremdi.
“Muhteremliği”, birilerinin kendisine “fevkalade himayeye mazhar” evlât statüsü tanımış olmasından ileri geliyordu.
Talât ve Eroğlu’ndan ayrı olarak tek başına Brüksel, Oslo’lara gidip, kerameti kendinden menkul görüşmeler yapıyordu.
Şimdi…
Rum kesiminin AB dönem Başkanlığı ve yine Rum kesimindeki başkanlık seçimleri yüzünden görüşmelere verilen “mecburi” aradan sonra…
Ve garantörlüğün de kaldırılmasını öngören bir planın müzakeresini öngören 18 aylık bir programı taraflara “satmak” üzere adaya gelen Downer, iki toplumun liderleriyle görüşmeden önce Özersay’la “görüşüyor”.
Özersay basına Downer ile bir saati aşan bir görüşme gerçekleştirdiğini ve bu görüşmede Rum tarafındaki Başkanlık seçimleri ertesinde kapsamlı bir çözüm bulunabilmesi için neler yapılabileceğini ele aldıklarını belirtiyor.
Özersay Kıbrıs’ta sonuç alıcı bir müzakere için yeni bir sürece ihtiyaç olduğunu, aynı süreci devam ettirmenin kısır, sonuç vermeyen bir uğraştan öteye gidemeyeceğini vurgularken “Taraflar müzakerelerde 44 yılda herşeyi tüketmişlerdir. Bu aşamadan sonra gerçekten sonuç verici bir müzakerenin olmasını istiyorsak, bugüne değin tabu olarak görülen ve tartışılmamış olan alternatiflerin de yaratıcı şekilde tartışılabileceği yeni bir sürece ihtiyaç vardır” diyor.
“Bunun olup olamayacağını şimdiden kestirmek mümkün değildir. Ben kendi kişisel görüşlerimi, geçen on yıllık süre zarfında müzakerelerde elde ettiğim tecrübe bağlamında kendisiyle iyi bir dostluk kurduğum Sayın Downer ile paylaştım. Sayın Downer de kendi düşüncelerini bir fikir egzersizi şeklinde benimle paylaştı. Dilerim bugüne değin yaşanan kötü ve başarısız tecrübeden BM ve her iki taraf da gerekli dersleri alırlar ve olası yeni bir süreç de buna göre tasarlanır” şeklinde devam ediyor.
Downer’in yaklaşımından, tavrından ve Özersay’ın ifade tarzından acaba “uluslararası etkili ve yetkili çevrelerin”;
Bir daha seçilemeyeceği anlaşılan Hristofiyas’tan sonra…
Acaba Eroğlu’ndan da vaz geçmiş olduklarını mı anlamamız gerekiyor?
Eroğlu’nun ısrarla sergilediği “Biz bu devleti şaka olsun diye kurmadık” ve “Bu iş uzarsa radikal bir takım kararlar alabiliriz” yaklaşımının, bu yeni süreçte “Downer’lerce” onaylanmadığını mı algılamalıyız?
Özersay’ın “Bu aşamadan sonra gerçekten sonuç verici bir müzakerenin olmasını istiyorsak, bugüne değin tabu olarak görülen ve tartışılmamış olan alternatiflerin de yaratıcı şekilde tartışılabileceği yeni bir sürece ihtiyaç vardır” cümlesindeki “tabu” ile kastedilenin; Downer’in ağzında gevelediği “Garantörlüklerin kalkması/sulandırılması/Birleşik Kıbrıs’ın garantörü AB’dir” koşulu olup olmadığı ne derece teyide muhtaçtır?
Muhtaç mıdır?
Downer’in küstahlığı, ilke tanımazlığı, Türk tarafını/liderliğini küçümsediği “ara bölgede” verdiği resepsiyona Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisini davet etmemesi ile de perçinlenmiştir.
Ama ne çare Downer, Özersay’la başladığı “ada’daki temasları”nı bitirdikten sonra Ankara’da da kabul edilmiştir.
Lefkoşa’da sergilediği ilkesizliğin Ankara’da herhangi bir tepki ile karşılanmadığını Rum gazetelerinden öğreniyoruz ama..
…Türk basınının asla “görmediği” Downer’in Ankara temaslarının içeriğini ne yazık ki Rum basınından da öğrenemiyoruz.
“Özersay Hadisesi”ni (20 Mayıs ve 6 Haziran 2012 tarihli yazılarımız) asla ihmal etmeyin.
Yakın çevremiz ve yakın geçmişimiz; “hiçbir siyasi kimliği-kişiliği-tabanı olmadığı halde” önce Amerika ile mülakata çağırılıp sonradan sandıkta “ataması yaptırılan” şahsiyetlerle doludur.
14 Aralık 1989’da ABD’nin Kıbrıs işlerinden sorumlu temsilcisi Nelson Ledsky’nin, Asil Nadir’i Londra’daki ofisinde “ziyaret” ettiğini; bu ziyarette “Kıbrıs’ta dengeleri değiştirmek” için öncelikle Rauf Denktaş’ın yerinden edilmesinin gerektiği ve Nadir’e “Denktaş’ın yerine cumhurbaşkanı ol. Diğer tarafta da bir işadamı olan Vasiliu başta. İkiniz anlaşmanın altına imzalarınızı atın” teklifinin yapıldığını; Nadir’in de vatansever bir kadirbilirlikle teklifi reddedip Ledsky’i kapı dışarı ettiğini şimdi kaç kişi hatırlıyor?
Peki Downer’in herşeyden ve herkesten önce Özersay’la görüşmesinden Amerika’nın haberinin olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Neden bu kadar safsınız?
“Perde”yi Dâvutoğlu ile kapatalım.
Irak’ın kuzeyindeki Türkmen kasabası Tuzhurmatu’nun doğusunda bulunan ve Türkmenler için kutsal kabul edilen Mursa Ali Dağı’na Kürtlerin boya ile kocaman bir Kürt bayrağını çizdiğini öğrenince Dâvutoğlu’nun gözlüklerinin arkasındaki gözlerinin ağlamaktan şiştiğini gördünüz mü?
Ben de görmedim.
Ama BM’deki statüsü “üye olmayan gözlemci varlık” olan Filistin’in BM Genel Kurulu’na yapmış olduğu “üye olmayan gözlemci devlet” olarak tanınma yolundaki başvurusunun dün genel kurulda 138 ‘evet’ ile kabul edilmesi yolunda Dâvutoğlu’nun şimdiye kadar sarf ettiği yorulmak/dinmek bilmeyen çabaların elbette farkındasınız..
Aynı Dâvutoğlu’nun, aynı yorulmak/dinmek bilmeyen çabaları 1983’den bu yana tam 29 yıldır bağımsız bir “DEVLET” olan KKTC’nin tanınması ve BM’ye kabulü için de sarf ettiğine hiç şâhit oldunuz mu?
Vallahi ben de olmadım..30 Kasım 2012
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın