12 Kasım’da Filistin Ulusal Yönetimi lideri Mahmut Abbas Kahire’de Arap Birliği dışişleri bakanları toplantısında,” İçinde Kudüs’ün de bulunduğu 1967 yılında işgal edilen topraklarımızı belirlemek istiyoruz. İsrail,Yahudi yerleşim birimleri inşa ediyor. Dünyaya Filistin topraklarının işgal altında olduğunu ve hiçbir yerleşim biriminin bu gerçeği değiştiremeyeceğini anlatmak istiyoruz” dedi ve BM’ye ” üye olmayan gözlemci devlet ” talebini sunmak için 29 Kasım tarihinin belirlendiğini açıkladı.
*
Oysa ne ABD ne de İsrail, Filistin Ulusal Yönetiminin BM’de üye olmayan gözlemci devlet olma statüsü kazanmasını istemiyor.
ABD’nin başvuruyu veto etmesi Abbas’ın başarısızlığı ve istifasına ardından Filistin’de 3. intifadaya, ABD’nin başvuruyu kabul etmesi halinde İsrail’in Filistin’e yaptırımlarda bulunması ardından yine intifadaya gidilmesi anlamına geliyor.
Bu durumda ABD’nin iki devletli çözümden başka seçeneği bulunmuyor.
Ne ki bu seçeneğin sağlanabilmesi için önce İslam ülkelerinin desteklediği Filistin Ulusal Yönetiminin 29 Kasım’da BM’de görüşülecek başvurusunun karartılması gerekiyor, hem de?
*
İki devletli çözüme yönelik plan Suudi Arabistan ve Arap Birliği Girişimince yönlendirilmektedir.
Plana göre İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Filistinli mülteciler sorununa bir çözüm bulunması halinde 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması öngörülüyor-ki,AB ve Arap ülkeleri yanında Başkan Obama’nında desteğini alıyor.
Planın işletilmesini teminen Suudi Arabistan,Türkiye,Mısır,Katar HAMAS örgütünün silahlı mücadeleyi terketmesi yerine siyasi mücadeleyi esas almasına çalışıyor.
Mahmut Abbas ancak bu şekilde HAMAS’a karşı güçlenmek ve İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimlerden vazgeçmesi halinde de BM’ye yapılan başvurudan vazgeçilebileceği sinyalini veriyor.
*
ABD’de Başkan seçimlerinin sonucunu aldıktan sonra İslam düşmanlığını işleyen bir filmin internete servis edildiğinde,11 Eylül 2012’de Libya Bingazi’de radikal unsurların konsolosluğuna saldırması,ateşe verilen binadan kaçmaya çalışan Büyükelçinin öldürülmesi ardından İslam aleminin Mısır’da,Irak,İran,Yemen,Sudan,Fas ve Tunus’ta ayağa kalkmasında,Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’ın, “Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olur” şaşkınlığından uyanmış bulunuyor.
Şimdi saldırı ve ayaklanmaların ardında Arap ülkelerinde İslamı muzaffer etmek amacında birbirlerine örgütsel zincirle bağlı El Kaide ya da her yerde yaygın Müslüman Kardeşler Örgütünün radikal unsurların ayıklanması sürecine hız veriliyor.
*
Radikal unsurlar işgalci-siyonist İsrail’in varlığından,Filistinlilere yapılan muamelelerden,ABD askerlerinin Irak’ta,Afganistan’da yaptığı askeri ve ekonomik saldırılardan sonra Arap Baharı sürecinde İslam düşüncesi ve pratiğinin bir siyaset teorisi olmadığı halde İslam dininin siyasallaşmasından sonra dini motivasyonla beslenen milliyetçi duyguların ürettiği, giderek militan İslamla teröre yönelmiş hareketlerdir-ki,bu Din’in siyasi alanda rol almasının bir sonucu olarak modernitenin aşınmasına,hasta komplikasyonlara sonuç veriyor;tüm dünyayı titretiyor!
*
Türkiye ve Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde Arap Baharı ile İslam Birliğinin ekonomik güç olması görüntüsüyle değişim sürecinde -aslında,ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileştirilmesiyle zayıflatılmaları-bu suretle, hem İsrail’in İslam ülkelerine karşı güvenliğinin sağlanması,hem maksimum kârın sağlanarak ABD önderliğinde Batı’ya ilişiklenmesiyle ilgili süreçte sıra radikal unsurların temizlemesine gelmiştir.
Önce İsrail’in İzzettin Kassam Tugayları Komutanı Ahmet Cabari’yi bir suikastte öldürmesi ardından Gazze’de Hamas ve İslami Cihad’ın önder kadrolarına ve alt yapısına karşı hava saldırıları başlatılıyor.
Gazze’ye tertiplenen saldırılarda Hamas’ın başta uzun menzilli roket fırlatma kapasitesi,terör alt yapısı ve lider kadrosunun tasfiye edileceği anlaşılıyor.
Başkan Obama ile Başbakan Erdoğan yaptıkları telefon görüşmesinde ateşkes sağlanmasını teminen aralarında görev bölümü yapıyor; Obama’nın İsrail,Başbakan Erdoğan’ın eş zamanlı hem HAMAS hem Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ile görüşmesi hayata geçiriliyor.
*
Türkiye coğrafyasında önemli bir güç merkezi olarak kalıcı barış,istikrar ve refah ortamının gelişmesini amaçlamaktadır.
Mevcut ihtilafların barışçıl çözümlenmesinde işbirliği ve diyalogun gelişmesine katkı koymalıdır, bölgedeki uyuşmazlık ve çatışma potansiyelinin azaltılmasında diplomatik temasları esnek ve yeknesaklıktan uzak bir anlayışla kurmalıdır,sorunlara tüm dinamikleriyle vakıf olarak sorunun tüm taraflarıyla iletişim içinde tarafsız bir tutum izlemeli -bilhassa,barış ve adalet arasında dengeyi kurabilmesi gerekmektedir.
*
Başkan Obama,İsrail’in Filistin’li örgütlerin fırlattığı füzelere karşı savunma hakkı olduğunu ancak sorunun Gazze’de İsrail’in kara operasyonuna neden olmadan barışçıl olarak çözümünün iki tarafında çıkarına olduğunu açıklıyor.
“Ben, Mursi ve Erdoğan’a Filistin davasını savunanların Gazze’deki durumun daha da ciddileşmesi halinde iki devletli çözüme gidecek bir barış yoluna girilmesi ihtimalinin çok ileri bir geleceğe erteleneceğini görmeleri gerektiğini söyledim”diyor.
*
İşte Başbakan Erdoğan da Kahire Üniversitesi Kongre Salonunda konuşmaktadır,”Herkes bilsin ki er ya da geç,bugün ya da yarın Gazze’de insanlık dışı yöntemlerle katledilen o masum yavrucakların hesabı mutlaka ama mutlaka sorulacaktır”diyor.
Ya da Türkiye-Mısır İşadamları Forumu’nda sözü,İsrail’in yapılan anlaşmalara rağmen bu ateşkesi de bozduğu ve Gazze’ye hava saldırıları yaptığına getiriyor,”Bu İsrail’in karakteristik yapısıdır,cibilliyetinde vardır.Şimdi buradan Netenyahu’ya sesleniyorum;şu anda 2008 yılında değiliz,2012 yılındayız.Bilesin ki 2012 şartları 2008’in şartları gibi değildir.Hesabını iyi yap”diyor.
Ya da 8.Avrasya İslam Şürasında “İsrail BM’de aleyhine çıkan hiçbir karara uymadı.Ama bir yaptırım yok.Nerede adalet?İsrail bir terör devletidir” derken,”Son dönemlerde İslam’a ve Hz.Peygambere hakaret içeren filmler yayımlanmış ve İslam ülkelerinde infial yaratılmıştır.Bu tarz kışkırtma ve İslamafobinin hiçbir zaman son bulmayacağını biliyoruz ama buna karşı bir birlik oluşturacağız “diye devam ediyor.
*
Sonuçta Filistin Ulusal Yönetiminin 29 Kasım’da BM’de görüşülecek başvurusunun önce Gazze’de ateş-kes,ardından müzakereler sonra barış görüşmeleriyle karartılması başarılmış görünüyor.
Fakat Erdoğan’ın hedefi büyüten diplomasi dilinden en çok müslümanları radikalizmin ardından sokağa dökme ve İslamofobiyi tırmandırma peşinde olan güçler memnundur.
İsrail terörizm ile eşlenik gösterilirken İslam radikalizminin militan güçleri tahrik edilmiştir;her vesile ile kalkışıyorlar,”Allah’ü Ekber” nidalarını atarlarken İsrail Gazze’de yokediyor: Mısır,Yemen,Fas,Libya’da her yerde hükümet güçlerinin eline geçiyorlar.
Şeytan müslümanların arasında -vallahi,alenen geziyor.
20.11.2012
Yazıları posta kutunda oku