Birinci Dünya Savaşı sırasında Avsutralya’da 98 yıl önce piknik trenine saldıran iki kişinin Türk olduğu iddiası sonucu olay Avustralya tarihine ”İki Türk’ün savaş ilanı’ olarak geçmişti. 98 yıllık efsanenin komplo olduğu ortaya çıktı!
98 yıldır esrarını koruyan Broken Hill saldırısını, bölgedeki uzmanlar ve yetkililer değerlendirdi. Avustralya’da tarihe ”İki Türk’ün savaş ilanı” şeklinde yazılan, Birinci Dünya Savaşı’nda 2 Afgan’ın piknik trenine saldırdığı ve 6 kişinin öldüğü olayda gerçekler gün yüzüne çıkarılıyor!
Birinci Dünya Savaşı için daha fazla Avustralyalı’nın askere alınması ile sonuçlanan Broken Hill saldırısı, aradan geçen 98 yıla rağmen esrarını koruyor.
Anadolu Ajansı (AA), Avustralya’nın New South Wales eyaletine bağlı Broken Hill kasabasında 1 Ocak 1915 yılında meydana gelen ve saldırgan olduğu iddia edilen iki Afgan dahil 6 kişinin ölümü ile sonuçlanan piknik trenine saldırıyı yerinde inceleyerek, Avustralyalı tarihçiler ve yetkililer ile olayın iç yüzünü araştırdı.
Saldırı öncesi kasabanın durumu
Melbourne’a 840, Sydney’e 1145 km uzaklıkta, Avustralya’nın iç kesimlerinde yer alan Broken Hill kasabası, Birinci Dünya Savaşı öncesi madencilikle geçinen tipik bir bozkır kasabası konumunda idi.
Madenlerdeki nakliyatı 1880’li yıllarda Afganistan, Pakistan ve Hindistan’dan develeri ile birlikte Avustralya’ya gelen ve “deveciler” olarak adlandırılan insanlar sağlıyordu. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile birlikte kasabada işsiz sayısında büyük artış yaşandı, çünkü kasabanın en büyük geliri Almanya’ya ihraç edilen maden ürünlerinden oluşuyordu.
Almanya ile İngiltere savaşmaya başlayınca kasabadaki madenler birbiri ardına kapanmış, iş olanakları durma noktasına gelmişti. Kasabada develeri ile taşımacılık yapan Afganlar da hem madenlerin kapanması hem de yeni taşımacılık yöntemlerinin gelişmesi üzerine işlerini kaybetmeye başladılar.
Saldırı ve sonrası
İşsizlik sıkıntısına Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler ile birlikte savaşa gitmek üzere gönüllü asker toplama çabaları da eklenince, kasabada gergin bir hava oluşmaya başladı.
Bu gergin ortamda 1 Ocak 1915 günü kadın, erkek ve çocukların içinde bulunduğu yaklaşık 1200 kişiyi taşıyan yeni yıl piknik treni, kasabanın çıkışında iki kişinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırı sonrası trende bulunanlardan 4 kişi hayatını kaybetti, 7 kişi de yaralandı.
Saldırının failleri olduğu iddia edilen Gül Muhammed ve Molla Abdullah adlı 2 Afgan, kasaba yakınlarındaki beyaz kayalıklarda çıkan çatışma sonucunda vurularak öldürüldü.
Olay sonrası yerel gazeteler, Afgan olmalarına rağmen haberi, “Türkler trene saldırdı” şeklinde verdi. Kasabada Türkler aleyhine hava oluşturuldu ve Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın müttefiki olan Almanların kulübüne saldırı gerçekleştirildi.
Avustralya tarihinde o zamana kadar ilk defa yaşanan saldırının ardından Birinci Dünya Savaşı’na katılmak üzere bölgeden çok sayıda genç gönüllü olarak askere yazıldı.
Olayın üzerinden yaklaşık bir asır geçti ancak zaman zaman tarihçiler, olayın Avustralya’da anlatılandan çok daha farklı boyutlara sahip olduğu eleştirisini dile getiriyor.
Avustralyalılar savaşa gitmek istemiyordu
AA ekibi, bir yandan Broken Hill kasabasında olayın yaşandığı alanlarda incelemeler yaparken, diğer yandan bölgeyi ve 98 yıl önceki saldırıyı araştıran Avustralyalılar ile bir araya gelip olayın iç yüzünü araştırdı.
Broken Hill Tarih Kurumu üyesi Gordon Densie, aslında saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen kişilerin Afgan bile olmadığını, birinin dondurma satarak geçimini sağladığını, diğerinin ise bölgenin tek camisinin imamı olduğunu ve bu kişilerin Hindistanlı olduklarını ileri sürdü.
Densie, cami imamı Molla Abdullah’ın, arka bahçesinde İslami usullere göre kesim yaptığı için kanunlarla başının derde girdiğini belirtti ve “bana göre onu tuzağa düşürdüler” iddiasında bulundu.
Saldırının, savaşa asker toplamak için planlandığını kaydeden Densie, şunları söyledi:
“Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü bulmaları gerekiyordu. Askere gönüllü alıyorlardı, mecburi hizmet yoktu, Avustralyalılar zorunlu askerliğe izin vermiyordu. Özellikle bu bölge insanları çok duyarlı idi. O inanış o kadar güçlüydü ki kasabadan savaşa giden gönüllüleri taşıyan trenleri taşlayıp camlarını kırıyorlardı. Onların savaşa gitmelerine karşı gösteri yapıyorlardı. Çünkü savaşın onlarla ilgisi olmadığını biliyorlardı, Almanya bizim en iyi müşterimizdi. Savaş çıktığında her şey bir anda çökmeye başladı.”
“Belgeler yok edildi”
Broken Hill saldırısı ile ilgili kesin bir delilin bulunmadığını dile getiren Densie, o yıllarda siyasetçilerin ve ticari kuruluşların da olaya katkısının olduğunu söyledi.
Densie, “Olay çıkartmak istediler ve çıkardılar. Çünkü Türk bayrağı vardı. Saldırganlara Türk etiket verildi. Senenin sonunda kendilerini Gelibolu’da buldular, her şey yerine oturdu. Çok ilginç olanı ise bir iki sene sonra hükümet kayıtları yandı. 1900 yılından Broken Hill çatışmasına kadar olanları araştırdım, bütün kayıtlar yanmıştı. Hiç bir şekilde bu olmadı deme şansları yok, ne iddia ederseniz edin hayır demeye kanıtları yok” dedi.
Olayın, “devletin yaramazları tarafından düzenlenmiş kurnazlık olduğunu” iddia eden Densie, saldırıdan sonra kasabada ufak tefek sorunlar hariç Afganlara karşı bir olayın yaşanmadığını belirterek, bazılarının soyadlarını bile değiştirmediğini ifade etti.
“Cesetlere sahip çıkılmadı”
Broken Hill polisinin saldırganları canlı yakalamak istediğini öne süren Densie, beyaz kayalıklarda yaşanan çatışmanın ardından, saldırgan olduğu iddia edilen Molla Abdullah’ın ölü ele geçirildiğini, yaralı ele geçirilen Gül Muhammed’in ise hastanede hayatını kaybettiğini ve böylece Broken Hill çatışmasının sona erdiğini söyledi.
Densie, cesetlerin camiye götürüldüğünü ancak cemaatin kanunsuz olaya karıştıkları gerekçesi ile onlara sahip çıkmadıklarını, bu yüzden cesetlerin bilinmeyen bir yere gömüldüklerini dile getirdi.
“Saldırıda askeri silahlar kullanıldı”
Broken Hill Tarih Kurumu üyesi Densie, saldırıda kullanılan silahların askeri silahlar olduğunun altını çizdi ve bu silahların iki Afgan’ın elinde olmasının normal olamayacağına değindi.
O yıllarda polis teşkilatında bile belli sayıda silah olduğunu kaydeden Densie, “Bütün polis birliği 7 adet silah kullanıyordu. Polisler, savaş silahı olanları kullanmıyorlardı” dedi. Diğer silahların doldurulabilmesi için bile eğitimli polislerin görev aldığını ileri süren Densie, askeri silahları polislerin kullanmadığını söyledi.
Polislerin bile her silahı kullanamadığı dönemde, işsiz ve ekonomik sıkıntı içinde oldukları bilinen iki Afgan’ın askeri silahları ve mermileri nereden buldukları, cevaplanamayan sorular arasında yer alıyor.
Belediye Başkanı da olayın aydınlanmasını istiyor
Broken Hill Belediye Başkanı Wincen Cuy da her yılın 11 Kasım tarihinde saat 11.00’de düzenlenen savaş kurbanlarını anma gününde, olayın aydınlatılması gerektiği yönünde görüş bildirdi.
Başkan Cuy, “Maalesef trene ateş açan iki kişi beyaz kayalarda öldürülmüş, orada olayın anısına hazırlanmış bir yer var. 2015’te olayın yüzüncü yıldönümü, ne yapabileceğimiz ile ilgili bir toplantı yaptık, ne olup bittiğini konuşmak için iyi bir fırsat oldu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sırasında Avustralya’da tek ciddi saldırı o idi” dedi.
Cuy, olay hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını, bir karara varmak için belgeleri incelemesi gerektiğini belirterek, “Tarihçilerimizden bir tanesi araştırıp bir kitap yazdı, tüm belgeleri, gazeteleri araştırdı, olayı tam anlayabilmek için onu okuyacağım” şeklinde konuştu.
“Saldırganlar Afgan bile değil”
Binbaşı Roben Mallen, aktif görevde olmasından dolayı konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapmak istemedi.
Mallen, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok ülkeden çok sayıda gencin hayatını kaybettiğini, bu sebeple bütün dünyada olduğu gibi kendilerinin de saygı duruşunda bulunduklarını ifade etti.
Anma törenine katılan gazilerden Bill Graham da piknik trenine saldıranların Afgan bile olmadıklarını belirterek, “Pakistan-Afganistan sınırından bir yerlerden gelmişlerdi, hayvan kesimi ile ilgili belediye ile sorunlar yaşıyorlardı, bu yüzden kızıp olayı yapmış olabilirler” şeklinde konuştu.
Saldırıdan üç gün sonra bulunan mektuplar
Olayı aydınlatacak kilit unsurlardan sayılan Gül Muhammed ve Molla Abdullah’ın mektupları da günümüze kadar tartışılageldi.
Saldırının üzerindeki sır perdesinin kalkması için baskı yapan bölge halkına karşı 3 gün sonra kayalıklarda, Afganlar tarafından yazıldığı iddia edilen mektuplar bulundu. Mektuplardan Molla Abdullah’a ait olanında şu ifadeler yer alıyor:
“Ben Allah’ın önünde zavallı günahkar bir kulum ve onun merhametini istiyorum. Bu ülkede yaşayan fakir biriyim. Bir gün belediye denetçisi beni suçladı. Bir başka gün ben ona yalvardım yakardım, beni dinlemedi. Sinirli bir şekilde oturup derin derin düşünürken Gül Muhammed geldi. Kendi üzüntülerimizi birbirimize anlattık. Kendi isteğimle onun planlarına katıldım ve Allah’tan benim için kolay bir ölüm olmasını istedim, dinim açısından. İkimizin de kimseye bir düşmanlığı yok. Padişaha ve Kur’an’a karşı gelmek istemiyorum sadece denetçiye karşı bir kinim vardı, önce onu öldürmek istedim, başka kimseye kinim yoktu.”
Gül Muhammed’e ait olduğu iddia edilen mektupta ise şu ifadeler var:
“Merhametli olan Allah ve Peygamberi Muhammed’in adı ile. Bu zavallı günahkar Sultan’ın bir kuludur. Benim adım Gül Muhammed, Sultan Hamid Han’ın mekanını 4 defa ziyaret ettim savaşmak için. Sultan tarafından imzalanmış emri ve mührü elimde, kemerimde şimdi, eğer silahla ya da tabanca mermileri ile yok olmazsa üzerimde bulursunuz. Sizin adamlarınızı öldürmem gerekiyor kendi inancıma ve Sultan’ın emrine göre. Kimseye karşı düşmanlığım yok bunu da kimseye danışmadım ve bilgilendirmedim. İnananlara elveda.”
İki Afgan tarafından yazıldığı iddia edilen mektuplardan Gül Muhammed’e ait olanında bahsedilen Sultan imzasına ve mührüne rastlanamadı. Yine Gül Muhammed’e ait olduğu öne sürülen mektuptaki ifadenin aksine mektuplar, Afganların üzerinde veya kemerinde değil, bir taşın altından çıktı.
Bölge sakinleri de olaya şüphe ile bakıyor
AA’ya konuşan Broken Hill sakinleri de piknik trenine saldırı olayında birçok soruya henüz cevap bulamadıklarını belirtirken, bunun sebebini devlet belgelerinin yanmış olmasına bağlıyor.
Ayrıca bölgede yaşayanlar, olayın zamanı, şekli, faillerin Türk olmamasına rağmen Türklerin suçlanması ve olaydan sonra elde edilen deliller konusunda ikna olmadıklarını ifade ediyorlar.
Sıkça sorulan sorular ise şunlar:
“-O dönemde sadece askerlerin kullanabildiği askeri silahları, ekonomik zorluk içindeki iki Afgan nasıl ve nereden temin etti ve eğer satın aldılar ise bu silahları kim sattı?
-Saldırı olana kadar belediye ile sürtüşmeleri dışında herhangi bir olaya karışmayan iki Afgan’ın neden silahlanıp yıllarca birlikte yaşadıkları sivil halka saldırdıkları?
-Olay yerine dondurma arabası ile geldiği iddia edilen Afganların neden saldırıya uğrayanlar tarafından görülmediği ve olaydan sonra ifadelerin yer almadığı?
-Saldırıdan sonra kaçtıkları iddia edilen iki Afgan’ın, beyaz kayalarda saklanılabilecek bir yer olmamasına rağmen yaklaşık 3 kilometre kaçarak neden buraya saklandıkları?
-Beyaz kayalıklarda yaşanan çatışmada sınırlı sayıda mermisi olduğu fotoğraflarda da görülen saldırganların neden canlı olarak ele geçirilemediği?
-Saldırgan olduğu iddia edilen kişiler tarafından yazılan mektupların neden üzerlerinde değil de 3 gün sonra kayalıktaki bir taşın altından çıktığı ve mektupta bahsedilen Sultan mührünün mektubun üzerinde bulunmadığı?
-Mektubu yazan kişilerin kimseye herhangi bir kinimiz yok demelerine rağmen neden masum sivilleri hedef aldığı?”
Kimliğini açıklamak istemeyen bazı Avustralyalı yetkililer de olayın günümüze dek ulaşan bilgiler dışında boyutlarının olduğuna inandıklarını belirttiler.
Piknik treni saldırısının gerçekleştirildiği bölgede New South Wales eyaletinden getirilen temsili bir vagon bulunuyor. Piknik treninin geçtiği güzergah ise yaşanan olaydan yıllar sonra değiştirildi. Saldırıya uğrayan ve resimlerde üzerinde kurşun delikleri görünen tren vagonunun nerede olduğu bilinmiyor ancak benzer vagonlar ve lokomotif hala tren müzesinde bulunuyor.
Habertürk
Yazıları posta kutunda oku