Türkiye’nin idamı tümden kaldırması, AB sürecini canlandırmıştı. Şimdiki idam tartışması ise Avrupa ailesiyle birlikteliğe gölge düşürüyor. Kayhan Karaca’nın haber-analizi:
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın idam cezasının yeniden uygulanması çağrılarını gündeme getirmesi Avrupa başkentlerinde yakından izleniyor.
Erdoğan’ın son açıklamaları, Türkiye’nin, üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nde 2000’li yılların başlarından bu yana yürüttüğü çalışmalarla örtüşmüyor. Türkiye idam cezasını, Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde AKP hükümeti döneminde ‘tümüyle’ yürürlükten kaldırmıştı. İdam cezasını savaş dâhil her halde ortadan kaldıran 13’üncü protokol, 1 Haziran 2006 tarihinde AKP hükümeti döneminde yürürlüğe girdi.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği aracılığıyla ait olduğu Avrupa siyasi coğrafyasında ölüm cezasının kaldırılması çalışmalarına somut olarak 1980’li yılların başlarında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından başlandı.
Bunda, 1949 yılından bu yana Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye’deki 12 Eylül askeri darbesi ve bu darbe ortamında mahkemeler tarafından hükmedilen idam cezalarının infaz edilmesi de rol oynadı. Avrupa Konseyi devletleri ölüm cezasının Avrupa genelinde kaldırılmasına hukuksal temel oluşturması için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne eklenecek bir protokol hazırlamayı kararlaştırdı. Kısaca “6’ncı Protokol” olarak adlandırılan ve sadece Avrupa değil tüm dünyada bir ilk olan bu belge 28 Nisan 1983 tarihinde Avrupa devletlerinin imzasına açılıp, 1985 yılında yürürlüğe girdi.
Doğu Bloğu’nun çökmesi ve Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Konseyi üyeliğine başvurmaya başlamasının ardından 6’ncı Protokol, Avrupa Konseyi üyeliğinin “koşulu” haline getirildi. Bir diğer deyişle, Avrupa Konseyi’ne üye olmak isteyen her devlet idam cezasını kaldıracağının güvencesi olan 6’ncı Protokol’ü imzalamaya mecbur kılındı. 2000’li yılların başlarına gelindiğinde Avrupa devletlerinin ezici çoğunluğu 6’ıncı Protokol’ü imzalamış ve onaylamıştı. Avrupa, “ölüm cezasından arınmış kıta” olma yolunda ilerliyordu.
Savaş dâhil kalktı
Fakat Avrupa Konseyi, bu durumla yetinmedi ve sadece barış zamanlarında ölüm cezasının kaldırılmasını öngören 6’ncı Protokol’e ek olarak, bu cezanın savaş dâhil her halde ortadan kaldırılmasını öngören yeni bir Protokol hazırlığına başladı. Kısaca “13’üncü Protokol” adı verilen bu yeni belge de 2002 yılında kabul edilip, 2003 yılında yürürlüğe girdi. 6’ncı Protokol bugün tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkeler tarafından imzalanmış, Rusya dışındakiler tarafından da onaylanmış durumda. 13’üncü Protokol ise şu ana kadar sadece Rusya ve Azerbaycan tarafından imzalanmadı.
Türkiye, 13’üncü Protokol yürürlüğe girdiğinde henüz 6’ncı Protokolü imzalamamış nadir Avrupa ülkeleri arasında yer almaktaydı. Strasbourg kulislerinde parmakla gösteriliyordu. Avrupa Birliği (AB) üyeliği yolunda ilerlemek için, öncelikle demokrasi ve insan hakları alanlarında Avrupa’nın kriterlerinin belirleyicisi olan Avrupa Konseyi’nde “normalleşmesi” gerekmekteydi. Bu normalleşmenin unsurlarından biri de ölüm cezasının kaldırılmasıydı.
Bu gerçek Kasım 2002’de iktidara gelen AKP hükümeti tarafından da görülmekteydi. Görüldü de. AKP iktidarı ölüm cezasının barış zamanlarında kaldırılmasını öngören 6’ncı Protokol’ü 15 Ocak 2003 tarihinde, dönemin Başbakan’ı Abdullah Gül’ün Avrupa Konseyi’nin Strasbourg’daki merkezini ziyaretinden birkaç gün önce imzaladı.
Protokol 12 Kasım 2003 tarihinde TBMM tarafından onaylandı ve 1 Aralık 2003 tarihinde de yürürlüğe girdi. Ankara, 13’üncü Protokol için de zaman kaybetmedi. Bu Protokolü de 9 Ocak 2004’te imzalayıp, 20 Şubat 2006’da onayladı.
13’üncü Protokol, yani idam cezasını savaş dâhil her halde ortadan kaldıran belge 1 Haziran 2006 tarihinde AKP hükümetinde yürürlüğe girdi.
Avrupa ailesi ve Türkiye
O tarihten bu yana Strasbourg kulislerinde Türkiye’yi temsil eden AKP milletvekilleri de ölüm cezasının kaldırılmasını savundu. Bunların başında, Ocak 2010- Ocak 2012 döneminde AKPM başkanlığı yapan AKP Antalya milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu geliyor. Çavuşoğlu, AKPM başkanı sıfatıyla 31 Mart 2011 tarihinde yaptığı basın açıklamasında, Türkiye’de idam cezası tartışmalarının yeniden gündeme getirilmesini eleştirmiş, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden ötürü idam cezasına geri dönmesinin imkânsız olduğunu hatırlatmış ve şu ifadeleri kullanmıştı :
“Türkiye’nin insan hakları alanında kaydettiği başarı bugün uluslararası kamuoyu tarafından takdirle izlenmektedir… Bu doğrultuda dünyanın ölüm cezasından arındırılmış ilk ve tek kıtası olma özelliğine sahip Avrupa’nın bütüncül bir parçası olan Türkiye’de, idam cezasının gündeme getirilmesinin bile, son yıllarda insan hakları alanında çok önemli kazanımlar elde etmiş olan Türkiye’nin uluslararası imajına zarar vereceğini düşünüyorum’’.
Ölüm cezası bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da otomatik olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili 2’inci maddesinin ihlali olarak kabul ediliyor. AİHM, 2 Mart 2010 tarihinde İngiltere’ye karşı iki Irak vatandaşı tarafından açılan bir davada, ilk defa ölüm cezasının varlığının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna hükmetmiş ve Avrupa için tarihi bir içtihada imza atmıştı.
Birçok gözlemciye göre, Türkiye için ölüm cezasına olası bir geri dönüş, üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve özellikle de Avrupa Konseyi’nin en önemli organı olan AİHM sisteminden çıkış anlamına geliyor. Bu da Avrupa ailesinden çıkmakla eşanlam ifade ediyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Kayhan Karaca / Strasbourg
Editör: Ayhan Simsek
Bir yanıt yazın