Başbakan Erdoğan,AKP 19.İştişare ve Değerlendirme toplantısında,”3 Kasım’da sadece bazı partiler iktidardan düşüp,yeni bir parti iktidara gelmedi.Millete efendilik taslayanlar gitti,millete hizmetkâr olanlar geldi.Cumhuru hor gören,Cumhuriyet istismarcıları gitti,cumhuru kucaklayan,onu bağrına basan gerçek Cumhuriyetçiler geldi”diyor!
*
Ahh!Cumhuriyetçi karakteri üç esas belirliyor-ilkinde, çağın gerekleri doğrultusunda tarihsel hanedan devletle olan bağ koparılmış,yüz Batı’ya çevrilmiş ve geçmişle araya bu temel fark konulmuştur.
İkinci esas egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğuna dair inançtır,üçüncüsünü ise sınırları çerçevesinde vatan kavramının kalpte ve düşüncede somut biçimde kavranması oluşturuyor-ki,tamamıyla Atatürk ilke ve devrimleri ile Atatürk milliyetçiliğinde kristalize oluyor.
*
Halbuki Başbakan Erdoğan’ın cumhuriyetçi karakterini -bakınız, geçen hafta Almanya’da Nicolas Berggruen Enstitüsü’nün “Avrupa Krizin Ötesinde”temalı toplantıda yaptığı konuşma ne güzel belirliyor.
Halbuki Başbakan Erdoğan’ın cumhuriyetçi karakterini -bakınız, geçen hafta Almanya’da Nicolas Berggruen Enstitüsü’nün “Avrupa Krizin Ötesinde”temalı toplantıda yaptığı konuşma ne güzel belirliyor.
“Avrupa Birliğinde krizin aşılmasının kişilerin,partilerin ve ulusların çıkarlarından çok daha önemli bir hedef olduğu ortak kabul haline gelmeli” derken, insanları ve ulusları kayıtsız-şartsız global efendiye biat ettiren bir azmettirici profili çiziyor.
Yunanistan’da,İspanya’da insanların bütün ömürleri boyunca edindikleri kazanımlarının kaybıyla oluşan umutsuzlukta bu düşüncesinin payına aldırmıyor.
*
Bu vizyonuyla partisinin İştişare ve Değerlendirme toplantısında -üstelik,küresel bir vizyonu sunuyor.
Türkiye’nin dünyanın neresinde olursa olsun imkanlar dahilinde bütün mazlumların,bütün mağdurların yanında olmayı ilke edindiğinden bahisle,”İzlediğimiz bu dış politika bölgesel ve küresel düzeyde ilgi gördü,tasvip ve takdir gördü.Bugün artık Türkiye küresel ölçekte hemen her konuda görüşü sorulan,işbirliği ve dostluğu aranılan ülke konumuna geldi.Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği süreci,Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve İstikrar Platformu,Irak komşu ülkeler gibi oluşumlar bölgesel işbirliği çabalarımızın somut örnekleridir”diyor.
*
İster-istemez Erdoğan’ın Almanya’daki konuşmasında,“Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde ‘Ben avroya karşıyım,ben Eurozone’da yer almam’diyen ülkeler var.Başta İngiltere ve şu anda halinden de memnun.Hatta bize de tavsiyede bulunuyorlar.’Sakın’ diyorlar ‘Eurozone’a girmeyin.Siz de TLzone yaparsınız’diyorlar.’Zaten ben de öyle düşünüyorum’diyorum.Şimdi bunlar önemli. Yani artık para konusunda da belki Avrupa Birliği kendini çek edecek. ‘Eurozone’da yer alalım mı almayalım mı’ diyecek. İngiltere yerini almadı ve şu anda da halinden memnun. Örnekse buyurun, böyle bir durum var”ifadesi hatırlanıyor.
*
Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın birbirini takiben iki ayrı yerde,”Türkiye’nin işbirliği ve dostluğu aranılan ülke konumuna geldi.Bölgesel işbirliği çabalarımız somut örneklerdir”ifadesi ile “TLzone yapmayı düşünüyorum” ifadesinin Cumhuriyet politikalarıyla vatandaşlara nasıl yansıdığını bir görmek gerekiyor.
*
Global Efendi biricik hedefi tek taraflı ve sınırsız bir şekilde savunma sistemleri ile ilgili çalışmaları ve uzayı silahlandırması önünde rakip bırakmamak için tüm ülkeleri olabildiğince askeri yöntemler kullanmaksızın yeniden yapılandırmalarla kontrol etmenin, baskılamanın ve sömürüye açmanın çabasını yürütmektedir.
Teminen uluslararası ilişkilerin serbestleştirilmesi yönünde ekonomiyi esas alıyor- bir taraftan, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması -öte yanda, uluslararası ekonomik birleşmelerle üçüncü ülkelere yöneliyor ve maksimum kârın sağlanmasina çaba gösteriliyor-ki,Avrupa Birliği uluslararası ekonomik birleşmelerin en somut örneğidir.
Türkiye Avrupa Birliği ile 1964’te ortaklık,1996’da Gümrük Birliği anlaşmaların imzalamış ve birliğin Akdeniz’deki en büyük pazarıdır.
*
Global Efendi bir yandan da Afrika,Ortadoğu,Balkanlar,Kafkasya’da bilhassa mazlum İslam ülkelerinin Batı’ya entegre olabilmesini teminen İslamı ılımlılaştırıyor,toplumların direncini kırıyor ardından ekonomik ve sosyo-politik değişkenleriyle oynuyor ve kaynaklarından maksimum kâr sağlıyor.
Teminen cumhuriyetçi felsefenin ümmeti bölen ve belli bir kavmiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman bireyin ve ümmetin vazifesi olduğu inanışında Başbakan Erdoğan’ı projesine Eşbaşkan olarak atıyor.
*
Karşılığında Türkiye’nin Orta Doğu, Kuzey Afrika, Türk Cumhuriyetleri,Balkan ve Kafkas ülkeleri içinde ekonomi ve ticaret diplomasisini yürütebilecek tek ülke olmasından hareketle enerji,petrol,ulaştırma,inşaat, altyapı,tarım,su kaynakları ve eğitim gibi temel alanlarda sivil toplum örgütlerinin katılımı ile bölgesel ortaklıklar kuruluyor.
Yüksek düzeyli Dörtlü İşbirliğinde Türkiye, Suriye,Ürdün ve Lübnan arasında serbest ticaret alanı oluşturmayı,Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği süreciyle Balkan ülkeleri,Karadeniz Ekonomik İşbirliğinde Karadeniz bölgesi ülkeleri, Kafkas İşbirliği ve İstikrar Platformunda Hazar Bölgesi ülkeleri arasında ekonomik işbirliğinin teşvik edilmesini amaçlanıyor.
*
Bu suretle Global efendi çok sayıda ülke ile şu ya da bu ölçüde sıkı olan,belli bir mantığa dayalı dinamik ilişkiler kuruyor.
Yapılan tüm anlaşmalarda başta efendinin ardından Avrupalı ulusların ortak değerlerinin gözetildiği Avrupa,Akdeniz,Atlantik ötesi ekonomik alanlar oluşuyor.
*
Erdoğan islamcı kişiliği ile ilgili ekonomik alanların oluşturulması -bilhassa,İslam ülkeleri kaynaklarının Batılı ortaklara entegre edilmesi görevini sürüklerken,Türkiye’nin Avrupa Birliğine girişi için yapılan müzakereler 2009’dan itibaren çıkmaza girmiştir.
18 müzakere konusu askıdadır ve sanki bir danışıklı dövüş gibi AB sürekli olarak Türkiye’ye liste-liste taleplerde bulunuyor,Türkiye İslam coğrafyası ülkelerini ekonomik alanlar oluşturarak Batıya ilişikleme misyonu nedeniyle ilerlemeye yönelik hiç bir karşılıkta bulunmuyor!
Giderek,Türkiye’nin her geçen gün İslam toplumlarına yanaşmasıyla karşılıklı olarak Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olmadığı kanaati yaygınlaşıyor,Cumhuriyetin karakteri başkalaşıyor.
*
O sırada ihracaatının yarıya yakınını Avrupa ile yapan ve tüm yabancı yatırımlarda yüzde 78’lik payı olan AB ülkelerinde süren borç krizi giderek Türkiye’yi etkilemektedir,doğrudan yabancı yatırımlar ve sermaye akışları ciddi olarak azalıyor.
Üstelik Türkiye yanaştığı İslam coğrafyasındaki değişim sürecinde Libya ardından Suriye krizine dahil olmakla kalıcı ekonomik zarara uğramıştır.
Daha da önemlisi Suriye’den gelişen İsrail’i merkezde tutan Sünni-Şii ekseninde giderek yükselen gerginlikte, İsrail’in Ortadoğu’da geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonu büyüyor,kapsamlı bir Ortadoğu barışı fiilen beklemeye kalmıştır -ki,bilhassa Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği süreci,Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve İstikrar Platformu,Irak komşu ülkeler gibi bölgesel işbirliği ile oluşturulanküçük ekonomik alanlar işlemez duruma düşüyor.
*
Bu şartlarda yine de Başbakan Erdoğan,”Millete efendilik taslayanlar gitti,millete hizmetkâr olanlar geldi.Cumhuru hor gören,Cumhuriyet istismarcıları gitti,cumhuru kucaklayan,onu bağrına basan gerçek Cumhuriyetçiler geldi”diyor!
Çünkü demokrasinin bireyi,eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında fakat kaynakların izin verdiği ölçüde üretim ve tüketim faaliyetinde bulunur tanımını bilmiyor.
Çünkü Avrupa Birliğine de önerdiği gibi bir ekonomik kriz halinde zarar gören insanların cebinden finans kesimlerine para akıtmada beis görmüyor.
Nasılsa islami bir kesim sermaye yapmaktan bir hoştur,bir kesime de yaratılanı yaratandan dolayı seven,kardeşlik ve dayanışma hissi ve fütüvvet duygusu işlenmiştir -ki,Başbakan Erdoğan’ın yıllardır reel ekonomiye sırtı dönük sıcak para politikasıyla yönettiği,ucuz dövizin sürgit pompalandığı ekonomiden bi-haberdirler-şimdi, hep birlikte TLzone mavrasıyla egolarını şişiriyorlar.
5.11.2012