“Ergenekon diye bir örgüt yoktur, bu Ergenekon tertibinin arkasında Fethullah Gülen vardır!” diyen Gareth JENKİNS bu iddiasını yayınladığı bir raporla belgeledi.
İngiliz gazeteci Gareth Jenkins tarafından Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu (SAIS) ile İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü için hazırlanan Ergenekon raporu bugün açıklanacak. Tam metnini yazının sonunda okuyabileceğiniz raporda, Ergenekon örgütünün gerçekten var olup olmadığı sorgulanıyor.
Türk siyasi hayatının son iki yılına damgasını vuran Ergenekon Davası, ABD ve Avrupa tarafından mercek altına alındı. Washington’daki tanınmış düşünce kuruluşlarından Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu (SAIS) ile İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü tarafından ortaklaşa hazırlattırılan Ergenekon raporu bugün dünyaya duyurulacak.
‘Gerçek ile fantezi arasında: Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması’ isimli 83 sayfalık rapor İngiliz gazeteci Gareth Jenkins tarafından kaleme alındı. Türkiye’de ‘derin devlet’ kavramının tarihçesiyle başlayan raporda Özel Harp Dairesi, Susurluk ve Şemdinli soruşturmaları, AKP’nin iktidara geliş sürecinde yaşananlar anlatıldıktan sonra Ergenekon soruşturmasının evreleri hakkında detaylı bilgi sunuluyor. Üçüncü İddianame öncesinde yazımı tamamlanan raporda şu analizler yer alıyor:
TOPLUMU İKİYE BÖLDÜ
Bu dava Türk toplumunu ikiye böldü: AKP destekçileri, bazı solcular ve Kürt milliyetçileri olmak üzere birinci gruba göre Ergenekon soruşturması ‘yüzyılın temizliği’, derin devletin yok edilmesi için nihai fırsat.
Davayı eleştirenler ki bunlar çoğunlukla AKP muhalifleri ise soruşturmayı siyasi olarak yönlendirilen, AKP’ye yönelik muhalefeti etkisiz kılma çabası diye görüyor.
BAŞKA SUÇ KANITLARI
Her iki tanımlama da yanlış yönlendirici. İddianamede adı geçen bir kısım sanığın illegal aktivite içinde olduğu, bazı diğerlerinin de eksantrik ve hoş olmayan dünya görüşlerine sahip olduğu yönünde kanıtlar var.
Türk ordusunun bazı komutanlarının dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten memnuniyetsizliği ve hem Özkök’ü hem de AKP hükümetini yerinden etme niyetinde olduğu yönündeki kanıtlar var. Suçlananlar arasında geçmişte ‘derin’ devletin içinde yer alanlar da var.
Ancak hem Ergenekon soruşturması kapsamında suçlananlar hem de polis baskınları sırasında gözaltına alınıp ardından serbest bırakılan insanların çoğunun AKP’ye muhalefet etmenin ötesinde bir suçu varmış gibi gözükmüyor.
SAVCILAR SAMİMİYETLE İNANIYOR
Aslında iddianamede tanımlandığı biçimde bir Ergenekon organizasyonunun mevcut olduğu ya da geçmişte var olduğu yönünde de hiçbir kanıt yok. Sunulan dokümanlar mevcut bir örgütü değil, hipotetik bir örgüt planını tanımlamaktadır. Ergenekon’un mevcudiyetine ilişkin ‘kanıt’ların, güvenilmez olduğu açıkça belli olan fantezi tutkunu Tuncay Güney’den gelmesi çok kaygı vericidir. O kadar çelişkiler, spekülasyonlar, söylentiler, mantığa aykırılıklar ve anlamsız tespitler içeriyorlar ki, iki iddianame kendi içinde dahi tutarlı değil. ‘Ergenekon’ kelimesini ilk kullanan kişi olan Erol Mütercimler de suçlananlar arasında.
Bunları söylemekle beraber, Ergenekon iddianamesinin basit bir siyasi fabrikasyon olduğu söylenemez. Savcılık makamının organizasyonun varlığına samimi olarak inandığı konusunda şüphemiz yok. Bu nedenle de iddialara ilişkin bazı çelişkileri ve mantık dışılıkları göremiyor ya da görmek konusunda istekli olmuyor olabilirler. İddianameler çıkarımsal değil izdüşümsel. Yani iddianameler organizasyonun varlığı ön kabulünden geriye doğru giderek alakasız bireyleri, açıklamaları ve davranışları da tek bir büyük komploya bağlama görüntüsü arz ediyor.
HÜKÜMETE ELEŞTİRİ
Kanıtlardaki bazı tutarsızlıklar soruşturmayı yürüten makamların sanıklara yönelik suçlamaları güçlendirmek için kanıtları değiştirdiği suçlamalarına yol açtı. Bu suçlamalar temelsiz bulunarak reddedildi. Ancak, kanıt olarak sunulan malzemenin ve özellikle de sanıkların ya da davayı eleştirenlerin telefon konuşmalarının hükümet yanlısı basında yer alması dikkat çekicidir. Türk yasalarına göre yargı kararı olmadan telefon dinlenmesi ve bunların yayınlanması suç teşkil eder. Hükümet dinleme kayıtlarının polis içindeki AKP sempatizanlarıyla ilgisi olduğu iddialarını reddediyor. Ancak bu, dinlenenlerin neden sadece hükümete muhalif isimler olduğunu ve kanun koruyucuların bu yasadışı dinlemeleri neden sorgulamadığını izah etmeye yetmemektedir.
KORKU İKLİMİ
Hükümetin hem dinleme kayıtlarının sızmasını önleyememesi, hem de savcıların yeterli delil olmadan şüphelileri evlerinden gözaltına almasına kısıtlama getirememesi kaçınılmaz olarak Türk toplumunun büyük bir bölümünde korku iklimi yaratmıştır. Laik orta-sınıf Türkler, ‘bir web sitesinde kaydı çıkabilir’ diye telefonda dostlarıyla bile konuşmaya korkar hale gelmiştir. Savcıların tavrı nedeniyle her gün artan sayıda Türk, gece yatağa, ‘ertesi sabah şafak vakti bir polis baskınıyla uyanacak mıyım?’ kaygısıyla gitmektedir.
KAÇAN FIRSAT
Destekçileri bu davayı Türk tarihinin karanlık sayfalarıyla nihai hesaplaşma gibi görüyor olsa da Ergenekon Soruşturması kaçan bir fırsattır. Ergenekon isimli örgütün üyesi olmasalar bile suçlanan isimlerin bazılarının suç teşkil eden faaliyetleri olduğu yönünde kanıt vardır. Ama bu isimler şimdi çok güçlü laik ve aşırı milliyetçi duygulara sahip olmaktan başka suçu olmayan diğer isimlerle bir kefeye konuyorlar. Davanın büyüklüğüne bakılırsa suçlananların hiçbiri, ne suçlu olan birkaç isim, ne de masum olan çoğunluk gerçek adaletle yüzleşemeyecek.
BAĞIMSIZ KOMİSYON
Ümraniye’de bulunan mühimmatla başlayan bu tartışma, bağımsız bir ‘gerçeği araştırma komisyonu’ kurularak hem laikler hem de İslamcıları içerecek biçimde Türklerin yakın tarihleri ile hesaplaşmasını sağlayabilirdi. Ama artık kısa vadede öne çıkacak kaygı, kaçan bu fırsat değil Ergenekon soruşturmasının Türkiye’nin geleceğini nasıl etkileyeceğidir. Korkumuz, bu davanın iddia edildiği gibi Türkiye’de çoğulcu demokrasinin yerleşmesi yönünde büyük bir adım teşkil etmek yerine otoriter tek parti yönetimi doğrultusunda büyük bir adım haline dönüşmesidir.
NEDEN YAZILDI?
Raporu hazırlatan SAIS Orta Asya- Kafkaslar Enstitüsü Direktörü ve aynı zamanda İsveç Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Direktörü Svante Cornell, ‘Türkiye’yi meşgul eden en önemli mesele olmasına rağmen bu soruşturma üzerinde ne Türkçe ne de İngilizce hiçbir ciddi analiz yapılmadı. O nedenle bu raporu hazırlattık. Kimseden bu rapor için bir maddi destek almadık. Jenkins’in raporu yazmasını hem ordu hem de Siyasi İslam üzerine kitapları olduğu için iki tarafı da iyi anlayacağı için tercih ettik” dedi. Cornell bugün internetten yayımlayacakları raporu kitap olarak da basıp ABD, Avrupa ve Türkiye’de dağıtımını yapacaklarını kaydetti.
Utku ÇAKIRÖZER – Akşam Gazetesi