Zekeriya Beyaz’ı, bütün Türkiye gibi ben de az çok tanıyorum! Daha doğrusu tanıdığımı sanıyorum. Zekeriya Beyaz, kendine göre yeni bir şeyler söylemeye çalışıyor. Bunu yaparken de bazen komik durumlara düşüyor. Ancak Zekeriya Beyaz’ın bir tavrı doğrudur. Nedir o tavır? Geçmişte söylenenlere körü körüne bağlanıp kalmayayım, yeni şeyler keşfedelim, söyleyelim, yeni yorumlar getirelim. Saksıları biraz çalıştıralım, tenkit etmekten korkmayalım. Bu tavır, aslında Hz. Mevlana’nın tavrıdır. Çünkü o da aynısını söylemektedir. “Geçen gün geçti cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemenin zamanıdır” diyor Hz. Mevlana. Tabi Zekeriya Beyaz, Hz. Mevlana gibi nazik, kibar ve hoşgörülü olmadığı ve onun seviyesinde bilgi derinliğine sahip bulunmadığı için bazen kırıp döküyor ortalığı. Çoğu kere de alay konusu oluyor. En çok da tutucu ve bağnaz çevrelerin ağzında tabii…
…
Dün akşam Habertürk TV’de yayınlanan Teketek programını izlerken bir kere daha gördük ki; bu ülkede sadece din adamları değil, tarihçiler de son derece bağnaz ve tutucular. Yeniliklere kapalı, yeni şeyler söylemekten aciz ve korkan insanlar. Bunlardan birisi de geçenlerde TTK Yönetim Kurulu’na seçilen tarih doçenti Erhan Afyoncu’dur. Erhan Afyoncu, dün akşam kendince Prof. Dr. Zekeriya Beyaz’a giydirmek istedi. Mesaj çekmek adamı kesmedi ki; bir de programa telefonla bağlandı. Bağlanmasıyla birlikte de stüdyodakilerden aldı alacağını. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ve Prof. Dr. Muhammed Doğan öyle bir yüklendiler ki Erhan Afyoncu’ya, adam nereden geldiğini şaşırdı. Feleği şaştı dersek daha doğru söylemiş oluruz. Erhan Afyoncu tam da ava giderken avlanan avcının pozisyonuna düştü dün gece. Doğrusu Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu üyesi olan bir tarihçinin düştüğü bu acıklı durum, beni ziyadesiyle utandırmıştır. TTK kimlerin eline kaldı demekten kendimi alamadım bir süre…
İşte Doç Dr. Erhan Afyoncu’nun program esnasında söylediği sözler:
“Matbaayı hocalar filan engellememiştir. Matbaanın da hiç bir faydası olmamıştır. Bunu açıkça söyleyelim. Gelmesini bir hoca engelledi diye bir kayıt filan da yok. 1717’ye kadar matbaa gelsin diye bir teşebbüs olmamıştır. 1500 yıldır milyonlarca Müslüman, on binlerce İslam alimi geldi geçti. Ebu Suud’da İbni Kemal’e kadar… Bunlar anlamadı da bir edebiyat profesörü ile bir sosyolog mu anladı… Hadi biz eşeğiz anlamıyoruz. O kadar islam alemi de mi anlamıyor. Sosyo dinamiklerle oynayamazsınız.. 1500 yıldır bu millet boşuna mı namaz kılıyor boşuna mı kurban kesiyor?… 1500 yıldır yanlış yaşadılar da şimdi bir edebiyat profesörü ile bir sosyolog mu bunun doğrusunu buldu.”(1)
Şimdi Allah aşkına eğri oturun doğru konuşun, bu sözler TTK Yönetim Kurulu üyesi de olan bir tarihçiye, yani bir bilim adamına yakışan sözler midir? Anlaşılan Erhan Afyoncu, “Muhteşem Yüzyıl” isimli TV dizisine tarih danışmanlığı yapacağım derken bilimi unutmuş adeta filimci olmuştur. Zaten Habertürk TV’de Murat Bardakçı tarafından hazırlanıp sunulan “Tarihin Arka Odası” isimli programdaki konumu da gösteriyor ki; Doç. Dr. Erhan Afyoncu, tam da Murat Bardakçı’nın soytarısı gibi bir rol oynamaktadır. Murat Bardakçı, şakaya getirip getirip yükleniyor kendisine. Hatta geçenlerde yayınlanan programlardan birisine şakayla karışık yüzüne bile tükürdü Erhan Afyoncu’nun! Ancak Erhan Afyoncu, bu tükürüğü gökten yağmur yağıyor zannederek hiç oralı bile olmadı…
Şimdi “Matbaayı hocalar filan engellememiştir. Matbaanın da hiç bir faydası olmamıştır. Bunu açıkça söyleyelim. Gelmesini bir hoca engelledi diye bir kayıt filan da yok. 1717’ye kadar matbaa gelsin diye bir teşebbüs olmamıştır.” sözlerini ele alalım Erhan Afyoncu’nun. Bu sözlerine aslında kendisi bile inanmıyordur Erhan Afyoncu. Ancak amacı Zekeriya Beyaz’a yüklenmek ve seyirci karşısında onu zorda bırakmak olunca laf salatası olsun diye ve elbette bazı çevrelere yaranma ve yalakalık yapma adına söyleyebildi. Hem de hiç utanmadan ve sıkılmadan. Oysa cümle alem biliyor ki; Osmanlı uleması, yani önde gelen din adamları, Matbaaya karşı uzun yıllar direnmişlerdir. El yazmasıyla geçimini sağlayan esnafı veya yazıcıları koruma adına kitapların matbaalarda basılmasına izin vermemişlerdir. Hatta matbaada Kur’an-ı Kerim basılmasını günah saymışlardır! Bu sebeple İstanbul’da matbaada ilk basılan eserin “Vankulu” isimli bir lügat olduğu bütün tarihçiler tarafından kaydedilir. “Matbaanın da hiç bir faydası olmamıştır.” sözünün anlam itibarıyla, Erhan Afyoncu’nun kendi sözü olan “Hadi biz eşeğiz anlamıyoruz” sözünden hiçbir farkı yoktur. Böyle bir söz ve yaklaşım, bir tarihçiye veya herhangi bir bilim adamına değil, sıradan bir insana bile yakışmaz. Oysa matbaanın icat edildiği yıllarda oynadığı rolün, bilgilenme ve aydınlanma adına bugünkü internet ortamından hiçbir farkı yoktur.
Peki TTK Yönetim Kurulu Üyesi de olan büyük tarihçi Erhan Afyoncu’nun “1500 yıldır milyonlarca Müslüman, on binlerce İslam alimi geldi geçti. Ebu Suud’da İbni Kemal’e kadar… Bunlar anlamadı da bir edebiyat profesörü ile bir sosyolog mu anladı… Hadi biz eşeğiz anlamıyoruz. O kadar İslam alemi de mi anlamıyor. Sosyo dinamiklerle oynayamazsınız. 1500 yıldır bu millet boşuna mı namaz kılıyor boşuna mı kurban kesiyor?” şeklindeki absürt ve akıl dışı sözlerini nereden düzeltmeye başlayalım?
İslam’daki Namaz ve Kurban ibadetlerinin ne zaman farz ve vacip kılındığını geçelim; bilindiği gibi Kur’an miladi 610 yılında nazil olmaya ve dolayısıyla bu kitabın esaslarını belirlediği İslam Dini, en erken Miladi 610 yılında tebliğ edilmeye başladı. Namaz ve kurban ibadetlerinin ise daha sonraki tarihlerde emredildiği açıktır. İçinde bulunduğumuz Miladi 2012 yılından geriye doğru hesaplarsak; İslam Dini’nin tebliğinden bu güne kadar 1402 sene geçtiği sonucuna varırız(2012-610=1402).
Hicri takvime göre ise İslam’ın tebliğinden bugüne kadar 1445 sene geçmiştir. Bilindiği gibi Hicri takvimin başlangıcı 622 yılında gerçekleşen Hicret olayıdır. İslam 610 yılında tebliğ edilmeye başladığına ve şu anda hicretin 1433’üncü yılında olduğumuza göre İslam’ın tebliğ edilmeye başlamasından bugüne kadar hicri olarak da ancak 1445 sene geçmiştir. Dolayısıyla ünlü tarihçimiz Erhan Afyoncu 1500 rakamını telaffuz ederek Miladi takvime göre 98 sene, Hicri takvime göre ise 55 senelik yanılma veya yalan söyleme durumunda kalmaktadır. Olayların tespitinde yaklaşık bir asırlık yanılan veya yanlışa düşen bir adama da herhalde tarihçi ve bilim adamı denilemez.
Esasen “Muhteşem Yüzyıl” isimli TV dizisine tarih danışmanlığı yaparak Türk ve İslam tarihinin en muhteşem yüzyılını, haremdeki kadınların arasındaki seks rekabetine indirgeyen, Avrupalının deyimiyle Muhteşem Süleyman lakabıyla maruf koca Osmanlı Sultanı ve İslam Halifesi olan Kanuni’yi kadınların elinde bir oyuncak ve azgın teke sendromuna yakalanmış bir seks manyağı pozisyonunda gösteren, Sadrazam Pargalı İbrahim’e, vefatından 40 sene sonra doğan Vivaldi’nin Keman Konçertosu’nu çaldıran Erhan Afyoncu’ya tarihçi demek de gerçek tarihçilere ve tarih ilmine hakarettir zaten…
Bu sebeple dün akşamki program esnasında Prof Dr. Muhammed Doğan’ın Erhan Afyoncu için söylediği şu sözleri son derece beğendim:
“Sizin şu söyleminiz bir bilim adamı olarak yakışmıyor size. Öyleyse siz de tarihi meselelere değinmeyin. Bir dinlemeyi öğrenin sayın meslektaşım. Sen tarihçi olarak konuşma o zaman, çünkü senden kat kat büyük tarihçiler gelmiş geçmiş. Sen niye tarihi yorumluyorsun. Böyle bir şey var mı? Bir bilim adamı metodolojisine yakışmıyor. Siz cahil bir insan gibi konuşuyorsunuz…”(2)
Zekeriya Beyaz’ın Erhan Afyoncu’ya yapmış olduğu şu giydirme de pek hoşuma gitti ve beni güldürdü:
“Efendi, efendi. Allahın A kişisine, B kişisine vereceği bilgiyi filana filana vermeyeceğini sen mi tayin edeceksin. 1500 yıl öncesine bağlı kalacağımızı gösteren bir ayet gösterin bana. Onların bilgisi, yaptıkları onlaradır, sizin yaptıklarınız sizedir diyor Kur’an-ı Kerim. Siz onlardan sorumlu değilsiniz diyor. Sen beni ne diye onlardan sorumlu tutuyorsun.”(3)
_____________
1-http://www.gazeteciler.com/tv-haber/zekeriya-beyazdan-afyoncuya-sok-sozler-58034h.html,
2-Aynı kaynak,
3-Aynı kaynak.