NECDCET BULUZ
Bayram süresince Suriye’de taraflar arasında sağlanan ateşkes sonrası Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Bunun Suriye halkının isteği ve geleceği açısından önemli olacağını biliyoruz ve destekliyoruz” demesi önemlidir. Türkiye için bu ateşkes, bir noktada kurtarıcı olacaktır. Daha önce Suriye konusunda hep ön planda olmayı isteyen, işe balıklama atlayan Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Suriye batağındaki çıkmaza sürüklendiklerini geç de olsa anlamı bulunuyorlar.
Ateşkes tutarsa, bunun sonrası da olacaktır. Komşumuzda silahlar susacak, Suriye’nin geleceği için çözüm bulma çabaları yoğunlaşacaktır. Durum tersine olmazsa, bu Türkiye için bir noktada “kurtuluş” olacaktır, Suriye çıkmazından “Zararın neresinden dönülürse çıktık” anlamı taşıyacaktır.
KRİZ İNGİLİZ BASININDA
Aslına bakılacak olursa, Türkiye Suriye ile muhalifler arasında arabuluculuğa soyunsa, bölgedeki barışa katkı sağlamış olacaktır. Bugüne kadar uyguladığı Suriye politikalarının iflas ettiği görülen Türkiye’nin, bundan sonra hiç değilse daha akılcı, daha kalıcı ve barışçı politikalarla bu çıkmazdan bir an önce çıkması gerekiyor. Çünkü Suriye’deki bu iç savaşa Amerika başta olmak üzere, hiçbir Batı ülkesi, Arap ülkesi katılmamış, müdahale etmemiş, ihale Türkiye’ye kalmıştır.
Akın akın gelen sığınmacılar Türkiye’nin kamburu olmuştur. Halen sığınmacı geliyor ve Türkiye artık bunlara para yetiştiremeyecek duruma geldi. Kaldı ki, bölgedeki halkın sığınmacılardan kaynaklanan sıkıntıları da giderek artıyor.
Geçenlerde İngiliz basınının önde gelen gazetelerinden Guardian’in yazarı Simon Tisdall, konu ile ilgili bir analiz yapıp “Türkiye’nin Şam politikaları değişti. Ateşkes kararı, Türkiye’nin Suriye’deki çıkmaza yönelik yeni bir bölgesel çözüm arayışını yansıtıyor” demiştir. Yazının devamını da okuyalım:
“ Türkiye, Suriye’deki yangından büyük yaralar aldı. Sınırda tampon bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve silahlı bir insani müdahale taleplerini reddeden Washington ile Avrupalı NATO müttefikleri tarafından yüzüstü bırakılmış gibi hissediyor. Artan göçmen sayısı, Türkiye ile Suriye arasındaki ekonomik ilişkilerin bozulması ve Türkiye’deki Alevilerin Ankara’ya tepkisi de öne çıkan noktalardır. Hükümetin yöntemini değiştirdiğine dair açık işaretler var. Türkiye, komşuları İran, Rusya ve hatta belki Irak ile ilişkilerini onararak bölgesel güçler tarafından da güvenceye alınacak şekilde Suriye’de bağlayıcı bölgesel bir çözüm arıyor ve ayırımı giderek derinleşen Şii-Sünni gruplar arasında köprü kurmayı umuyor. “
“TÜRKİYE ŞAM YOLUNDA TÖKEZLEDİ”
Financıal Times ise “Türkiye Şam yolunda tökezledi” diyor. Gazetede yayınlanan analizde “Erdoğan, Esad yanlısı güçleri hafife almakla hata etmiştir. ABD’nin kanın yayılması ve Şam yönetiminin sona ermesine yönelik arzusunu ise fazla ciddiye almıştır. Türkiye, daha önce ABD’nin bu işe fazla karışmasını istememiş, daha sonra da ABD’nin işin dışında kalmasını üzüntü ile karşıladığını söylemektedir. “deniliyor.
Dahası da var. Aynı makalede, aynı yazar daha sonra bakınız neler yazıyor:
“ Erdoğan, mevcut zorluklardan bihaber görünüyor. Hala Türkiye’nin Ortadoğu’da yeni bölgesel güç olduğuna dair uzun konuşmalar yapıyor. Avrupa ile ekonomik ilişkileri veya ABD ile güvenlik ilişkilerine çok az değiniyor. Sanki Türkiye Doğu ile Batı arasında seçim yapmak zorundaymış görüntüsü veriyor. Bu yanlışlıklar, Erdoğan ile Davutoğlu’nun Suriye politikalarında tökezlemesine de neden oluşturmuştur.“
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ KESTİLER
Özetleyecek olursak:
Türkiye’nin Suriye politikalarında iflas ettiği, artık dışarıdan bile net olarak görülüyor. Sıkıntılar ortaya konuluyor. Neyse ki, bizimkilerin de bu gerçeği geç de olsa görmüş olmaları bir noktada sevindirici olmuştur. “Zararın neresinden dönülürse kardır “anlayışı ile hareket edilmeye başlandı. Bunda bölgedeki aktörlerin durumu ve konumu da etkili oldu.
Dikkat edilecek olursa, daha önceden de yazdığımız gibi, dış güçlerin Türkiye’nin önünü açmayarak, bölgesel güç olarak bölgede oyun oynamasını önledikleri de böylece görülmüş oluyor. Suriye krizi ile başlayan süreçte Türkiye’nin de önünü kestiler. Küresel güçler, kendileri için neyi uygun buluyorlarsa, onu sahneye koyuyorlar. Çıkarları neyi gerektiriyorsa hareket ediyorlar. Bu gerçeklerin artık görülmesi gerekmektedir.
e.mail: [email protected]
Bir yanıt yazın