Kurban Bayramı tatilinde milyonlarca insan sanayileşme,kentleşme,ulaşım ve iletişim teknolojisinde gelişmeye paralel harekettedir,dolu dizgin tatile gidiliyor!
Aile bağları,çevre ilişkileri zayıflıyor,çevre kirliliği artıyor,büyük ölçekte sermaye el değiştiriyor.
Öte yanda zengin kültürel mirasın yansısında eş,dost,konu-komşunun birlikte hazırlandığı geleneksel bayram kutlamaları da sürüyor.
Sonuçta geleneğin ardından toplumsal birlik ve beraberlik ne denli pekişirse-pekişsin sosyolojik yapı yeni ilgiler ve yeni olaylar doğrultusunda değişiyor.
*
Dini bayramların vesile olduğu toplumsal birlik ve beraberlik insanlar arasındaki duygu ve gönül birliğinin varlığın birliği içinde özümsenmesiyle sağlanıyor.
İnsanların aldanmamasını,toplumda yardımlaşma ve dayanışma içinde olunmasını ve karşılıklı anlayışı geliştiriyor.
*
Kurban Bayramı ardından her 29 Ekim’de tazelenen azim,kararlılık ve enerjiyle kutlanan 89.yılında Cumhuriyet Bayramı geliyor.
Cumhuriyet Bayramları tarihi ve sosyolojisi bakımından geçmişin kültür mirası ve zenginliğinden belirli nitelik ve şartlarında yükselen Türk milletinin mücadeleleri ardından belirlediği vatanında ortak hatıralarının,gururlarının,acılarının ve isteklerinin bileşkesinde ulusal birlik ve beraberliğini pekiştiriyor.
O nedenle her yıl yurttaşlar Anıt Kabir’e,salonlara,meydanlara,törenlere koşuyor ve Ulu Ata’sını,silah arkadaşlarını,aziz şehitlerini rahmet,saygı ve şükranla anıyor.
Cumhuriyetin özgür akıl ve vicdan, serbest seçimler esası, kamu yararını biricik hedef alan faziletinden hareketle çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma azmi bileniyor.
Ne ki ulusal birlik ve beraberliğin anlamlı olabilmesi için önce Cumhuriyet Devrimini özümsemiş bağımsız bir devlet,millet iradesi,kayıtsız şartsız egemenlik önünde güçlü devlet olmak gerekiyor.
*
Neden Ulusal Kurtuluş Savaşının zaferle taçlandırıldığı ve Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923’ten 89 yıl sonra bu yıl Ankara’da Cumhuriyet yürüyüşü yasal olmadığı gerekçesiyle yasaklanıyor?
Neden İstanbul’da kutlamaların yapılacağı Bağdat Caddesinde Kadıköy ile Büyükşehir arasında kriz yaşanıyor? Heey! Ne oluyor?
*
Bakınız, Mehmet Akif Ersoy,”Cumhuriyet olmasaydı,ben İstiklal Marşını kim için yazacaktım?Hürriyet,milliyetçilik,özgürlük,devrimcilik,müslümanlık hepsi Türkiye’de.Bunu bize sağlayana müteşekkirim.Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin”diyor.
Halbuki-bugün,Cumhuriyetin Başbakanı Erdoğan Cumhuriyet Devrimini İslam ümmetini bölen ve “Türk”gibi belli bir aidiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman birey ve İslam ümmetinin vazifesi olduğu inanışı ve misyonundan geliyor!
Ey Allah’ım!Ümmetin birliğini,vatandaşlık yerine din’i,eşitlikler yerine din birliğini,adalet yerine insan olma sözde siyasetinin temsilcisidir.
*
Çünkü bu siyasetten çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışı,insan hakları,düşünce, inanç ve girişim özgürlükleri,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasinin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiasının çıktığı görülmemiştir.
Cumhuriyetin dünyaya nesnel bakışı,bilim ve algılayıcısı aklı yaşamın tek rehberi eden ve mazlum İslam ülkelerine de Batı’yı geçebilecekleri mesajını veren,tam bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlük hedefine de sahip bulunulmuyor.
*
Üstelik,dünya’nın başka ekonomik,teknolojik ve jeopolitik çağa geçtiği ve bu geçişin uzun ve kimisi için sancılı olacağı da usulünce değerlendirilmiyor.
Dünyanın dönüşümü bilimin giderek dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermeye başladığı olanca hızı ile akan süreçte insanın dünyayı değiştirmesidir.
Bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebiliyor-bu suretle, bilge,sonsuz,yaratıcı Tanrı tasavvurunda olan insan mütemadiyen evren bilgisiyle birey ve demokrasi algısından yetkinleşirken,insanlığının ve şükr’ünün kalitesini yükseltiyor.
İnsanlığın bu yarışında beheri güvenlik alanında en büyük oyuncular olan ABD,Rusya ve Çin fikir ayrılıklarına rağmen aralarından birinin küresel lidere dönüşmemesi için birbirleriyle kıyasıya rekabette birbirlerini dengeleyen güçler olmak zorunluluğunu sürdürüyor.
*
Pekala!Başbakan Erdoğan’ın sözde siyaseti bu değişime rağmen neyi öngörüyor,ne yapıyor?
Erdoğan Amerika’nın çıkarları,İsrail’in güvenliği ve itikadî hedeflerini teminen Ümmetin Birliği vaadiyle -aslında, beher devletin diğerini baskı altına almasını imkansızlaştırmak üzere beherinin güce sahip olmamasını sağlamak için girdiği Büyük Ortadoğu’daki ortağıdır.
Şimdilerde zordadırlar -çünkü,Suriye’den gelişen İsrail’i merkezde tutan Sünni-Şii ekseninde gerilim çok yüksektir, gerilim İsrail’in bölgedeki geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonunu büyütüyor,kapsamlı bir Ortadoğu barışının fiilen beklemeye kaldığı görülüyor.
*
O nedenle Başbakan Erdoğan siyasetinde inkitaları oynadığı vehmine düşmüştür, her vesile ile hem yurtiçi hem yurtdışında lideri olduğu Ümmetin Birliği siyaseti taraflarına hem liderliğinin azmini,kararlılığını,gücünü göstermek zorunluluğunu hissediyor hem onları davaya motive etmeyi amaçlıyor-bu yüzden, esiyor,gürlüyor,yumruğunu gösteriyor.
Cumhuriyet Devrimini İslam ümmetini bölen ve “Türk”gibi belli bir aidiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman birey ve İslam ümmetinin vazifesi olduğu inanışıyla -bakınız,Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle ulusal birlik ve beraberliğin pekişmesinin önüne geçebileceğini dosta-düşmana gösteriyor!
*
Erdoğan heva’sını yurttaşları üzerinden göstere-dursun;heva’sının başını ağrıtacağı belirtilerde ortaya çıkıyor.
Bir ABD istihbaratıyla kargosunda mühimmat taşındığı iddiasıyla Moskova-Şam istikametinde bir Suriye uçağının indirilmesi konusu Türkiye ve Rusya arasında bir siyasi krize dönüşmüştür.
Rus Dışişleri Bakanlığı,Türkiye’nin askeri mühimmat olduğu gerekçesiyle indirdiği Suriye uçağında silah olmadığına dair kamuoyuna açıklamada bulunmasını talep ediyor.
Türk Dışişlerinden,”hem uluslararası hukuka aykırı bir şekilde,biraz da bizim tabiri caizse yutacağımız,göremeyeceğimizi düşünerek,sivil uçağa askeri malzeme yüklüyorsunuz ve bizim üzerimizden geçirmeye çalışıyorsunuz.O uçağı biz indiririz” yanıtı,iki ülke arasındaki ilişkilerde soğukluğu azami ölçüde arttırıyor.
Bayram günlerinden başlamak üzere kıyakçılığının sonunun ayakçılık olduğunun anlaşılmasının çok yakın olduğu anlaşılıyor.
*
Öte yanda,”Milli Birlik ve Kardeşlik diyoruz.Amacımız bunu ülkemizin her yerinde güçlendirmek ve yaymaktır.Bunun için MİT her an her tür hareketi yapabilir.Yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müşteşarı’na ‘sen gerekeni yap’ derim.Yeter ki akan kan dursun” diyor.
Ne ki o’nun algısında Milli Birlik ve Kardeşliğin İslam Ümmeti odaklı olduğu ve alttan alta ABD’nin önerdiği ve desteklediği ileri teknoloji,kolluk kuvvetleri ve özel harekatla Kürtçülüğü merkezinden yok etme hayaline yöneldiği biliniyor.
58 cezaevinde, 483 KCK tutuklusunun devamlı artan katılımcısı ile şartların iyileştirilmesi talebiyle sürdürdüğü açlık grevi giderek Bayram günlerinde dahi halkın devlete karşı bilenmesine ve dişlenmesine neden oluyor.
*
29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Ankara Valiliği’nin “Cumhuriyet Yürüyüşü”yasağına tepkiler bir çığ gibi büyümektedir.
Yurdun her yerinden binlerce insan Cumhuriyet Yürüyüşüne katılmak üzere kararlılık bildiriyor.
*
Başbakan Erdoğan’ın bulduğu her kalabalık karşısında Mehmet Akif’ten okuduğu,”…Üç buçuk soysuzun ardından sağırlık yapamam;/Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam./Doğduğumdan beridir aşıkım istiklâle/Bana hiç tasmalık etmiş değildir altın lâle!/Yumuşak başlı isem,kim dedi uysal koyunum?/Kesilir belki,fakat çekmeye gelmez boyunum!” dizelerinin aalamını hiç algılamadığı ibretle anlaşılıyor.
Ne toplumsal ne ulusal birlik ve beraberlik bırakmamıştır.
Çünkü -bakınız, o Kurban’dan zehir çıkarıyor…
*
Yine de hem Kurban hem Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun,efendim.
25.10.2012