AMERİKAN VATANDAŞI BAKAN (1)

<p>AMERİKAN VATANDAŞI BAKAN (1) HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Hemen yanlış anlamayın, Ricciardone’den (“Ç”lerin hakkını vererek, üzerlerine bastırarak, şeddeli ve The Godfather filminde konuşulan orijinal İtalyanca aksan ile söylemeye çalışacaksınız) bahsediyorum.
Riççiardone Amerikalı mı, Amerikalı; Türkiye hakkında en hayatî konularda ve zurnanın zart dediği yerde ahkâm kesiyor mu, kesiyor; Türkiye’ye “içeriden” ve “dışarıdan” bakıyor mu, bakıyor…
O halde “bakan şahıs” anlamında “BAKAN” dememizin ne gibi bir sakıncası olabilir?
Bu sene 4 Temmuz’da (Chuwall’ın yıldönümü) “ABD Milli Günü”, Francis Ricciardone’nin konutunda verilen bir resepsiyonla kutlanmıştı hatırlayacaksınız..
Resepsiyonda, (ne alakası varsa) Türkiye’de yapılan Anayasa çalışmalarının altını çizen Riççiardone, “Türkiye ve Amerika’nın ortak özelliği olan Anayasa çalışmaları”ndan söz etmiş ve “Bugün siz daha özgürlükçü, demokratik bir Anayasa için çalışıyorsunuz. Ankara bir kez daha değişimin merkezi olduğunu gösterdi” diye konuşmuştu.
Amerika’nın bağımsızlığından sonraki Anayasa çalışmalarına atıf yaparak, “Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığından sonra 13 yıl Anayasa yazmak ve onu kabul etmek için çalıştı. İlk denemelerimizde başarısız olduk. Sonunda on maddelik bir özgürlük bildirisini kabul ettik. Anayasa’nın ilk maddesi; Kongre, bir dinin kurumsallaşması hakkında serbest ve serbest ibadeti yasaklayan, ya da ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü kısıtlayan, ya da halkın barışçıl biçimde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan hiçbir yasa yapamaz” demiş ve Amerikan Anayasası’nın 225 yıl önce yazıldığını hatırlatmıştı.
1.”Anayasa çalışmaları”nın, Türkiye ve Amerika’nın “ortak özelliği” olduğunu siz daha önce duymuş muydunuz, ben duymadım. 2.”Daha özgürlükçü, demokratik bir anayasa” için çalışıyormuşuz. Nereden biliyor? Kendisine bilgi mi veriliyor, yoksa kendisi önerilerde mi bulunuyor? Hem “özgürlük ve demokrasi” kavramlarına, hele Amerika söz konusu olunca alabildiğine “göreceli” anlamlar yüklendiğini “Tunus’tan-Orta Asya’ya kadar 22 ülkede” bizzat yaşamıyor muyuz? Mutena ve muteber Hillary yengemiz bile Libya’daki Amerikan elçisi öldürülünce hayretle “Hâlbuki biz onlara özgürlük götürmüştük” dememiş miydi? Halen özgür ve demokrat olmadığımızı kim söyledi ona? Yoksa gerçekten özgür ve demokrat değil miyiz? 3.Riççiardone kendilerinin bağımsızlıklarından sonra 13 yıl uğraşarak yazdıkları anayasanın 225 yıldır kullanılmakta olduğunu söylüyor.
Riççiardone tarih bilmez mi? 1491’de, yâni daha ortada Amerika kıtası bile yokken halen bulunduğumuz coğrafyada biz vardık. “Bağımsızlığı”, İmparatorluk olarak değil ama Üniter devlet olarak Cumhuriyet’le elde ettiğimizi düşünürsek gelecek yıl Cumhuriyet’in 90’ıncı yılını; ilk anayasamız 1924 anayasasının da iki yıl sonra 90’ıncı yılını kutlayacağız.
Peki 225 yıldır kendileri aynı anayasayı kullanıyorlar da bize neden ha bire yeni anayasa yazmamızı öneriyorlar?
Riççiardone bizim anayasamıza iyiden iyiye kafayı takmış görünüyor. Çünkü yukarıya aldığımız açıklamalarından bir ay önce, Haziran ayında da Türkiye'de yeni anayasa yazımı çalışmaları konusunda, gelecek yılki 32. Amerikan-Türk Konseyi (ATC) konferansına kadar olan sürede, Türkiye'nin sadece yeni değil, aynı zamanda şu ankinden çok daha iyi bir anayasayı onaylamış olacağından emin olduğunu söylemişti.
Washington'da ATC'nin 31. yıllık konferansının öğle yemeği oturumunda yaptığı konuşmada ''Türkiye, kendisi için yeni bir anayasa yazıyor. Eskisini iyileştirmekten öte, yeni bir sayfa açıyor'' diyen Riççiardone, Türk yetkililerce alınan temel kararlar çerçevesinde, yeni anayasanın vatandaşların devlete karşı görevlerini, hatta devleti tanımlamayı değil, Türk vatandaşlarının özgürlüklerini ve haklarını korumayı hedeflediğini belirtmiş ve şöyle devam etmişti:
''Amerikalılar olarak biz, anayasaların görevinin de bu olduğunu düşünüyoruz. (Anayasa yazımı) Bizim için devrim niteliğindeydi, şimdi Türkiye için de öyle. Dolayısıyla gelecek yıl yapılacak 32'inci ATC konferansına kadar, Türkiye'nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim ve çok iyimserim. Benim için önemli olan soru, ne kadar daha iyi olacak? Bana göre çok daha iyi olacak.''
Anlaşılan muhterem konuya derinliğine vâkıf. Bilgi akışı/alış verişi kesintisiz.. Yoksa bu kadar kesin tarih verebilir miydi?
“Türkiye'nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim” diyor.
“Yeni ve iyi”, hele Amerika işin içinde olunca göreceli kavramlardır ey okur. Neye göre “iyi”? Kime göre “yeni ve iyi”?
Amerika için “iyi” olanın bize uyacağını kim söyledi?
Yoksa gene Biden’in “el ve eldiven” meselesine mi döneceğiz?
Hepsi, bütün yaşanılanlar aynı senaryonun/oyunun bir parçası mı?
Pişirilmekte olan, kaynamaya başlamış aşa; “Suriye’ye giden Rus uçağının istihbaratını biz verdik” diyerek son saniyede bir bardak soğuk su boca etmediler mi?
The Washington Postun, adını açıklamadığı ABD’li bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre Moskova-Şam seferini yaparken Türk F-16 savaş uçakları tarafından Ankara’ya indirilen Suriye Havayolları yolcu uçağında askeri mühimmat bulunduğuna dair bilgi Amerikan istihbarat teşkilatlarından gelmiş.
“El” misin ey okur, “eldiven” mi?
“El” mi olmayı kabul ediyorsun yoksa “eldiven” olmayı içine sindirebilecek misin?
Riççiardone sadece “anayasa” gibi stratejik konulara değil, güncel olaylara da “yakından ve içeriden” baktığı, nabzı da iyi tuttuğu için yaşanılmakta olan konulara “damardan” giriyor.
“Damar”ı nasıl bulduğu bir sonraki yazının konusu.. 21 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - imagesCAU7Y3C4 1

 

AMERİKAN VATANDAŞI BAKAN (1)
HÜSEYİN MÜMTAZ

Hemen yanlış anlamayın, Ricciardone’den (“Ç”lerin hakkını vererek, üzerlerine bastırarak, şeddeli ve The Godfather filminde konuşulan orijinal İtalyanca aksan ile söylemeye çalışacaksınız) bahsediyorum.
Riççiardone Amerikalı mı, Amerikalı; Türkiye hakkında en hayatî konularda ve zurnanın zart dediği yerde ahkâm kesiyor mu, kesiyor; Türkiye’ye “içeriden” ve “dışarıdan” bakıyor mu, bakıyor…
O halde “bakan şahıs” anlamında “BAKAN” dememizin ne gibi bir sakıncası olabilir?
Bu sene 4 Temmuz’da (Chuwall’ın yıldönümü) “ABD Milli Günü”, Francis Ricciardone’nin konutunda verilen bir resepsiyonla kutlanmıştı hatırlayacaksınız..
Resepsiyonda, (ne alakası varsa) Türkiye’de yapılan Anayasa çalışmalarının altını çizen Riççiardone, “Türkiye ve Amerika’nın ortak özelliği olan Anayasa çalışmaları”ndan söz etmiş ve “Bugün siz daha özgürlükçü, demokratik bir Anayasa için çalışıyorsunuz. Ankara bir kez daha değişimin merkezi olduğunu gösterdi” diye konuşmuştu.
Amerika’nın bağımsızlığından sonraki Anayasa çalışmalarına atıf yaparak, “Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığından sonra 13 yıl Anayasa yazmak ve onu kabul etmek için çalıştı. İlk denemelerimizde başarısız olduk. Sonunda on maddelik bir özgürlük bildirisini kabul ettik. Anayasa’nın ilk maddesi; Kongre, bir dinin kurumsallaşması hakkında serbest ve serbest ibadeti yasaklayan, ya da ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü kısıtlayan, ya da halkın barışçıl biçimde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan hiçbir yasa yapamaz” demiş ve Amerikan Anayasası’nın 225 yıl önce yazıldığını hatırlatmıştı.
1.”Anayasa çalışmaları”nın, Türkiye ve Amerika’nın “ortak özelliği” olduğunu siz daha önce duymuş muydunuz, ben duymadım. 2.”Daha özgürlükçü, demokratik bir anayasa” için çalışıyormuşuz. Nereden biliyor? Kendisine bilgi mi veriliyor, yoksa kendisi önerilerde mi bulunuyor? Hem “özgürlük ve demokrasi” kavramlarına, hele Amerika söz konusu olunca alabildiğine “göreceli” anlamlar yüklendiğini “Tunus’tan-Orta Asya’ya kadar 22 ülkede” bizzat yaşamıyor muyuz? Mutena ve muteber Hillary yengemiz bile Libya’daki Amerikan elçisi öldürülünce hayretle “Hâlbuki biz onlara özgürlük götürmüştük” dememiş miydi? Halen özgür ve demokrat olmadığımızı kim söyledi ona? Yoksa gerçekten özgür ve demokrat değil miyiz? 3.Riççiardone kendilerinin bağımsızlıklarından sonra 13 yıl uğraşarak yazdıkları anayasanın 225 yıldır kullanılmakta olduğunu söylüyor.
Riççiardone tarih bilmez mi? 1491’de, yâni daha ortada Amerika kıtası bile yokken halen bulunduğumuz coğrafyada biz vardık. “Bağımsızlığı”, İmparatorluk olarak değil ama Üniter devlet olarak Cumhuriyet’le elde ettiğimizi düşünürsek gelecek yıl Cumhuriyet’in 90’ıncı yılını; ilk anayasamız 1924 anayasasının da iki yıl sonra 90’ıncı yılını kutlayacağız.
Peki 225 yıldır kendileri aynı anayasayı kullanıyorlar da bize neden ha bire yeni anayasa yazmamızı öneriyorlar?
Riççiardone bizim anayasamıza iyiden iyiye kafayı takmış görünüyor. Çünkü yukarıya aldığımız açıklamalarından bir ay önce, Haziran ayında da Türkiye’de yeni anayasa yazımı çalışmaları konusunda, gelecek yılki 32. Amerikan-Türk Konseyi (ATC) konferansına kadar olan sürede, Türkiye’nin sadece yeni değil, aynı zamanda şu ankinden çok daha iyi bir anayasayı onaylamış olacağından emin olduğunu söylemişti.
Washington’da ATC’nin 31. yıllık konferansının öğle yemeği oturumunda yaptığı konuşmada ”Türkiye, kendisi için yeni bir anayasa yazıyor. Eskisini iyileştirmekten öte, yeni bir sayfa açıyor” diyen Riççiardone, Türk yetkililerce alınan temel kararlar çerçevesinde, yeni anayasanın vatandaşların devlete karşı görevlerini, hatta devleti tanımlamayı değil, Türk vatandaşlarının özgürlüklerini ve haklarını korumayı hedeflediğini belirtmiş ve şöyle devam etmişti:
”Amerikalılar olarak biz, anayasaların görevinin de bu olduğunu düşünüyoruz. (Anayasa yazımı) Bizim için devrim niteliğindeydi, şimdi Türkiye için de öyle. Dolayısıyla gelecek yıl yapılacak 32’inci ATC konferansına kadar, Türkiye’nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim ve çok iyimserim. Benim için önemli olan soru, ne kadar daha iyi olacak? Bana göre çok daha iyi olacak.”
Anlaşılan muhterem konuya derinliğine vâkıf. Bilgi akışı/alış verişi kesintisiz.. Yoksa bu kadar kesin tarih verebilir miydi?
“Türkiye’nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim” diyor.
“Yeni ve iyi”, hele Amerika işin içinde olunca göreceli kavramlardır ey okur. Neye göre “iyi”? Kime göre “yeni ve iyi”?
Amerika için “iyi” olanın bize uyacağını kim söyledi?
Yoksa gene Biden’in “el ve eldiven” meselesine mi döneceğiz?
Hepsi, bütün yaşanılanlar aynı senaryonun/oyunun bir parçası mı?
Pişirilmekte olan, kaynamaya başlamış aşa; “Suriye’ye giden Rus uçağının istihbaratını biz verdik” diyerek son saniyede bir bardak soğuk su boca etmediler mi?
The Washington Postun, adını açıklamadığı ABD’li bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre Moskova-Şam seferini yaparken Türk F-16 savaş uçakları tarafından Ankara’ya indirilen Suriye Havayolları yolcu uçağında askeri mühimmat bulunduğuna dair bilgi Amerikan istihbarat teşkilatlarından gelmiş.
“El” misin ey okur, “eldiven” mi?
“El” mi olmayı kabul ediyorsun yoksa “eldiven” olmayı içine sindirebilecek misin?
Riççiardone sadece “anayasa” gibi stratejik konulara değil, güncel olaylara da “yakından ve içeriden” baktığı, nabzı da iyi tuttuğu için yaşanılmakta olan konulara “damardan” giriyor.
“Damar”ı nasıl bulduğu bir sonraki yazının konusu.. 21 Ekim 2012

57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

<p>AMERİKAN VATANDAŞI BAKAN (1) HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Hemen yanlış anlamayın, Ricciardone’den (“Ç”lerin hakkını vererek, üzerlerine bastırarak, şeddeli ve The Godfather filminde konuşulan orijinal İtalyanca aksan ile söylemeye çalışacaksınız) bahsediyorum.
Riççiardone Amerikalı mı, Amerikalı; Türkiye hakkında en hayatî konularda ve zurnanın zart dediği yerde ahkâm kesiyor mu, kesiyor; Türkiye’ye “içeriden” ve “dışarıdan” bakıyor mu, bakıyor…
O halde “bakan şahıs” anlamında “BAKAN” dememizin ne gibi bir sakıncası olabilir?
Bu sene 4 Temmuz’da (Chuwall’ın yıldönümü) “ABD Milli Günü”, Francis Ricciardone’nin konutunda verilen bir resepsiyonla kutlanmıştı hatırlayacaksınız..
Resepsiyonda, (ne alakası varsa) Türkiye’de yapılan Anayasa çalışmalarının altını çizen Riççiardone, “Türkiye ve Amerika’nın ortak özelliği olan Anayasa çalışmaları”ndan söz etmiş ve “Bugün siz daha özgürlükçü, demokratik bir Anayasa için çalışıyorsunuz. Ankara bir kez daha değişimin merkezi olduğunu gösterdi” diye konuşmuştu.
Amerika’nın bağımsızlığından sonraki Anayasa çalışmalarına atıf yaparak, “Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığından sonra 13 yıl Anayasa yazmak ve onu kabul etmek için çalıştı. İlk denemelerimizde başarısız olduk. Sonunda on maddelik bir özgürlük bildirisini kabul ettik. Anayasa’nın ilk maddesi; Kongre, bir dinin kurumsallaşması hakkında serbest ve serbest ibadeti yasaklayan, ya da ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü kısıtlayan, ya da halkın barışçıl biçimde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan hiçbir yasa yapamaz” demiş ve Amerikan Anayasası’nın 225 yıl önce yazıldığını hatırlatmıştı.
1.”Anayasa çalışmaları”nın, Türkiye ve Amerika’nın “ortak özelliği” olduğunu siz daha önce duymuş muydunuz, ben duymadım. 2.”Daha özgürlükçü, demokratik bir anayasa” için çalışıyormuşuz. Nereden biliyor? Kendisine bilgi mi veriliyor, yoksa kendisi önerilerde mi bulunuyor? Hem “özgürlük ve demokrasi” kavramlarına, hele Amerika söz konusu olunca alabildiğine “göreceli” anlamlar yüklendiğini “Tunus’tan-Orta Asya’ya kadar 22 ülkede” bizzat yaşamıyor muyuz? Mutena ve muteber Hillary yengemiz bile Libya’daki Amerikan elçisi öldürülünce hayretle “Hâlbuki biz onlara özgürlük götürmüştük” dememiş miydi? Halen özgür ve demokrat olmadığımızı kim söyledi ona? Yoksa gerçekten özgür ve demokrat değil miyiz? 3.Riççiardone kendilerinin bağımsızlıklarından sonra 13 yıl uğraşarak yazdıkları anayasanın 225 yıldır kullanılmakta olduğunu söylüyor.
Riççiardone tarih bilmez mi? 1491’de, yâni daha ortada Amerika kıtası bile yokken halen bulunduğumuz coğrafyada biz vardık. “Bağımsızlığı”, İmparatorluk olarak değil ama Üniter devlet olarak Cumhuriyet’le elde ettiğimizi düşünürsek gelecek yıl Cumhuriyet’in 90’ıncı yılını; ilk anayasamız 1924 anayasasının da iki yıl sonra 90’ıncı yılını kutlayacağız.
Peki 225 yıldır kendileri aynı anayasayı kullanıyorlar da bize neden ha bire yeni anayasa yazmamızı öneriyorlar?
Riççiardone bizim anayasamıza iyiden iyiye kafayı takmış görünüyor. Çünkü yukarıya aldığımız açıklamalarından bir ay önce, Haziran ayında da Türkiye'de yeni anayasa yazımı çalışmaları konusunda, gelecek yılki 32. Amerikan-Türk Konseyi (ATC) konferansına kadar olan sürede, Türkiye'nin sadece yeni değil, aynı zamanda şu ankinden çok daha iyi bir anayasayı onaylamış olacağından emin olduğunu söylemişti.
Washington'da ATC'nin 31. yıllık konferansının öğle yemeği oturumunda yaptığı konuşmada ''Türkiye, kendisi için yeni bir anayasa yazıyor. Eskisini iyileştirmekten öte, yeni bir sayfa açıyor'' diyen Riççiardone, Türk yetkililerce alınan temel kararlar çerçevesinde, yeni anayasanın vatandaşların devlete karşı görevlerini, hatta devleti tanımlamayı değil, Türk vatandaşlarının özgürlüklerini ve haklarını korumayı hedeflediğini belirtmiş ve şöyle devam etmişti:
''Amerikalılar olarak biz, anayasaların görevinin de bu olduğunu düşünüyoruz. (Anayasa yazımı) Bizim için devrim niteliğindeydi, şimdi Türkiye için de öyle. Dolayısıyla gelecek yıl yapılacak 32'inci ATC konferansına kadar, Türkiye'nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim ve çok iyimserim. Benim için önemli olan soru, ne kadar daha iyi olacak? Bana göre çok daha iyi olacak.''
Anlaşılan muhterem konuya derinliğine vâkıf. Bilgi akışı/alış verişi kesintisiz.. Yoksa bu kadar kesin tarih verebilir miydi?
“Türkiye'nin sadece yeni bir anayasayı onaylamış olmakla kalmayacağından, aynı zamanda şu ankinden daha iyisini onaylamış olacağından eminim” diyor.
“Yeni ve iyi”, hele Amerika işin içinde olunca göreceli kavramlardır ey okur. Neye göre “iyi”? Kime göre “yeni ve iyi”?
Amerika için “iyi” olanın bize uyacağını kim söyledi?
Yoksa gene Biden’in “el ve eldiven” meselesine mi döneceğiz?
Hepsi, bütün yaşanılanlar aynı senaryonun/oyunun bir parçası mı?
Pişirilmekte olan, kaynamaya başlamış aşa; “Suriye’ye giden Rus uçağının istihbaratını biz verdik” diyerek son saniyede bir bardak soğuk su boca etmediler mi?
The Washington Postun, adını açıklamadığı ABD’li bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre Moskova-Şam seferini yaparken Türk F-16 savaş uçakları tarafından Ankara’ya indirilen Suriye Havayolları yolcu uçağında askeri mühimmat bulunduğuna dair bilgi Amerikan istihbarat teşkilatlarından gelmiş.
“El” misin ey okur, “eldiven” mi?
“El” mi olmayı kabul ediyorsun yoksa “eldiven” olmayı içine sindirebilecek misin?
Riççiardone sadece “anayasa” gibi stratejik konulara değil, güncel olaylara da “yakından ve içeriden” baktığı, nabzı da iyi tuttuğu için yaşanılmakta olan konulara “damardan” giriyor.
“Damar”ı nasıl bulduğu bir sonraki yazının konusu.. 21 Ekim 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - imagesCAU7Y3C4

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir