Site icon Turkish Forum

AHMET DAVUTOĞLU’NUN ALGISIYLA

11.10.2012 - Davutoglu 1

 

Moskova’da Rusya Başbakanı Dmitriy Medvedev ve Irak Başbakanı Nuri el-Maliki ülkelerinin enerji sektöründen başlayarak insani alana kadar tüm yönlerdeki ikili işbirliği konusunda anlaştıklarını açıkladılar.
O sıralarda Bakan Davutoğlu,Sakarya Üniversitesinde “Ortadoğu,Siyaset ve Toplum”kongresine video konferansla katılmaktadır,Türkiye’nin bulunduğu bölgede yaşanan gelişmeleri,ilk andan itibaren tarihin doğallaşması olarak gördüğünü söylüyor.
Öte yanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında Suriye ile ilgili görüşlerini aktarırken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için,”Böyle anlamsız bir dengenin içine Türkiye’yi sokan bir süreci bize bela eden,çapsızlığı bilinen bir Dışişleri Bakanıyla yola çıkılırsa olacağı budur.Bunu bilmek için engin bilgiye gerek yok.Bunu ancak ileri derecede geri zekalı biri yapar”diyor.

*
Davutoğlu Arap Baharının 2010 sonunda ilk başladığında 100 yıllık büyük bir dönüşümün izlerinin ilk işaretlerini görmeye başladıklarını hatırlatarak,”Bölgedeki gelişmelerle ilgili birçok analizde statik resim analizi yapıldı. Yani günlük konu neyse onunla ilgileniliyor, o konu etrafında tartışmalar yapılıyor ve bütün büyük dönüşüm tek bir olay etrafında anlaşılmaya çalışılıyor. Aslında bu o olayın kavranması açısından bir takım imkanlar sunsa da uzun dönemli dönüşümünü ve tarihi akışı anlamak açısından doğru bir zemindeki yürümemizi güçleştirir”diyor.

*
Hey Allah’ım! Moskova’sı,Ankara’sı benden,Sakarya Üniversitesi Bakan Davutoğlu’ndan akıl karışıyor -ne ki,Ahmet Davutoğlu akıl karışmasına mahal vermemektedir -işte,bir olgunun kavranabilmesinin sırrını da açıklıyor.
“Parçadan bütüne doğru gitmek değil de bütünden parçaya doğru gitmek, parçaları birleştirerek bütünle ilgili kanaat oluşturmak, sonra da bütünle ilgili oluşturduğumuz o kanaatten tekrar parçalara gelerek olayı doğru anlamak zorundayız”diyor.

*
Bir olayın kavranmasının püf noktası -bu suretle,aydınlanmıştır ve O,o bilgiden hareketle,”Nehrin akış seyrini doğru anlamak, nereye doğru gittiğini, debisini doğru kavramaya çalışmak gerekiyor. Bölgemizde son 1,5 yıl içinde yaşanan gelişmeleri ilk andan itibaren tarihin doğallaşması olarak gördüm. Tarihin doğallaşması süreci, doğal akışına oturma süreci sancılı oluyor,çok sancılar yaşanıyor ama suni yapıların, suni psikolojilerin çözülmeye başladığı, tarihin doğal seyrine oturmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz” diye konuşuyor.

*
Davutoğlu’nun bir olayın kavranmasında ki algısının parçadan bütüne ya da tüme-varım sistematiğinde değil,bütünden parçaya ya da tümden-gelimci bir sistematikte çalıştığı anlaşılıyor.
Bu durumda “bütün”den kast’edilenin niteliği ne olursa olsun -ister, bütün “Allah”tır ya da”Kuran-Kerim” ya da”bir Mürşid”tir -yoksa,”İman”mıdır ya da “İdeal”,”Vatan Sevgisi” ya da “Amerika”mıdır?
Ne olursa olsun bu bütünün Ahmet Davutoğlu ile kaim bir sübje olduğu açıktır -elbette,bu noktada bu sübjenin niteliğinin de Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmak misyonu çerçevesinde düşünülmesi gerekiyor.

*
Algının bütünden parçaya ya da tümden gelimci bir sistematikle oluşması -mesela,şöyle bir süreci izleyebilir.
Bütünün öğrenilmesi için vah’yin akıldan üstün olduğu kanaati ve peygamberlerin insanın yaratılış eksikleri nedeniyle zuhur ettiğinden hareketle o odaktan insanların fıtratını iman ve ahlak ile zenginleştirmek ve bunu gerçekleştirmek için hayatta nasıl hareket edileceğini öğreten kılavuzlara ihtiyaç doğuyor-ki, tümü kişiye özel bir süje olmaktan ileri gitmiyor.
Burada bir cemaat lideri Peygamberden”tebliğ” görevini üstlenmiştir ve muridlerine,kendi algısındaki Allah’ın birliğine inanmalarını,yalnız Allah’a ibadet ederek tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamalarını mecburi kılıyor.
Allah sevgisi içinde o’na kavuşmak arzusunda olan Murid’ten ilim,irfan ve manevi zenginlik kazanabilmesi için halis bir rabıta istiyor.
Murid cemaat liderine muhabbetle bağlanmıştır,muhabbetini teminen liderinin suretini ya da hayalini mütemadiyen tasavvur ederek onun yol göstericiliğinde ilim-irfan denizine gark oluyor.
Aslında akıl bir objeye sıkıştırılmıştır ve beyin mütemadiyen uydurmaya başlıyor,akıla ve bilime sırt dönülüyor…

*
Ya da İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından devlet yapılanmalarında bir çok devlet Batı’ya entegre olmak mücadelesindedir.
Fakat İslam coğrafyasında pek çok islami cemaat,tarikat ya da örgüt “İslami Devlet” ajandasıyla hareketle “Kur’an ve Sünnet” kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancındadır!
Bu noktada Amerika cemaat ya da tarikatlara ılımlı islam vizyonuyla Vatikan benzeri ekonomik güç olmaları yolunda destek veriyor.
Bu şekilde Vatikan gibi doğrudan ya da dolaylı olarak sahip olduğu gelir kaynakları ve iletişim gücüyle dünyanın her yanında milyonlarca insana,kendi Tanrı’sını ve dinini en iyi şekilde pazarlamalarını ve o insanları çekip-çevirmesini istiyor.
İslami cemaat,tarikatlar ya da örgütler de bu desteği “İslami Devlet” ajandasıyla kabul ederken,Kur’an ve Sünnet kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının -işte, âlemlere rahmet olacağı uydurmasındadır.

*
Ahmet Davutoğlu konuşmasına devamla,sömürgecilik, soğuk savaş ve Soğuk Savaş sonrası dönemin arka arkaya yaşandığına dikkat çekiyor, sömürge döneminden önce etnik ayrımların fazla yaşanmadığı bölge yapısı bulunduğunu, sömürgeciliğin birlikteliği parçaladığını söylüyor.
“Öyle bir sınır yapılanması oldu ki sömürge devletleri nerede başlıyor ve nerede bitiyorsa, ulus devlet yapıları da ona göre şekillenmeye başladı. Sömürge devrinin bir de mantığı oluştu; Türkler Araplara, Araplar Türklere karşı”diyor.
Soğuk savaş döneminde de küresel parçalanmanın bütün bölgeye yansıdığına işaret eden Davutoğlu, Batı yanlısı Sovyet bloğuna yakın ülkeler şeklindeki bölünmelerin Suriye ile Mısır arasında büyük duvarlar ördüğüne dikkat çekiyor.

*
Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı kazandığı Bağımsızlık Savaşı ve mazlum İslam ülkelerine örnek oluşundan etkilenmemiştir.
Aklın ve ilmin rehberliğinde vicdan ve düşünce özgürlüğünde,Türk kültürünün çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarılması,tam bağımsız,ulusal birlik ve bütünlükle,söz ve karar sahipliğinde,millet egemenliğinde huzur ve refah için toplumun temel kurumlarından devletin rejimi ve işleyişinde oluşturulan sistematikte millete ve insanlığa adanmış özgür bireyler olmak hedefini paylaşmıyor.
Yerine İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı savıyla,bütün varlıklara mutlak hakim Allah katından hareketlenilen ve hakimiyet o’na ait olduğuna göre kutsalmışcasına
-mesela,ulusal-milliyetçi gibi esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı vurgusu,siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar tarafından kullanılacağı düşüncesiyle Arap Baharı süreciyle bölgede yaşanan gelişmeleri ilk andan itibaren tarihin doğallaşması olarak addediyor!

*
Bu tümceler de Ahmet Davutoğlu’na aittir:”Türkiye olarak bundan sonra Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz” ya da,”Zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa,yeni bir Ortadoğu iddiası da var” ya da”Kim ne derse desin,bu düzenin öncüsü de, sözcüsü de Türkiye olacaktır”diyor.
Halbuki dünya değişmektedir ve değişim ya da ciddi krizler tek taraflı yaptırımlar yolu ile değil topluca çözüldüğü bir sürece girilmiştir.
O nedenle Türkiye tüm komşularıyla ve bilhassa Suriye ile savaşacak noktada soruna bulaşmıştır.
O nedenle Rusya,Amerika’dan sonra Irak’a yeniden yerleşiyor.
O nedenle Libya,Yemen,Bahreyn,Mısır,Tunus için-için kaynıyor.

*
Çünkü bir olgunun kavranmasında algı parçadan bütüne ilerliyor.
Nitekim bilim giderek dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermeye başlamıştır -elbette,Tanrı vardır ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebiliyor.
Bu suretle bilge,sonsuz, yaratıcı Tanrı tasavvurunda olan insan giderek devasa bir evren bilgisiyle yetkinleşiyor,şükr’ünün kalitesi yükseliyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nda bu yeti bulunmamaktadır,uyduran algısının gölgesi küresel dengeye vuruyor.

11.10.2012

Exit mobile version