Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın (TAVAK) yaptığı araştırma 23 Ağustos’ta açıklanmıştır. Buna göre halkın ancak yüzde 17’si AB üyeliğine inanmaktadır. Oysa 2004 yılında Türk halkının yüzde 78’i AB üyeliğine destek veriyordu.
Türk halkının Avrupa Birliği üyeliğine yönelik bakışını ortaya koymak için 20-30 Haziran tarihlerinde 8 kentte bir anket düzenlenmiştir. TAVAK’ın yaptığı araştırmada 1110 denekle görüşülmüştür. Katılımcıların yüzde 66’sı 10 yıla kadar üyeliği öngörmezken, bu oran Vakfın 2011 yılında yaptığı araştırmada yüzde 53,2 idi.
Araştırmaya katılanların yüzde 33’ü Türk hükümetinin yeteri kadar çalışmadığını belirtirken, yüzde 33’ü de daha aktif bir siyaset izlenmesini istediklerini açıklamıştır.
Katılımcıların yüzde 33’ü üyeliğin Türkiye’ye hiçbir katkısının olmayacağını belirtirken, yüzde 29’u serbest dolaşım, yüzde 14’ü de AB bütçesinden yararlanmayı katkılar arasında göstermiştir.
TAVAK Başkanı değerli mesletaşım Prof. Dr. Faruk Şen sonucu şöyle değerlendirmiştir:“Korkunç bir düşüş var. Türkiye’nin AB’ye üye olacağına deneklerin yüzde 17’si inanıyorum diyor. Bunun nedenlerinden biri Türkiye’de oluşan ‘AB’ye ihtiyacımız yok’ özgüveni… Fransa ve Almanya’dan gelen negatif açıklamalar Türk halkının bunu gündemden çıkarmasına katkıda bulundu… Türkiye-AB ilişkileri kesintiye uğramamalı.”
AB vatandaşlarının ülkelerinin Birliğe üyeliğine bakışlarını ölçmek amacıyla gerçekleştirilen Eurobarometre anketi sonuçları, AB kamuoyunun Avrupa Birliği’ne bakışının son aylarda iyi yönde değiştiğini ortaya koymuştur. 6 Eylül 2012’de yayımlanan anket sonuçlarına göre, 2 ve 17 Haziran tarihleri arasında 27 üye ülkeden toplam 26.622 kişi ile yapılan görüşmeler sonucu AB hakkında olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 40 düzeyindedir.
Kasım 2011’de yapılan son araştırmaya göre AB’ye olumlu yaklaşanların oranı yüzde 31 olmuştu. Üye devletler arasındaki dağılıma bakıldığında, yüzde 61’lik oran ile Bulgaristan ve yüzde 58’lik oran ile Romanya ülkelerinin AB üyeliğine en olumlu yaklaşan iki üye devlet olurken, yüzde 22 ile İngiltere ve yüzde 25 ile Çek Cumhuriyeti AB’ye olumlu yaklaşımın en az olduğu üye devletlerdir.
25 Şubat 2011 tarihinde jet hızıyla Ankarada´dan geçen Fransa eski Cumhurbaşkanı N. Sarkozy, M. Ali Birand´a vermiş olduğu özel demeçte “Türkiye´nin gerçek yeri AB değil, Ortadoğu´dur” diyerek lafı gevelemeden ağzından çıkarmıştır.
TAVAK’ın 11 Şubat 2011 tarihinde açıklanan araştırmasında da son dönemde Türk insanının AB’den soğuduğu ortaya çıkmıştı. Ocak 2011’de 6 ilde yapılan araştırma, Türklerin AB´ye girme umudunun tükendiğini, ekonomik olarak da artık ihtiyaç duymadığını göstermişti.
Araştırma için 22 milyonun yaşadığı İstanbul, Ankara, İzmir, okuma oranı yüksek Artvin, Güneydoğu´nun en büyük ili Diyarbakır ve AB ile en çok ticaret yapan ve ağırlıklı muhafazakar Kayseri seçilmiş ve araştırma 18-60 yaş grubu arasındaki 1,540 kişiyle yapılmıştı.
Prof. Şen’in o zamanki yorumu şöyleydi: “Türkiye´nin AB´ye üye olma konusundaki inancını giderek nasıl yitirdiğini bir kez daha ve çok somut biçimde bu anketle gördük. 5 yıl önce yani, 2005´te tam üyelik görüşmeleri başladığı zaman Türklerin 3´te 2´si yani yüzde 74´ü tam üyelik inancına sahipken, bu oran bugün yüzde 34.8´e düştü. Bunda AB´nin ikircikli tavrıyla Müslüman ülke olarak Türkiye´yi itmesi ve AB üyelerinin negatif açıklamalarının büyük etkisi var.”
Prof. Şen’in görüşüne karşı, Olli Ilmari Rehn’in Avrupa’nın Gelecek Sınırları (2007, İstanbul) kitabındaki yorumu da göz ardı etmemek gerekir:
“İstatistiklere göre, bugün başta Almanya, Fransa ve İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 12 ila 15 milyon arasında Müslüman yaşamaktadır. Bu durum, Avrupa’nın demografik yapısını hızlı biçimde değiştirmektedir. Örneğin Berlin’de Protestanlığın ardından en büyük ikinci dini inanç Katoliklik değil, İslam’dır.Pek çoğu AB üyesi devletlerin vatandaşları olmak üzere şu anda AB’de milyonlarca Müslüman yaşadığına göre, AB’yi bir Hıristiyan kulübü olarak nitelendirmek anlamsızdır.”
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 15 Ağustos’ta NTV’nin canlı yayında Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın AB üyelik süreci ile ilgili sorusunu şöyle cevaplandırmıştır: “Kesinlikle hiç geride kalmış hissetmiyoruz. Avrupa Birliği süreci Türkiye’nin en önemli reform sürecidir. Avrupa Birliği Bakanlığı olarak kendimizi reform bakanlığı olarak görüyoruz ve reformlar konusunda da son derece kararlı bir şekilde ilerliyoruz… Ama şu anda bizim için önemli olan Avrupa Birliği’nin ülkeleri değil, ilkeleri.”
Türkiye’nin AB’ye ortak üyelik için yaptığı başvurusunun (31.07.1959) üzerinden 53, 14 Nisan 1987 tarihinde o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik başvurusu üzerinden 25, gümrük birliğinin gerçekleşmesinin (31.12.1995) üzerinden 16, adaylık statüsü kazanmasının (12.12.1999) üzerinden 13, müzakerelerin başlamasının (3 Ekim 2005) üzerinden 7 yıl, Avrupa Birliği Kapısında Türkiye kitabını yayınlamamın üzerinden de 10 yıl geçmiştir.
3 Ekim 2005 tarihinde başlayan AB ile olan katılım müzakerelerinde bir arpa boyu yol alınamaması, 35 başlıktan sadece 13 başlığın açılıp, sadece birinin geçici kapatılması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Fransa’nın bazı başlıkları dondurması, AB’ye girme umudunu söndürmüştür.
Avrupa Birliği üye sayısı 27’ye ulaşmıştır. Hırvatistan’ın 1 Temmuz 2013 tarihinde AB’ye katılımıyla sayı 28’e çıkacaktır. Sırada Sırbistan dahil Balkan ülkeleri ve İzlanda vardır ama Türkiye yoktur.
Lucius Annaeus Seneca, “Hangi kapıya yöneldiğini bilmeyen hiçbir zaman uygun esen rüzgarı bulamaz ” demiştir. Türkiye bu rüzgarı yakalamak için en azından 200 yıldır çaba harcamaktadır.
Büyük Önder Atatürk’ün ifade ettiği gibi Türkler, Batı’ya yönelmiş bir millettir. Atatürk, 29 Ekim 1923 tarihinde bu konudaki tercihini şöyle açıklamıştır:
“Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Başbakan Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde yaptığı “Bizi Şangay Beşlisi’ne alın, AB’den vazgeçelim” söyleminin bir espri olduğunu belirtmiştir: “Latifeden mesaj alması gereken AB yetkilileridir. Fazla naz aşık usandırır.”
Diğer taraftan Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, 5 Eylül 2012 tarihinde Brüksel’de AB üyesi ülkelerin büyükelçileriyle yaptığı toplantıda, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin dönem başkanlığının başlamasından bu yana Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin neredeyse tamamen durduğunu açıklamıştır.
ABD’li düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (GMF) Transatlantik Eğilimler 2012 araştırmasını 12 Eylül 2012 tarihinde açıklamıştır. Araştırma kapsamında 12 AB üye devleti (Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda Polonya, Birleşik Krallık, Portekiz, Slovakya, İspanya, Bulgaristan, Romanya, İsveç), Türkiye, ABD ve Rusya’da 4-21 Haziran 2012 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.
Ankete katılan Türk vatandaşlarının yüzde 36’sı AB’ye ilişkin olumlu görüş bildirirken, olumsuz görüş bildirenlerin oranı ise yüzde 53 olmuştur.
Bu düşüşün sebebi ise Türkiye’ye karşı AB’nin uyguladığı çifte standarttır.
16 Eylül 2012 tarihinde Bosna Hersek’e yaptığı ziyaret sırasında bu ülkenin AB’ye davet edilmemesinin üzücü olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, “İnanıyorum ki Bosna Hersek, Türkiye’den önce AB’ye girer. Çünkü biz 50 yıldır kapıdayız. Fakat Bosna Hersek çok daha çabuk AB’ye girecektir” diyerek bir gerçeği kabul etmiştir.
Türkiye, Doğuya giden bir gemide Batıya koşan bir ülke olmamalıdır. Türkiye’nin yeri Orta Doğu değil, Avrupa’dır ama Avrupa Türkiye’yi kendinden saymamaktadır.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı çifte standartları ben Bobon Kriteri olarak tanımlıyorum. Bo: Bizden Olanlar, Bon: Bizden OlmayaNlar.
Avrupa Birliği Türkiye´ye karşı uyguladığı çifte standartları kaldırmadığı sürece, AB’ye verilen destek bundan sonra da azalmaya devam edecektir. Destek azıldıkça AB üyeliği de gündemden düşecektir.
Bir yanıt yazın