KAHROLSUN HAİNLİK

Başbakan Erdoğan AKP Kongresine doğru her gün bir TV kanalında vizyonunu yinelerken,politikalarını eleştirenlerin tamamını huzuru kaçıranlar ya da yeni statükoyu bozanlar olarak tanımlıyor.
Bir yandan da “Şu anda benim Kürt kardeşimin iktidarımızla bir derdi yok” söylemine rağmen Kürt Sorunu ile ilgili yeni bir açılımdadır,”Başbakan olarak arkadaşlarımı İmralı’ya gönderdim.Aynı şekilde Oslo’ya gönderdim.Şu anda da bu enstrüman elimizde,bunu gerekli gördüğümüz anda yaparız.İmralı için de yaparız” diyor.

*
Yeni statükoyu eleştirenler Atatürkçü düşünce, dincilik,otorite ve baskı anlamında itirazdadır ama o herkesin,Kürtlerinde yeni statükoya teslim olacağını ısrarla söylüyor.
O halde niçin İmralı görüşmelerinin ya da Oslo müzakerelerinin yeniden başlayabileceğine dair söyleminin gerekçesi her zamanki gibi sır olmaktan öteye gitmiyor?

*
Halbuki Suriye krizinin küresel gündemi belirlediği şu dakikada Kürtler;Türkiye,Irak,İran,Suriye coğrafyasında uluslararası-bölgesel güçler ve konjonktürel-stratejik şartlar etkisiyle öncelikle bir parti gibi hareket etme zorluklarına -rağmen,İslamcının ortak vatan parolasıyla İslam Birliği hedefinde yok olmamayı teminen Kürdistani yaklaşımla Kürt kimliği için benzer parola ile Büyük Kürdistan hedefine yönelmiştir.

*
İşte PKK,TSK ile bilhassa Hakkari’de, Bitlis,Tunceli’de çok büyük bir alanda şiddetli çatışmadadır ve ilk kez ana kuvvetini bölgeden çekmiyor.
Suriye’nin iktidar boşluğunda ortaya çıkacak kaosu önlemek savıyla Kürtler kuzeyde bir çok kentin denetimini tutmaktadır.
Irak Kürt Bölgesi yönetimi merkezi hükümetin itirazlarına rağmen uluslararası petrol şirketleriyle anlaşmalar yapmış,küresel enerji piyasalarına doğrudan adım atmıştır…

*
PKK Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve onun iktidar biçiminin reddinden hareketle demokratik özerklikten demokratik konfederalizmi öneriyor.
Demokratik-barışcıl mücadeleyi esas aldığını, savunmacı-geliştirici-dönüştürücü demokratik konseptte olduğunu, reddettiği devletin ve iktidar biçiminin saldırı,yok etme ve tasfiyesine maruz kaldığını iddia ediyor.
Devletten Öcalan’ın muhatap alınmasını,KCK tutuklularının salıverilmesini,Terörle Mücadele Yasasının değişmesini,Yerel Yönetimler reformunu,Hakikat ve Araştırma Komisyonu kurulmasını,ana dil ile eğitim,Kürt kimliğinin anayasaya alınması gibi talepleri ve öncelikle Demokratik Özerklik hakkını istiyor.
Yukarıdaki kendi payını diğer bölgelerde ki Kürt hareketleriyle senkronize bir ruhta Devrimci Halk Savaşı Stratejisiyle almaya çalışıyor.

*
Bu sırada Türkiye-Suriye,Türkiye-Irak,Türkiye-İran dengesindeki siyasi çekişmeler de giderek çatışmacı kimliğe dayanmıştır.
Arap Baharı sürecinde Kuzey Afrika’da,Ortadoğu’da sırtları sıvanıp “Allah’u ekber” nidasıyla başka bir müslümanı öldürmeye koşturulan radikal İslamcılar yeni kurulan yönetimlerce tasfiye edilecekleri paniği ile geleceklerini kurtarma gayretindedir.
Hem Arap Baharı hem Suriye krizinin kronikleşmesi sonucunda oluşan İsrail Direniş Ekseni ya da Sünni-Şii eksen ise giderek gerilim topluyor ve İsrail’in bölgedeki geleneksel güvenlik ortaklarından izolasyonu büyüdükçe kapsamlı bir Ortadoğu barışı da fiilen beklemeye kalıyor.

*
İsrail Direniş Ekseninde bir tarafta ABD-İsrail ve Batı ülkeleri:30 Haziran’da tüm taraflarca desteklenen Cenevre görüşmesinde hükümetin ve silahlı muhalefetin ağır silahları kullanmaktan vazgeçmesi,tarafların katılımıyla geçiş hükümeti kurulması ve barışçıl müzakereleri öngören planına işlerlik kazandırılması planını Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın istifa etmesi şartına bağlamıştır.
Esad istifa etmeyince de kanlı rejiminden kurtulmak isteyen ABD-İsrail ve Batılı ülkeler ümitlerini terörü haklı çıkartacak bir yönteme,Esad’ı BM terörle mücadele yasaları ve uluslararası hukukun hilafına silahlı müdahale ile düşürmeye sarılmış bulunuyor.
Eksenin öte yanında Rusya,Çin,İran ise Suriye’de şiddetin toptan durdurulmasını teminen Beşar Esad takıntısında olunmaması gereği ile çatışan tüm taraflara baskı uygulanması yöntemini izliyor.
Bu tartışma giderek yükselttiği gerilimle İsrail’i güvenliğine dair duyulan endişeden dünyayı dehşete sürüklüyor.

*
Emekli Albay Ralph Peters ABD’nin en önemli düşünce kuruluşlarından Washington Enterprise Enstitüsünde strateji uzmanıdır.
11 Eylül saldırısı ardından,Ortadoğu’da azınlıkların önünü “demokrasiyi yaymak ve terörizmi kurutmak” konseptiyle açmak üzere sınırların etnik köken ve din eksenli çizilmesi gereğinde Büyük Ortadoğu Projesine yeni bir boyut getirdi,Türkiye’yi bölünmüş gösteren haritası ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde yayımlandı.
Ortadoğu’nun son haritasını ise Suriye krizinin kilitlenmesi ardından bir kaç gün önce New York Times yayınlandı.
Frank Jacobs ve Parag Khanna imzalı haritada Kuzey Irak’taki Özerk Kürt Yönetimi “Kürdistan” adında bağımsız bir devlet olarak gösteriliyor,Türkiye’nin Güneydoğu’suna “Kürt bölgesi” olarak işaret ediliyor ve Suriye; Şam, Halep, Lazkiye olmak üzere üç şehir devletinden oluşuyor…

*
Muhtemelen kamuoyu hazırlamaya yönelik bu harita ABD’nin hem İsrail’in güvenliği için hem de Ortadoğu Projesinde Sünni İslam Birliği hedefinden geriye düşmemek için İsrail Direniş Ekseninde ya da Sünniler ile Şiiler arasında dengeyi sağlamak üzere orta vadede Basra’dan Akdeniz’e bir Kürt Koridoru tesisi ve o koridorda Özerk Kürdistan’ın kurulması hedefini gösteriyor.
Rağmen Rusya ve Çin’in de ABD’nin ya da hep birlikte aralarından birinin küresel bir jandarmaya dönüşmemesi için birbirlerini dengeleyen güçler olma zorunlulukları da sürmektedir.

*
Bu noktada AKP iktidarının ABD’den aldığı destekle,TBMM’i aşarak parlamenter demokrasiyi,Bakanlık sistemini aşarak kamu yönetimi örgütlenmesini by-pass eden kamu gücü ve kamu yetkileri kullanan özerk kurumlarla halkın iradesini ekonomik işleyişten uzaklaştıran,polis okulları ve akademilerden Emniyet ve İstihbarat’ta örgütlenmeyle giderek yargı,askeri ve sivil bürokrasi,yerel idareler,medya,üniversiteler, siyasal ve toplumsal tüm sistemi kontrol altına alan,ileri demokrasi vaadiyle kurduğu totaliter,islamcı bir kanun devleti üzerinde oluşturduğu yeni statükoyu anmak gerekiyor.

*
Bu statükoda 2008’den 2011’e kadar devletin ve hükümetin resmi bir heyeti,”Barış ve Kardeşlik Projesi” çerçevesinde belli aralıklarla Abdullah Öcalan ve örgütüyle, devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da olmak üzere müzakerelerde bulunmuştur.
12 Haziran 2011 Genel Seçimleriyle başlayan süreçte Abdullah Öcalan, islamcı-kapitalist modernitenin Kürtleri yok etmemesi için yerleşik konuma oturtmak üzere Kürt kimliğine özgürlük talebinde bulununca işin rengi değişiyor…
Çünkü o tarihlerde bir yanda Arap Baharı ile Ortadoğu’da İslam Birliğinin tohumları atılmaktadır-öte yanda, model ülke Türkiye’de,AKP din’i toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kurgulamakta ve bu kurguyu liberalizme monte etmekte iken, Kürt Hareketinin konfederalist siyaseti ve -elbette,bu siyasetin yürütülmesini teminen gelir kaynaklarına dair taleplerinde uzlaşması mümkün olmuyor!
Ardından Kürt hareketinin konfederal anayasa,ulus,vatan,siyaset talebiyle statükoya karşı direnişi başlıyor.

*
Her türlü müzakere kesiliyor,ateş-kes sona eriyor- -mesela, Kürtçülüğün gelirlerinde örgütün kontrol ettiği bir çok geçiş noktasında kaçakçılardan alınan vergiler önemlidir.
Madem Kürtler iktidarın kurduğu statükonun etkisizleştirilmesine yönelik bir savaşım vermektedir, iktidarında tasfiyeyi sürdürmesi gerekiyor.
Kimsenin kaçakçılığa bulaşmaması ve örgüte vergi ödememesi için bir ders mahiyetinde,29 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere- Ortasu Köyü’nde F-16 savaş uçakları terörist sanılan(!) kaçakçıları bombalıyor…

*
Mesela iktidar Kürtlerin tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarın tamamlanmayacağı düşüncesi ile BDP nezdinde başlatılan fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle edilen siyasal ve örgütsel tasfiyeyi,Abdullah Öcalan’a tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiye ile bütünleştiriyor.

*
Suriye krizinin kronikleştiği,ABD’nin hem İsrail’in güvenliği için hem de Ortadoğu Projesinde Sünni İslam Birliği hedefinden geriye düşmemek için İsrail Direniş Ekseninde dengeyi sağlamak üzere Basra’dan Akdeniz’e bir Kürt Kuşağı tesis etmek istemesi ve o kuşakta Özerk Kürdistan’ın kurulması öngörüsünün belirdiği bu sırada,
güvenlik kuvvetlerinin bunca mücadelesinden,bunca akan kandan sonra Başbakan Erdoğan’ın -şimdi,”Ne gerekiyorsa yaparız. Bu arada İmralı ile ilgili görüşmeler yine olabilir”ifadesi Türk insanını “Bu dönüş niye, acaba pazarlama mı yapılıyor” endişesine sokuyor.

*
Çünkü-bakınız, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,Parti Meclisi ve Grup Ortak Çalışma Toplantısı’nda,Wikileaks belgelerine değinmektedir.
ABD Büyükelçisinin ” Erdoğan çok güçlü bir müttefikimizdir. Generallerin tutumu ABD menfaatlerinin korunması açısından engelleyicidir. Muhalif orgeneraller, Özkük’ün çizgisine itiraz etmektedirler. Erdoğan kendisine desteğin devamı halinde, ABD’nin bir müttefiki olarak, Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere, Türk hava sahasını, kara ve demiryollarını, Mersin ve İskenderun Limanları’nı kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz” yazılı kriptosunu okuyor ve soruyor “Kendi ülkesinin değil başka ülkelerin çıkarlarını koruyan bir başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olmaz. Kendi ülkesinin çıkarlarını korumayan adama ‘hain’ denir” diyor.

*
Söz konusu “hainlik” olursa da -elbette,statüko eleştiriliyor,insan keşke herşey eleştiride kalsa diyemiyor…

29.9.2012

29.9.2012 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir