Çandar: Türkiye’nin Nürnberg’i
23 Eylül 2012 / 09:04
Balyoz davasında komutanların mahkum edilmesi darbeciliğin artık tarihe gömüldüğü fikrinin yayılmasına neden olurken, yargılamada ‘adaletsizlik’ iddiaları yargılamada adalet yerine bir politika güdüldüğü düşüncesini de akla getiriyor
Bu duruma işaret eden Cengiz Çandar, Radikal’deki köşesinde, “meşru” olan Balyoz davasının bu nedenle kendiliğinden tartışılır hale geldiğini savundu.
“Balyoz Davası’nı “Türkiye’nin Nürnberg’i” olarak nitelemek mümkün mü?” başlıklı yazısında bu davanın önemine dikkat çeken Çandar, bu davanın “Türkiye’nin Nürnberg’i” olarak tanımlanabileceğini şöyle anlattı:
Yunanistan’da darbecilerin yargılanması, haklarında verilen hükümleri ve cezaevi serüvenlerini hatırlamak önemlidir zira yıllarca Türkiye’deki ‘askeri vesayet rejimi’nin devamlılığı boyunca, Türkiye’nin demokratları her vakit Türkiye’nin darbecileri ile Yunanistan’ın cuntacıları arasında karşılaştırma yapmaktan kendilerini alamamışlardı. Yunanistan’da onların yargılanması, Yunanistan’da ‘askeri rejim ihtimali’ni adeta sonsuza dek ortadan kaldırmış sayılıyordu. Oysa Türkiye’de yargılanmaları bir yana, ‘askeri vesayet rejimi’ ülkenin değiştirilemez kaderi gibi algılanır olmuştu.
Bu açıdan bakıldığında, evet, Balyoz Davası, pekâlâ “Türkiye’nin Nürnberg’i” olarak nitelenebilir. Silivri de “Türkiye’nin Korydallos’u” oldu. Bu davanın sonucunda, Türkiye’de askeri darbe ve askeri müdahalenin artık tarihte kaldığını düşünmek için güçlü bir neden var.
Dava üzerine düşen şüpheler ve Özel Yetkili Mahkeme
Çandar, geçtiğimiz aylarda Hükümet-Cemaat arasında büyük çatışmaya neden olan Özel Yetkili Mahkemeler’in önceki örneklerde olduğu gibi burada da ‘hukuki gölge’ düşürdüğünü savunarak şöyle yazdı:
“Gerçekten çok ağır bir tablo bu. Dava sonucunun ‘siyasi anlamı’ bir yana, üzerine düşen ‘hukuki gölge’, sahte delil iddiaları ziyadesiyle dile getirildi. Her ne kadar, ‘gerekçeli karar’ daha bilinmiyorsa da deliller arasında tutmayan tarihler, mahkemenin dikkate almadığı bilirkişi raporları, dinlenmeyen tanıklar davaya esas teşkil eden İstanbul 1. Ordu’daki ‘Plan Semineri’ne katılmadıkları halde yargılanan isimler söz konusu.
Mahkemenin, savunmanın itirazları ve karşı iddialarını pek kaale almadığı algısı öyle yaygınlaştı ki, esas itibariyle ‘darbeciliğe karşı’ yürütülen ve bu nedenle son derece ‘meşru’ olan bu dava, henüz hüküm verilmeden önce, kendiliğinden tartışılır hale geldi. Özel yetkili mahkemeler, başka örneklerde görüldüğü gibi, yürütülüş tarzları ve verdiği kararlarla zaten tartışılar hale gelmiş olduğu için, bu davada da gözüken ‘usul hataları’ ve birtakım ‘aleni fauller’ nedeniyle ortaya çıkan sonuç, ‘adalet’i ne derece yerine getirmiş olduğuna ilişkin tartışmayı kesmeyecektir.”
Şüpheler ortadan kalkmazsa dava sadece ‘faydalı’ olarak kalacak!
Cengiz Çandar şöyle devam ediyor:
“Öne sürülen ‘hukuk ihlalleri’ne sağlam ve inandırıcı bir karşılık bulunmadığı takdirde, Balyoz Davası kararları ‘hukuken’ ve ‘adalet’ açısından ‘yaralı’ olacaktır. Bununla birlikte, şu ‘esas’ı asla unutmamak da gerek: Türkiye’de ‘darbecilik’ ve ‘darbeciler’, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden bu yana varoldu; 12 Mart askeri müdahalesi, 12 Eylül askeri darbesi ve 28 Şubat 1997 ‘Postmodern Darbesi’yle birlikte devlet yapısının içine öylesine entegre olmuşlardır ki, Türkiye’de rejimin adını ‘demokrasi’den ziyade ‘askeri vesayet rejimi’ koymak daha doğru.”
ileÇandar: Türkiye’nin Nürnberg’i / iktibasdergisi.com.