Nihat Genç: Cengiz Çandar’ın Nazi benzetmesine bir lafım var
Kardeşlerim, Tanrı ve bir Tanrıya inanç fikri Musa’yla yani takriben üç bin yıla uzanır, tek Tanrı fikrinin milyonlarca insanı etkilemesine sebep aslında çok basittir, Tanrı insanı kendine benzer yarattı.
Daha önceki çok Tanrılı ilkel insanların kültürleri de aynı şeyi tersten yapmıştı, animist kültürler ise Tanrılarını insan gibi resmetmişti, işte Yunan mitolojisi, işte ilkel Afrikalı yerlilerin totemleri her biri insan yüzüne benzer.
İşte Hititler’in boğaya benzettiği Fırtına Tanrısı, ama sonra Fırtına Tanrısının bakkal Mehmet amcaya benzeyen heykellerini de yaptılar.
Kardeşlerim, canavarlar sonrası kurulan dünyanın özü işte budur, takriben yüz bin yıl var ki, önce insanlar Tanrılarını kendilerine benzetti sonra Tanrı insanı kendine benzetti.
Milyarlarca insanı tek bir inanç bütünü altında toplayanlar da çıktı, her on kişiye bir Tanrı’nın düştüğü kültürler de dünyamızda yaşadı ancak bu karşılıklı ilişki, bugünkü adalet, hakkaniyet, masumiyet, şefkat, suç, ceza gibi ahlak ve hukuk’un gelişmesini sağladı.
Bu tarih aynı zamanda ‘insan olmanın saygınlığı’ tarihidir.
Bu yüz bin yıllık tarih içinde ‘canavarlar’ yok.
Sadece ‘istisna’.
İktidar ve yandaşları Balyoz savaş meydanında cesetler ve yaralılar üzerinde halay çekerek dolaşadursunlar, Cengiz Çandar’ın bugünkü yazısında yaptığı bir benzetme üzerine duracağım.
Cengiz Çandar Balyoz tutuklularını Yahudileri toplama kampında yakılıp Nürnberg mahkemesinde yargılanmasını hatırlatarak, Balyoz mahkemesini Nürnberg mahkemesine benzetti.
Bu nasıl bir canavarlık demeyin, böyle sert trajik günlerde insan denen yaratığın ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Yıllar önce çoktan işaret istim alıp CIA-ajan-cemaat-dinci geminin peşine takılanlar, bunca karşı iddiaya bunca masumluk belgesi aşikar ifade ve savunmalara rağmen istim’ini ve istifini hiç bozmadı.
Ve mahkemenin meşum kararı sonrası hızlarını alamamış olmalılar kimseyi ve hukuk’u dinlenmeden önüne geleni parçalamaya batırmaya infilak ettirmeye karalamaya devam ettiriyorlar.
Bir insan, zeki bir insan eleştirisi ya da vicdan taşıyor olsalardı bunca sahte belge karşısında tereddüt gösterirlerdi, hayır, yok edici, kurulmuş tasarlanmış bir makine gibi hala yazıyorlar.
Darbelerin eleştirisini en çok dert edinen yapan kimdir, en çok da bugün Ergenekon’dan tutuklu yazarlar yaptı, tartışmayı saptırmayın, burada büyük sorun, sahte belgelerdir, hukuk’a düşen bu sahte belgeleri cevaplamasıdır.
Türkiye’nin darbe geçmişi var o halde karar doğru, diyen yüzlerce liberal ve fırfırlı İslamcı. Mantığı sürdürelim, çocuklarını öldüren babalar var o halde bütün babaları tutuklayalım, çocuğunu boğan kadınlar var o halde bütün kadınları tutuklayalım. Bu denli ucuz bir mantıkla verdikleri ceza: beş bin yıl.
Sahte belgeleri hiç incelenmeden beş bin yıl ceza almış bu insanlara ‘Yahudiler’i yakan Nazi’ benzetmesi ise canavarlığın dik alası.
Ülkemizin hala ‘canavarlar’ çağını yaşadığına en büyük örnek: AHLAKİ İLERLEMEYLE TEKNOLOJİK İLERLEME BAŞBAŞA hiç değil.
Teknolojik ilerleme ışık hızında ancak ahlaki ilerleme taş devri öncesi.
Teknolojik ilerleme suç oluşturma düzenlerini de geliştirdi, virüs, kaset, dinleme, CD gibi uydurulmuş belgeler var ortada. Bilim merkezlerine inceletir bunların sahte olup olmadığını araştırırsınız, bu kadar basit, ve bizlerin de kimsenin gık diyecek hali kalmaz, kamu vicdanı da yatışır.
Ancak yazarlar bu teknolojik belgelere rağmen hala ormanda yaşayan hayvanlar gibi ‘koku’ alarak ‘suç’ oluşturuyor.
Balyoz Davası sonrası liberal İslamcı yazarlar kararı teknolojik belgelerin sahte olup olmadığına göre asla değil ‘kokuyla’ tespit verip karara vardılar.
Şayet kokuyla netice alacaktınız bu kadar sahte teknolojik belgeyi niye ürettiniz?
Cengiz Çandar ise aldığı kokuya öyle güveniyor ki çoktan ikna olmuş Yahudiler’i topluca yakan Naziler’e dahi benzetmiş. Bu denli akıldışı fantastik bilimkurgu benzetmesini üstelik toplam beş bin yıllık karar sonrası yapıyor.
Yaşadığımız dünya teknoloji uygarlığı, atomun gücü çoktan serbest bırakıldı ve Mars gibi gezegenler daha birkaç gün fethedildi. Bu çağda bir yazarın bu denli mitolojik benzetmesinin aslı astarı var mı yoksa bunun bir iç mantığı var mı?
Var.
Düşmanı sadece yenmek haksızca içeri tıkmak değil ‘yok etmek’ istiyorlar.
Hani çok söylendi, soğuk savaşta nükleer bombalar patlatılsaydı ne olurdu, Taş Devri’ne dönerdik, diye.
İşte Türkiye’de CIA-ajan-cemaat-dinci-liberal-Amerikancı darbe ülkeyi çoktan Taş Devri’ne soktu.
Eski genelkurmay başkanı Hilmi Özkök’ünden Hasan Cemaline Cengiz Çandar’ına ve bin türlü fırfırlı İslamcısına kadar hepsi ‘BURUNLARINA GELEN KOKULARLA KARARLARINI’ çoktan vermişler.
Burunlarına gelen kokularla yüzlerce subaya beş bin yıl ceza verilmesini güle oynaya alkışlıyorlar.
Söylesinler, burunları başka hangi kokuları alıyor?
Kardeşlerim, insanoğlunun bu teknolojik uygarlığının önünü açmasına sebep, insan gözüne, insan burnuna ve ellerine güvenmemesidir.
Bir kepçe makinesi kazma’dan daha çok iş yapar, teleskop gözden daha iyi görür ve bilgisayarla bir e-mail posta güvercinlerinden daha hızlıdır.
Aynı gelişmeler paralel olarak hukuk’ta gerçekleşti, kesin katili ben gördüm, gözlüklü ve kazak giyiyordu deseniz bile, kameralar kayıttaysa, size yanıldığınızı söyleyen milyonlarca örnek vardır.
Sayın Ahmet Cemal sayın Cengiz Çandar ve sayın fırfırlı İslamcı yandaşlar!
‘Koku’ bağımlılık yaratır.
Teknolojinin gelişmesiyle insanoğlu öğrendi ki en sorunlu şey, insan burnu, gözü ve hisleridir. İnsanlığın matematik kesinliğe ve fizik’e düşkünlüğü de bu yüzdendir, daha kesin netice almak için.
Kişisel kokularımız kişisel kanaatlerimiz farklı olabilir ama bilimsel neticeler daha genel daha ‘ortak’tır. Bilim, bu genel kanaatler içindir.
Bir uçak kazasında bu yüzden önce ‘karakutu’ aranır.
Yoksa, uçağın düştüğünü mahalleden gören birileri, uçağın infilak edişini, dumanını, yanık kokusunu almış olabilir ama içinde neler olduğunu anlayamaz.
Kardeşlerim, Yahudileri soykırımdan geçiren Nazi benzetmesi tam anlamıyla insan gibi görünenlerin gerçek yüzlerini bize gösteriyor.
Ancak biz yine de bu canavar türünün insanlık aleminde bir ‘istisna’ olduğunu düşünüyoruz.
Ormanda mı yoksa teknolojik bir uygarlıkta mı yaşıyoruz? Sahte belgeleri düzenlerken ‘teknolojiye’ güvendiniz ama kararı verirken ‘ormandaki hayvanlar gibi kokuların izini’ sürdünüz.
Ne orman ne teknolojik uygarlık, kardeşlerim bizler dünyada yaşıyoruz.
Dünyalıların milyonlarca yıl önce türlerini tüketen canavarlara karşı bir iddiası vardı:
‘Dünya yaşanılması güzel bir yerdir!’
Milyonlarca yıl önce biyolojik türleri sona eren canavarların tek hatası da buydu: Dünyayı yaşanılacak değil, parçalanacak yenilecek yok edilecek bir yer olarak gördüler.
Öyle ki gün geldi ‘yok edilecek’ hiçbir ot türü ağaç kalmadıktan sonra çölleşmiş arazilerde kendi soyları bitti.
Sahtelikleri aşikar belgelerle beş bin yıl ceza verilmiş insanları, tarihlerin en utanç verici soykırımı olan Yahudileri yakan Naziler’e benzetenler, hem kendi türlerinin sonunu hazırlıyor hem de hukuk uygarlık teknoloji çağında Taş Devri’ni idrak ettiğimizi açıklıkla belgeliyor.
Nihat Genç
Odatv.com
Bir yanıt yazın